Giriş Tarihi: 1.04.2012

Şia'nın 'büyük kurtarıcısı'

İslam Devrimi'ne kadar Batı'nın güdümünde olan İran'da iktidarı bırakmak istemeyen Şiiler, dini değil ama siyasi olarak 'büyük kurtarıcı' muamelesi yaptıkları nalbantın oğlu Ahmedinejad'ı kendilerinden biri olduğu seviyorlar.

Bir nalbatın oğlu olarak doğup, Reis-i Cumhurluğa kadar yükselen Mahmud Ahmedinejad, 8. İmam Rıza'nın şehadet ettiği yer olduğu için Şiilerin kutsal saydığı Meşhed'de yalnızca İran'ı değil, tekmil yeryüzünü ıslah edecek Mehdi'yi bekleyen coşkulu kalabalığa hitap ediyor: "Düşmanlarımıza sesleniyorum. Bu millet, yüzünüze öyle bir darbe indirir ki evinizin yolunu unutursunuz." Retorik açısından biraz zayıf ama çok tutkulu bir konuşma bu. Kadim zamanlardan, belki de Büyük İskender'in İran'ı işgalinden bu tarafa birikmiş bir öfkenin tutkusu… İskender'den çok değil, birkaç yüzyıl önce Pers Kralı I. Darius, Batı'nın o zamanki mümessili İyonya'yı fethetmiş, hatta Efesli filozof Herakleitos'u ülkesine davet etmişti. Ta o devirlerden beri İran, Batı'ya doğru ilerlemek şöyle dursun Batı'nın saldırılarından korunmakla meşgul. Bu yüzden Batı'nın doğudaki karargâhı İsrail'e karşı koymayı bir varoluş meselesi olarak görmesi boşuna değil. İsrail haricinde kuzeyde Rusya, doğuda Pakistan ve Çin gibi nükleer silah sahibi ülkelerle çevrelendiği düşünüldüğünde İran'ın kaygısı anlaşılabilir. Gelgelelim İran, mevcut nükleer programıyla, ruhsatsız silah edinmeye çalışan bir tabanca müptelasını andırıyor. Tabii ki asıl tercihi bir şekilde ruhsat edinmek. Pek inandırıcı olmayan "Nükleer silah üretmeyeceğiz," söylemi de nükleer programını uluslararası topluma kabul ettirme amacını güden taktiğin bir parçası. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, geçtiğimiz Perşembe gecesi sona eren İran seyahatinde Ahmedinejad'la konuştuğu konuların başında işte bu nükleer program geliyordu. Görüşmede ayrıca son dönemde Türkiye-İran ilişkilerini geren Suriye'deki iç karışıklık ve PKK ile mücadele de masaya yatırıldı. Bu vesile ile Üç Boyutlu Portre'de Erdoğan'ın, dini lider Ayetullah Ali Hamaney'den sonra görüştüğü en yetkili isim olan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ı ve İran'ı kısaca anlatacağız.
ALİ HAMANEY'İN GÖZDESİYDİ
Batı karşıtı olduğu halde misal bir Vahhabilik gibi anti-Batıcı terör üretmeyen Şia ideolojisi ile yönetilen, Şah rejiminin gizli servisi SAVAK tarafından öldürülen Ali Şeriati gibi düşünürlerin, Abbas Kiyarüstemi gibi yönetmelerin ve Farid Farjad gibi keman virtüözlerinin ülkesi olan İran'ın Cumhurbaşkanı Ahmedinejad 28 Eylül 1956'da Garmsar şehrinin Aradan köyünde doğdu. Babası Ahmed, bir nalbanttı. Annesi Khanom ise seyit, yani peygamber soyundan geldiği söylenen bir ev kadını... Zaten Ahmedinejad da Farsça'da Ahmed'in (Hazreti Muhammed'in adlarından biri) soyu anlamına geliyor. Mahmud Ahmedinejad parlak bir öğrenciydi. İran Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nde inşaat mühendisliği okudu. Nisan 1979'daki devrimden sonra İran'ın en seçkin silahlı gücü Devrim Muhafızları ordusunda görev yaptı. Batı Azerbaycan'da ve milliyetçi Kürtlerin, 'dört parçanın Doğu Kürdistan'ı dediği Güneybatı İran'da hükümet adına görevlerde bulundu. Siyasette tıpkı Erdoğan gibi yerel yönetimlerde başarı kaydederek yükseldi. 