Bir korku filmi: Üç empatikler!
Star Akademi yarışmasının jüri üyeleri... Sertab Erener: Hepimize verecek dersi, boyundan büyük egosu varmış. Ertuğrul Özkök: Popun peygamberliğine adaydır, aşk meşk işlerine çok meraklıdır. Ajda Pekkan: Kelime icat eder, sonu başa bağlayamaz
AJDA PEKKAN: YA ONA DA YASAK GELİRSE?
Sahneden Egemen Bağış'ı görüp de methiyeler düzdü diye yok yalakalığın kitabını yazmışmış, diyenler seyrediyor mu? Pişmanlıkla kızarıyor mu? Buyrun bakın işte her dem olduğu üzere kelime icatları, ayar kaçmaları, sonu başa bağlayamamalar, etnik yerine etik şeklindeki replase etmeler, Türkçeyi bir başka zenginlikte performe etmeler... Ajda Pekkan benzersiz bir performans sanatçısı artık. O stabil güzellik, o robotik hal, o melodik zarafet başka kimde var? Fakat üst düzey bir görsel şölen, kabul etmeliyiz ki, insanın gözlerini alamadığı... Tek korku şu olabilir: L'Oreal'in Julia Roberts ve Christy Turlington'lı reklamlarına yasak geldi ya, fazla kusursuz diye, gerçek değil diye, kim ne kadar hakiki ki, Ajda Pekkan'a da toptan yasak gelmesin diye endişeleniyor insan.
SERTAB ERENER: ZEKANIN YENİ BİR TARİFİ Mİ VAR?
Diğer ikisini tanıyacak vaktimiz de imkanımız da ganiydi, dolayısıyla içlerinde en afallatıcı olan, o. Bu vesileyle öğrendik ki, başöğretmenmiş. Bugünü beklermiş. Hepimize verecek dersi, boyundan büyük egosu varmış. Haddimizi pek güzel bildirirmiş, tabii bizim iyiliğimiz için. Susmazmış. Zekanın da tarifini baştan yaptı biliyorsunuz; "Müthiş bir yetenek. Ama sadece yetenek yetmiyor. Çoğu zaman zeka da gerekiyor," dedi Amy Winehouse'la ilgili olaraktan. Zekayı ne sanıyor olabilir? Akıl? Uyum? Otokontrol? Kurnazlık? Seviye takibi? Pazarlama yeteneği? PR? Abisi anlatabilir halbuki, zeka başka bir şey.
ERTUĞRUL ÖZKÖK: BİR RENK DE EKSİK KALSIN!
Şener Şen'le Olgun Şimşek'e yazık eden o feci reklamdaki adıyla Mümkünlü diye bir belde sahiden olsa ve orada yaşamaya tek bir kişi hak kazansa... Şanslı isim Ertuğrul Özkök olmalı. Başka kimsenin hayatında hiçbir şey onunkinde olduğu kadar böyle hemencecik, kolaycacık, fütursuzcacık mümkün değil. Mübah değil. Demin yollamaya kalkıştığı yarışmacıyı şimdi en çok o sever. Serdar Ortaç şarkısı söylemek istemeyen oğlanı da, Serdar Ortaç'ı da en çok o tutar. Bir o, bir bu. Hem o hem bu. Yazıların sağlaması gibi jüri üyeliği de, ha kamelya ha kameriye, ne var, mezarda helalleşme, ben yaptım oldu, ne var? Kürtçe şarkı ister, onun üstünden kardeşlik mesajı verir, Cuma namazına gitmek isteyene aracı olur, popun peygamberliğine adaydır, arabeske de o sahip çıkar, aşk meşk işlerine çok meraklıdır, ailevi travmalar da ondan sorulur, trendleri de takiptedir, dövmeleri de atlamaz... Kaplaması, kapsaması, yelpazesi ah ah nasıl da geniştir. Offf. Takibi sağlam sinir istiyor.
MASUMİYET MÜZESİ'NİN KEMAL'İ BU MÜZEYİ DE GEZSİN!
Temmuzun ortasında İstanbul kavrulurken, hakiki koyun yününden elde dokunmuş bir ehrama sarınmış, gene de tam ısınamamışsınız. Biraz önce yağmur yağmış, çift gökkuşağı çıkmış, güneş pembe batmış, ay turuncu doğmuş. Etrafta çıt yok, sanki kainatta tek siz kalmışsınız. Dağların bir parçası gibi kıvrılan binaya girip bir kere daha "Vay anasını!" diyorsunuz. Nermin Er'in masalsı yerleştirmesine, Şahmaran'a, Ömer Ali Kazma'nın Saat Tamircisi videosuna, taş baskılara, Kurucu Koçanoğlu'nun dev karıncalarına, kağnıya, Şakir Gökçebağ'ın lastik terliklerle yarattığı nefis grafiğe, şifa taşına bir daha bakıp... Bunların buradalığına ve bir aradalığına şaşıp... Bunu hayal edip gerçekleştiren, kafası farklı işleyen bu adama da, destekten çok daha fazlası olan bu güzel ve zarif eşine de helal olsun diyorsunuz. Evvelki hafta sonu Bayburt'un Bayraktar Köyü'nde, Baksı Müzesi'ndeydik. Ve görmeyeli neler olmuş, hayretler içindeydik. Baksı Müzesi, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin de eski dekanı olan sanatçı Hüsamettin Koçan'ın hayalinin hayat bulmuş hali. Koçan, Bayburt'un Bayraktar Köyü'nde doğuyor (Bayraktar Köyü'nün eski adı olan Baksı, Kırgız Türkçesinde 'Şaman' demek). Yıllar içinde, merkezin dışına bir müze kurmaya, bunu da kişisel tarihi üstünden yapmaya niyetleniyor. Doğduğu topraklara, bu göçüp tükenmiş yöreye sanat yoluyla nefes versin istiyor (Bayburt, Türkiye'nin en yoğun göç veren bölgelerinden biri). Bunun da yolunun gelenekle çağdaşlığı buluşturmak olduğunu düşünüyor. Sıradan bir müze değil, atölyeleriyle araştırmalı uygulamalı bir yer kuruyor. 2004 sonbaharında, atölyeler ve konukevleri açıldığında gitmiş, çok etkilenmiştik. Aradaki zamanda acayip yol almışlar, müzenin mimarisi de muhteviyatı da çarpıcı olmuş. Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'nin en sonunda, Kemal'in dünyadaki küçük müzeleri ziyaretlerini anlattığı bir bölüm vardır. Kemal, Baksı'ya da gelsin! Merkezin dışında da ne biçim yerler yapılabiliyormuş, görsün! Sonra isterse Çoruh'ta rafting de yapsın. Korkmasın, çaylaklar için rafting. Azgın sulara kapılmayacak. Ama çok büyük zevk alacak. Aldık!
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut