Pazar 04.03.2012
Son Güncelleme: Cumartesi 03.03.2012

Kim bu Mica Ertegün?

Oxford Üniversitesi'ne yaptığı dev bağışla gündeme değer kattı. Peki Ahmet Ertegün'ün eşi olması dışında hakkında ne biliyoruz? Evlenme teklifi aldığında banyoda ne vardı? İkonluk öncesi çiftçilik yapmış olabilir mi? Stil anıtı Mica Ertegün'ün tülünü aralayalım...

İtiş kakışlı, sıradan, çapsız gündeme değer kattı. Perşembeye, prestij. Müzik endüstrisinin en mühim adamlarından rahmetli Ahmet Ertegün'ün eşi Mica Ertegün, Oxford Üniversitesi'ne 26 milyon pound'u aşan (72 küsur milyon TL) bağışta bulunmuştu. Dünyada 'beşeri bilimler' alanında tarihe geçen bir destekti bu. Oxford geçmişinde dengi yoktu. Lafın gelişi değil, okulun rektörü Lord Patten bunun, 900 yıllık tarihleri boyunca beşeri bilimler dalında aldıkları en cömert destek olduğunu söyledi. 'Mica ve Ahmet Ertegün Beşeri Bilimler Lisansüstü Eğitim Burs Programı'na, edebiyat, tarih, müzik, arkeoloji, sanat tarihi, Asya veya Ortadoğu araştırmaları gibi dallarda lisansüstü eğitim görmek isteyen öğrenciler başvuracaktı. "Tarih, müzik, dil eğitimi, edebiyat, sanat ve arkeoloji konulu çalışmalar, Ahmet ve benim için yaşamdaki en büyük hazları oluşturuyordu," diye açıklama yaptı Mica Ertegün. "İçinde bulunduğumuz karmaşa ortamında insanları yakınlaştırıp birbirlerini anlama kapasitesini artıracak, daha insani bir dünya yaratmaya yardımcı olacak beşeri bilimleri desteklemenin önemli olduğuna inanıyorum. Hayalim, bir gün Ertegün bursiyerlerinin tarihçi, filozof, arkeolog, yazar, besteci, din adamı ve devlet adamı olarak toplumlara liderlik etmesi..."
Elmaslar ve çeşitlilik
The Telegraph'tan Mick Brown'a verdiği söyleşide de (29 Şubat) "Ahmet, Türktü. Ben Romanyalıyım. Değişik insanları karıştırdıkça yol alırsın," diyordu. İngiltere'nin dışından ne kadar çok başvuru olursa o kadar sevinecekti. "Afganistan'dan, Ortadoğu'dan, Afrika'dan, Müslümanlar, Hıristiyanlar, tüm ırk ve inançlardan," diye de ekliyordu. "Should I buy diamonds instead?" başlıklı bu röportaj, bizim basında da "Vermeyip de elmas mı alsaydım?" diye dolaşıma girdi. Pek çoklarının hastanelere bağışta bulunduğunu, ama ona böylesinin daha ilginç geldiğini de ekliyordu. Bizdeki kuyum delilerinin yanında, hastane ve cami bağışçılarına da adayalım bu paragrafı.
Parlak bir mineralden fazlası
2006'da hayatını kaybeden Ahmet Ertegün'ün kim olduğunu sormamız durumunda bir sürü insan, dünya müzik piyasasında önemli biri, ünlü bir yapımcı olduğunu söyleyecektir. Atlantic Records diyen çıkar, Ray Charles'tan Eric Clapton'a isimler sayan bile olur. Pakize Suda "Bir yılda kaç hafta var?" yerine bunu sorsa sokakta, o bile makul cevaplar alabilir. Ama "Mica Ertegün?" dese... "Mika mı, haa tamam, püskürük ve başkalaşmış kayalar içinde bulunan, alüminyum silikatla potasyumdan oluşmuş, ateşe dayanıklı parlak bir mineral, evren pulu, işte herhalde onun ertesi günkü hali" diyene bile rastlanır da... Mimari tasarım alanında saygın ve bol ödüllü biri olduğunu söyleyen çıkmayabilir. Halbuki Mica Ertegün sadece şık bir eşten ibaret değil. 1967'de New York'ta, MAC II adlı bir mimari tasarım şirketi kuran... Bir sürü uluslararası binanın tasarımında imzası olan... Projeleri pek çok yayında yer alan, ödüller kazanan... En az kocası kadar yaratıcı ve donanımlı bir kadın. Fevkalade sinerjik bir durum yani ikilinin bir araya gelmesi. Mika Ertegün'ün kendisiyle yarışır ölçüde moda ikonu sayılan, zayıf ve tonlarca saçlı, Nefertiti edalı dekoratör, yazar bir ortağı var: 1998'de ölen Chessy Rayner. Birlikte kurduklar New York merkezli MAC II'yle işe arkadaş evi tanzimiyle başlayıp, Brezilya'dan Lüksemburg'a