2003-2005 yılları arasında Tahran Belediye Başkanlığı döneminde başkenti kalkındırdı. 2005 senesinde hamisi Ali Hamaney'in projesi olarak İran rejiminin üst karar organı Anayasa Koruma Konseyi tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterildi. Bin aday arasından seçilen yedi adaydan en fazla oyu alan olduğu için cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Napolyon Bonapart, Fransa'daki burjuvazi sınıfı için neyi ifade ediyorsa Ahmedinejad da İran'daki molla sınıfı için aynı şeyi ifade ediyor. Hâkim sınıfla uyumlu, ama yine de kendi öz gücü olan bir liderliği... Mollalar, alt sınıflardan geldiği için İran halkı üzerinde etki yaratabileceğine inandıkları Ahmedinejad'ı seçmekte haklıydılar, proje tutmuştu. Ahmedinejad da kazandığını görünce kısa sürede biraz aşırı sayılabilecek bir özgüvenle kendini İran'ın kurtarıcısı gibi görmeye başladı. 1981'de bir suikast sonucu öldürülen devrimin ikinci Cumhurbaşkanı Muhammad Ali Recai'nin mirasçısı olduğunu düşünüyordu. Gelir gelmez Hamaney'in teşviki ile yıllardır rafa kaldırılan nükleer çalışmaları hızlandırdı. Bu, biraz da İsrail'in telkinleriyle ABD'nin kafasının tasını attırdı. Halbuki İran'ın ilk nükleer programı Şah Pehlevi döneminde bizzat ABD desteğiyle başlatılmıştı. Gelgelelim Ortadoğu'daki dengeleri değiştiren ve ABD'nin bütün planlarını alt üst eden devrim olunca Washington, haliyle programdan desteğini çekmişti.
NÜKLEER SİLAH YAPMAK İSTİYORLAR
Nükleer program hızlanınca Batı basınında Ahmedinejad aleyhine tuhaf haberler yayınlanmaya başladı. Vaktiyle hapishanelerde mahkûmların ayaklarını matkapla delmek gibi işkenceler yaptığı, 1979'da Amerikan elçiliğini basan gençler arasında yer aldığı, hatta ve hatta aslen Yahudi olduğu iddia edildi. Bu iddiaları duyan İran halkı ise, garplılar tarafından recmedilmeye çalışıldığını düşündükleri liderlerine daha fazla bağlandı. Bir başka deyişle Ahmedinejad, Nietzsche'nin "Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir," prensibi gereği ABD tarafından dövüldükçe kuvvetlendi. Zaten ülkesi de 1979 devriminden sonra benzer sebeplerle yeni rejimini güçlendirmemiş miydi? İran-Irak Savaşı'nın başlatılması, Türkiye'deki Amerikancı paradigmanın güçlendirildiği 1980 darbesinin gerçekleştirilmesi, hatta ABD'nin 11 Eylül'den sonra Afganistan'ı ve Irak'ı işgal etmesi doğrudan ve dolaylı olarak devrimden sonra kontrolden çıkan İran'ın ehlileştirilmesi amacına hizmet ediyordu. Bugün İran, Suriye'de Beşşar Esad rejiminin yıkılmak istenmesini de kendi varlığına yönelik tehditlerin bir parçası olarak algılıyor. Suriye'de müttefiki olduğu rejim düşerse muhtemel bir harp için hazırlıklar yapıyor. İran Savunma Bakanlığı, İsrail ile olası bir konvansiyonel savaş için harp senaryoları hazırlıyor. Nükleer gücünden endişe edilen İsrail'i işgal etmek dâhil pek çok seçenek masaya yatırılıyor. ABD başta olmak üzere Batı ise etnik ve sosyal açıdan heterojen bir yapıya sahip İran'ı bir savaş ânında içten çökertme planları yapıyor. Bu anlamda şimdi bile bir Fars Baharı ABD'yi fazlasıyla memnun ederdi. İran yönetimi de buna karşı interneti yasaklamak, Stalin Rusyası'ndaki gibi totalitarizme daha fazla sarılmak türünden pek makul olmayan çarelere başvuruyor. Ama tek gerçek çıkış yolunun nükleer silah