Pazar 04.12.2011
Son Güncelleme: Pazar 04.12.2011

Scorsese kaynağa dönüyor

Martin Scorsese, sinemanın olanaklarından faydalanıp, ilk üç boyutlu filmini çekse de aslında 'kaynağa geri dönüyor'. Sinemayı 'keşfeden' Georges Melies'i yeniden hatırlatıyor

YÖNETMEN Martin Scorsese'nin yönettiği Hugo ilk bakışta üç boyutlu bir çocuk filmi olarak algılanabilir. Ama emin olun daha fazlası... Sürprizli bir film. Sürprizi de beyazperden fışkırıp içinize işleyen, yaşama sevincinizi artıran ama daha önemlisi, sinemaya olan inancınızı tazeleyen hikayesinde ve tabii Scorsese'nin müthiş yeteneği ve seyirciye hatırlattığı sinema sevgisinde gizli. Hugo, 1920'lerde geçiyor. Mekan ise Paris'teki bir tren istasyonu. Filmin kahramanı, yetim kalmış Hugo. Babasını bir yangında kaybediyor. İstasyonun gizli bölümlerinde yaşayan; görevi, istasyondaki devasa saatleri kurmak ve bakımını yapmak olan ayyaş amcası ona sahip çıkmak zorunda kalıyor. Hugo da amcasıyla birlikte istasyonda yaşamaya başlıyor. Varlığından amcası dışında kimsenin haberi yok. Tek amacı var, babasından kalan mekanik robotu tamir edip çalıştırmak... Tamir için gerekli malzemeleri ise, istasyondaki oyuncak dükkanından temin etmekten başka şansı yok. Fakat bir gün dükkanın sahibi George Dede onu yakalıyor... Brain Selznick'in The Invention of Hugo Cabret adlı çocuk kitabından uyarlanan film, konusuna bakınca fazla iddialı gibi durmuyor. Ama emin olun, hem sinema tarihinde hem de Scorsese'nin filmografisinde özel bir yeri olacak bir yapım var karşımızda. Çünkü usta yönetmen Scorsese, bu çocuk hikayesinden, sinemaya büyülü fener denmesine neden olan ilklerin sinemacısı Georges Melies'in hikayesini beyazperdeye taşıyor. Aya Seyahat adlı ilk konulu filmi çeken, sinemada kimi özel efektleri keşfeden ve sinemanın bir sanat olduğunu ilk fark eden, kimi tarihçilere göre sinemanın kurucusu kabul edilen Fransız yönetmen Georges Melies'in hüzünlü bir yaşam öyküsü var. Sinemada çok önemli birçok filme imza atan yönetmen, 1912'de çektiği Kuzey Kutbunun Keşfi filmi sonrasında iflas edince sinemadan uzaklaşmak zorunda kalıyor. O güne kadar çektiği filmleri yakıyor. Ekonomik olarak çok zor duruma düşüyor, arkadaşları ona bir istasyonda oyuncak dükkanı açıyor, işletip hayatını sürdürmesi için. Martin Scorsese, sinemanın şu anki tüm olanaklarından faynalanıp ilk üç boyutlu filmini çekse de aslında 'kaynağa geri dönüyor'. Bunu da Georges Melies'in yeniden hatırlanış öyküsünü anlatarak yapıyor. Filmin hikayesi içerisinde bu yeniden hatırlanışı sağlayan, yetim Hugo Cabret. Gerçek hayatta da Melies, istasyonda çalışırken 1920'lerde yeniden hatırlanıyor. 1931 yılında, sinemanın mucitlerinden Lumiere kardeşlerden Louis, George Melies'e, Legion d'Honneur nişanı takarken, nişanın 'sinemanın kurucusuna verildiğini' söyleyerek hakkını teslim ediyor. Scorsese'nin Georges Melies'i hatırlatması hiç de kişisel değil. Biz seyircilere, yönetmenlere, yapımcılara, teknik gelişmelerin büyüsüne kapılan ve sinemayı görsel bir efekt olayına indirgeyen herkese, hayal kurmanın, sinemaya olan tutkunun hâlâ kıymetli olduğunu, 1900'lerle 2000'ler arasında sinemaya yaklaşımda pek de değişen bir şey olmadığını hatırlatıp, sinemanın ruhuna yeniden bakmamızı istiyor.

EN İYİ ÜÇ BOYUTLU FİLM
Ben Kingsley, Asa Butterfield, Chloe Grace Moretz, Sacha Baron Cohen, Helen McCrory rol aldığı filmin bir başka özelliği ise üç boyutlu sinemaya getirdiği tazelik. Scorsese ilk defa üç boyutlu sinemayla Hugo sayesinde haşır neşir olsa da şimdiye kadarki en iyi üç boyutlu filmle karşınıza geliyor. Bunu da, sinemada devrim yapacağı iddiasıyla vizyona giren Avatar'ın yönetmeni James Cameron söylüyor. Cameron'a katılmamak elde değil. Scorsese, görsel efektlere, bilgisayar estetiğine prim vermeden, aşırı aksiyonel kurguya, üç boyutlu film hilelerine fazlaca başvurmadan, sadece hayal kurmanın, tutkunun ve iyi bir öykünün sinema için hâlâ ne kadar kıymetli olduğunu, üç boyutlu anlatımı içselleştirerek gösteriyor. Bu yılın Oscar'larına göz kırpan filmin üç boyutlu sinemaya Avatar'dan çok daha fazla katkı yaptığı söylenebilir.
SİNEMA TARİHİNİN İLK KONULU FİLMİ olan AYA SEYAHAT'İ ÇEKTİ
Kimi tarihçilere göre sinemanın kurucusu kabul edilen Fransız yönetmen Georges Melies bir huzurevinde öldüğünde, Fransız ve İngiliz sinema çalışanları cenazesini kaldırmak için aralarında para toplamıştı. Oysa fabrikatör bir aileden geliyordu Melies. Fakat o, genç yaşta hayallerinin peşinden gitti. Lumiere kardeşlerin Paris'teki Grand Cafe'de 1895 yapılan ilk film gösterimine katılanlardan biriydi. Melies, İngiliz optikçi William Paul'un yaptığı bioskopu satın alarak işe başladı. 1896'da ilk filmini çekti. 1897'de evinin bahçesine, Avrupa'nın ilk sinema stüdyosunu kurdu. Bir tesadüf sonucu film hilelerini keşfetti. Bu keşif sayesinde, sinemanın çehresi değiştiren ilk fitil de ateşlendi. Melies, sinemayı fotoğrafın uzantısı olmaktan kurtarabileceğini, öykü anlatabileceğini gördü. Sinema hileleriyle, tiyatronun olanaklarını sinemaya taşıyarak öykülü filmler çekmeye başladı. Bu sayede bir filmin uzunluğunu, bir dakikadan 15-20 dakikaya çıkarmayı başardı. Sinema tarihinin ilk öykülü filmi Aya Seyahat dahil, Kül Kedisi, Dreyfus Olayı, İmkansızlıklara Doğru Seyahat gibi filmler çekti. Aya Seyahat, o yıllarda Los Angeles'ın küçük bir mahallesi olan Hollywood'da ilk yerleşik sinemanın açılmasına neden oldu. 1912'den sonra sinemayı bıraktı, filmlerini yaktı. Melies'in çektiği filmlerin sayısı tartışmalı. 500 - 4 bin arasında filmden bahsediliyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.