bankalar, mağazalar, evler, ofisler şeklinde yükseliyorlar. Her şey ille de çok pahalı olmak zorunda değil diyorlar, dergilere verdikleri mülakatlarda. Ama söylemeye lüzum var mı, ellerinin değdiği her şey über rafine duruyor. Mica Ertegün, dünya kültür sanat âleminde önemli bir figür. Uzun yıllar New York Şehir Balesi ve Amerikan Sanatı Arşivleri'nin yönetim kurulunda görev yapıyor. Halihazırda dünya kültür mirasını koruyan World Monument Fund ve New York'un ünlü müzikhollerinden Jazz at Lincoln Center'ın yönetiminde. Mica Ertegün'ün yüzlerce, binlerce fotoğrafını gördük yıllar içinde. Sırf Alem'den bildiklerimizi birbirine eklesek, buradan Oxford'a yol olur. Kimselere benzemez stiliyle hakikaten biriciktir. Elegan havasıyla, inceliği ve zarafetiyle hayran bırakırken, sertliğiyle de ürpertir hep. Neredeyse asla gülmez. Hemen hiç. İkoncanlığın icadının çok evvelinden beri moda ikonudur. Gece elbiselerinden bir koleksiyon, Metropolitan Museum of Art'tadır! Herkesin dediğine göre 'doğal bir aristokrat'tır. O tarz ve o ifadeye bir meslek seçmeniz gerekirse, iç mimardan üniversite hocasına, sanatçıdan tarihçiye, arkeologdan yazara pek çok şey gelir de aklınıza, çiftçilik? Yok artık!
Sovyet işgaliyle tavuk çiftliğine...
Mica Ertegün, Romanya doğumlu. Ioana Maria Banu adıyla, toprak sahibi, varlıklı bir ailede dünyaya geliyor. Babası George, kralın doktoru. Komünist hükümet gelince hapse düşüyor. 31 yaşında bir aristokrat olan Stefan Grecianu'yla evlendiğinde daha 16 yaşında. 1948'de terk ediyorlar ülkeyi: "Ruslar iki tren verdi. Kral Michael birincideydi, biz ikincide. Arnavutluk sınırını geçmek hayatımın en güzel anıydı." (The Telegraph). Beş kuruşsuz İsviçre'ye geliyorlar, oradan Paris'e gidiyorlar ve Mica, Dior için modellik yapıyor kısa süre. Derken ver elini Kanada şeklinde, Ontario gölü kıyısında bir çiftlik alınıyor. Burada sağılmayı bekleyen ineklerle nasıl baş edeceklerini bilmiyorlar. Sonra tavuk çiftliğine dönüyor iş; 5 bin tavuktan günde üç fasıl yumurta topluyorlar. 1950'ler biterken, hasta babasını ölmeden önce hapisten çıkarma arzusuyla New York'a geliyor. Büyükelçiyle görüşüyor, çabaları işe yaramıyor. Ama o arada katıldığı bir akşam yemeği daveti, hayatını kökten değiştiriyor. Kocasını sevmiyor değil, seviyor, ama Ahmet Ertegün'deki çok başka bir karizma. 1924 doğumlu Ertegün, 'playboy'luğa, gece kulübü müdavimliğine, ilk Jaguar'ına, 'en iyi giyinenler' listelerindeki yerine, babasını kaybettiği 21 yaşında adım attığı için, en şahane kıvama gelmiş! Tavlamak için hiçbir numarayı eksik etmiyor. O arada Mica Hanım da çok göz alıcı bir varlık belli ki, Ertegün'ün önde gelen bir model olan o dönemki kız arkadaşının "Bununla rekabet etmemi nasıl beklersin?" diyerek pes ettiği bilgisine ulaşıyoruz (Vanity Fair, Ocak 1998)! Ve evet! Ahmet Ertegün'ün evlenme teklif etmek için, Montreal'de kaldığı Ritz Carlton otelindeki banyoya küçük bir orkestrayı sakladığı ve orkestranın Puttin' on the Ritz parçasını çaldığı rivayet olunuyor. Evet! Sene 1961. Her zaman çok çekici, çok çarpıcı, çok enteresan, çok fotojenik bir çift oluyorlar. Kendi alanları, kendi uzmanlıkları olan, ama beraber de ekstra gücü olan müthiş bir çift. Oscar de la Renta, Ahmet Ertegün'ün 'yaramazlık' potansiyelinin bilindiğini, ama hayatta en çok karısından çekindiğini söylüyor. Bette Midler "Hep çok zarif, çok naziktir," diyor Mica Ertegün için, "Olağanüstü sabrına hayranım. Hayatı başka bir dünyada, başka bir zamanda gibi yaşar." Bunlar da Vanity Fair dergisinden. Çocuk yapmıyorlar. Ama hayatları 'yaratmak' kelimesinin hakkını vererek geçiyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.