Pazar 11.03.2012
Son Güncelleme: Pazar 11.03.2012

Burnumu bıraksınlar da biraz sanat tarihi okusunlar!

Fetih 1453, Türk sinemasında ilklerin filmi oldu. Hem bütçesiyle rekor kırdı, hem gişesiyle. Resmi kayıtlara göre Türkiye'de ilk kez bir film, 5 milyonu aşan gişe rakamına ulaştı, üstelik bu rakam artıyor... Filmin başrolünde ise sinema izleyicisinin pek tanımadığı bir isim var. İşte karşınızda "Ben, benden önceki sultanlara benzemem," diyen Sultan Mehmet Han, gerçek ismiyle Devrim Evin...

- Devrim Evin kimdir, nasıl biridir herkes merak ediyor. En baştan başlayalım o yüzden...
- 1978'de Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesinde doğdum. Babam polis memuru olduğu için Anadolu'nun birçok kentinde görev yaptı. Ben de okulu farklı yerlerde okudum. İlkokula Kastamonu'da başladım, ilkokul 3'ten orta 1'e kadar Van'da okudum. Sonra Trabzon'a tayin olduk, liseyi ise Trabzon'da bitirdim. Tiyatroya da Trabzon'da başladım. O yüzden de piyasada Trabzonlu olarak bilindim hep.
- Polis çocuğu olmanın, şehir şehir dolaşmanın size kattığı şeyler neler?
- Kültürel yapı, dil, yaşam biçimi birbirinden farklıydı bütün o şehirlerde, hepsi de bana çok şey kattı. Mesela Van'da okuduğum dönemde gırtlaktan konuşmaya başlamıştım. Trabzon'a tayin olduğumuzda ise babam 'Başıma Laz uşağı olup çıktın,' diye kızardı espriyle karışık. Her şeye çabuk adapte olan, hiperaktif, sosyal bir çocuktum.
- Anne-babayla ilişkiler nasıldı peki?
- İlkokula başlayana kadar büyükbabam ve babaannemle yaşadım Gölbaşı'nda, çünkü annemi bir buçuk yaşımda kaybettim, hiç tanıyamadım onu. Aslında bu konuya hiç girmeyelim, çünkü şu anda annem var ve öz annemden farklı değil. Gölbaşı'nda çok doğal bir ortamda; ağaçlara tırmanarak, at binerek, inekleri güderek, çok organik bir çocukluk geçirdim.
- Kaç kardeşsiniz?
- Dört kardeşiz; bir ablam var, 112 hemşiresi. Kız kardeşim, Tarım Köy İşleri Bakanlığı'nda mühendis. Erkek kardeşim de profesyonel oyuncu. O da Hacettepe mezunu, Deniz Evin. Şu an Ankara Devlet Tiyatrosu'nda çalışıyor.
- Sizden mi etkilendi?
- Zaten ustası benim, ben çalıştırdım onu. Tip olarak hiç benzemeyiz ama! O 1.90 boyunda, sarışın, yeşil gözlüdür.
- Tiyatro aşkı ne zaman düştü içinize?
- Ben de pek çok çocuk gibi lisanslı futbolculuk yaptım, karateye yazıldım ama her şey 13 yaşında değişti... Lisedeyken, öğretmenimiz Ölü Ozanlar Derneği filmini tiyatroya uyarladı ve Richard Cameron rolünü bana verdi. İlk kez o zaman oyunculuk yapmalıyım diye düşündüm. Bilgisayar bölümünde okuyordum ama o dönemde internet bile yoktu!
- 'Bilgisayar okuyup ne yapacağım ki?' diye mi düşündünüz?
- Olay şöyle gelişti aslında... Lise dışında, amatör olarak da tiyatro yapıyordum, turnelere bile gidiyordum. Fark ettim ki, gerçek hayatta çocukluğa vurarak ya da başka başka şekillerde ifade etmeye çalıştığım şeylerden çok daha fazlasını sahnede ifade edebiliyorum.
- Başka biri olabiliyorsun...
- Başka biri olmak değil de... Özgürlük alanınız, tiyatro sahnesinde gerçek hayattakinden çok daha fazla ve ben o daha fazlasını istedim! Herkes bir şey olmaya karar verdiğinde, kafasında 'Nasıl iz bırakırım?' gibi alt metinler vardır ya... Ben bunu sadece aktörlükle yapabileceğimi fark ettim. Çok ciddi kitap okurdum; halk kütüphanesine üyeydim, Shakespeare'ler, Dostoyevski'ler, Çehov'lar okuyan bir çocuktum.
- Mesleğinize yatırım yaptınız yani?
- Aynen öyle! Benim dönemimde Hacettepe Türkiye'nin en önemli okuluydu. Benim hocam, ustam, Allah rahmet eylesin, Cüneyt Gökçer Türkiye'de 'sör' unvanı almış tek aktördür. Cüneyt Gökçer'in jüri başkanı olduğu bir okula Anadolu'nun bir yerinden çıkıp gelmek çok kolay değildi. Beni rolün içine sokabilmek, oraya itmek için ağlatmışlığı bile vardır sahnede.
- Ama birincilikle bitirmişsiniz okulu. İnek bir öğrenci miydiniz?
- Evet, Hacettepe'yi birincilikle bitirdim ama bunun için inek olmanıza gerek yok! Çok yaratıcı, zeki olmanız, önemli rolleri, üç boyutlu karakterleri düzgün canlandırmanız yeterlidir. Ben dramaturji dersinde Platon'dan konuşurdum çünkü felsefeye de ciddi meraklıydım.
- Fetih filminin çekimleri sürerken sahneye çıkmaya devam ettiniz mi?
- Hem de çok! 2009'da başladık filmin çekimlerine... O dönem Fatih'i oynarken bir yandan da Adana Devlet Tiyatrosu'nda Aziz Nesin'in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz oyununda odacıyı oynamaya devam ediyordum, hemen akabinde Orhan Kemal'in oyunu Murtaza'da 70 yaşındaki tuvaletçiyi oynuyordum. Bu arada Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tiyatro ve Reji Bölümü'nde yüksek lisansım devam ediyor, şu an tez aşamasındayım.
- İstanbul'a gelmeden önce, kaç yıl geçirdiniz Adana'da?
- Yedi yıl Adana'daydım. İstanbul'da iki buçuk yıldır yaşıyorum, master için geldim. Aslında İstanbul'a tayin olmam lazım, görev sürem bitti ama bürokraside işler farklı yürüyor.
- İstanbul'a gelmek, sinemada oynamak gibi hayalleriniz var mıydı?
- Hayalim vardı ama doğru proje için bekledim, sabrettim. Yoksa çok fazla teklif geliyordu. Devlet tiyatrolarına girmeden önce mecburiyetlerden dolayı, bir-iki iş yaptım ama devlet tiyatrosuna girince hepsini kestim.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.