sahibi olmak olduğunu da iyi biliyor. Pakistanlı bilim adamı Abdülkadir Han'ın, "Nükleer gücümüz olmasaydı Irak ve Libya gibi olurduk," sözünü boşuna söylemediğini düşünüyorlar. İran; her ne kadar Şii Nuri El Maliki yönetiminin önünü açmış olsa da Irak'ın işgalini, ABD'nin Körfez'deki askeri varlığını ve petrol ambargosu kararını tehdit olarak algılıyor. Malatya Kürecik'e füze kalkanı konuşlandırılmasını da NATO kuşatmasının bir parçası olarak görüyor İran. İsrail NATO üyesi değil, ancak füze kalkanının İsrail yararına kullanılacağına da inanıyorlar. İşte böyle bir kuşatılmışlık hissi içinde İranlılar, Ahmedinejad'ı dini anlamda değil ama siyasi anlamda Şia'nın 'büyük kurtarıcısı' olarak kabul ediyorlar. Onu Mehdi gibi görmeseler de kendilerinden biri olarak bildikleri ve cesaretini benimsedikleri için destekliyorlar. İran'da yaşayan bir Türk bürokratın tanık olduğu aşağıda anlatılan olay halkın Ahmedinejad'a nasıl baktığını gözler önüne seriyor. Bir toplantı sırasında İranlı bir vatandaş, Ahmedinejad'ın duyabileceği bir mesafeden "Nalbantın oğlu Ahmedinejad ülkeyi daha iyi yönetmeli," diyor. Cumhurbaşkanı bu sözleri duyduğu halde hiçbir şey söylemiyor. Söyleneni işitince ne düşünmüştür bilinmez ama nalbant ve nejat (soy) deyince insanın aklına ister istemez James Joyce'un şu meşhur cümlesi geliyor: "Ey hayat! Milyonuncu keredir yola çıkıyorum yaşantının gerçekliğiyle karşılaşmak ve ruhumun nalbantında soyumun yaratılmamış vicdanını dövmek için." Bakalım Ahmedinejad ülkesinin yaratılmamış geleceğini kurtarabilecek mi?
ŞİİLER'İN MUTLAK İKTİDARI
Ahmedinejad'ın siyasi pozisyonunu anlayabilmek için İran'daki rejimin yapısı hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerekiyor. Ülkedeki asıl dini ve siyasi otorite; Cumhurbaşkanı veya bizdeki başbakanlar gibi çalışan cumhurbaşkanı yardımcıları değil, 12. İmam'ın yokluğunda devleti yöneten tek makam olan veliyi fakih, yani rehber. İlk rehber Humeyni idi, ikincisi ise Azeri kökenli Ali Hamaney. Rejimin en tepesinde yer alan dini lider, 6 üyesi yine kendisi tarafından atanan 12 üyeli (12 sayısı elbette 12 İmam'dan mülhem) Anayasa Koruma Konseyi'nin başkanı. Diğer üyeler, yargı organları tarafından aday gösterilen hukukçular arasından seçiliyor. İran, Kemalist Türkiye'den farklı olarak askeri bürokrasinin yönetimde mollalar kadar söz sahibi olmadığı bir ülke. Elbette Şah sekülarizmi döneminde ordu siyasal olarak çok daha güçlüydü. Ama şimdi mollaların denetimindeki ordu siyaseten değil, askeri yönden -nükleer silah yoksunluğunu bir kenara bırakırsak- yeterince kuvvetli. İslamiyet'i 7. yüzyılda Emevi akınlarıyla kabul eden İran, mezhep olarak Sünni Emevi İslam anlayışını değil, belki de fetihlere tepki olsun diye Şia'yı benimsedi. İran'da ilk Şii İslam devleti Şah İsmail tarafından 16. yüzyılda kuruldu. İran, 20. yüzyılda önce İngilizler için çalışan Şah Rıza Pehlevi, sonra da ABD güdümündeki oğlu Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yönetildi. Bu yüzden Ayetullah Humeyni'nin öncülüğündeki 1979 devrimi, uzun süredir iktidar aşkıyla yanıp tutuşan Şiiler için makûs talihin yenildiği bir milat oldu. Zor buldukları iktidarı da Batı'nın baskılarına rağmen kolay kolay bırakmayacaklardır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.