Pazar 20.05.2012

Avrupa bir fantezidir

Avrupa konulu bir konferans vermek için Türkiye'ye gelen Prof. Ian Almond: "Avrupa'da ekonomik dengesizlik ve kutuplaşma artıyor. Avrupa, ekonomik gücünü ve etkisini kaybediyor. İnsanların inandıkları Avrupa ile içinde yaşadıkları Avrupa birbirinden çok farklı"

Başbakanlık Kamu Diplomasisi Kurumu, Ahmet Demir'in koordinatörlüğünde 'Bir Fikir Olarak Avrupa' konferansları serisini sürdürüyor. Bu çerçevede Georgia State University profesörlerinden Ian Almond geçtiğimiz günlerde İstanbul'daydı. İstanbul Şehir Üniversitesi'nde bir konferans verdi ve Avrupa'yı yapısökümcü bir model çerçevesinde yeniden değerlendirmek konusunda beş yöntem önerdi. Ian Almond, Türkiye'yi yakından tanıyan biri. Altı yıl kalmış, Kayseri ve Boğaziçi üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak ders vermiş. Doktorasını Hıristiyan sufizmi hakkında yapmış, Türkiye'ye geldiğinde de Müslüman sufileri keşfetmiş; hatta Sufism and Deconstruction adlı bir kitap dahi yazıp İbn Arabi ile Derrida'yı karşılaştırmış. Almond'ın bir diğer önemli çalışması da Nietszche'den Foucault'ya, Baudrillard'dan Zizek'e postmodern olarak tanımladığı düşünürlerin metinlerindeki oryantalist etkiyi anlatan The New Orientalists (Yeni Oryantalistler) adlı kitabı. İstanbul Şehir Üniversitesi'ndeki konferansından sonra Almond'la konuştuk.
- Konuşmanızı dinlerken endişelendim. Neredeyse 'Avrupa diye bir şey yoktur' diyecektiniz.
- İllüzyon olması, onun var olmadığı anlamına gelmez. Bazen algısal gerçeklik, maddi gerçekliğin önüne bile geçebilir. Dünyanın hiçbir ülkesinin göklerinde silinmez harflerle 'Burası Avrupa'dır' yazmıyor. Ama aynı zamanda Avrupa, insanları yönlendiren güçlü bir düşünce.
- Avrupalılar neden Avrupa kelimesine ihtiyaç duyuyor?
- İnsanlar, olduklarından daha büyük ve daha iyi bir şeye ait olmak ister.
- Bir fantezi mi?
- Evet. Zihnimizde canlandırdığımız ile maddi gerçeklik arasında ciddi farklılıklar olduğu için bu bir fantezidir. Ama artık insanlar anlıyorlar ki inandıkları Avrupa ile içinde yaşadıkları Avrupa aynı değil.
- Tek-kültürcü ve çok-kültürcü kapitalizmler arasında nasıl bir fark var?
- Hitap ettikleri kesimler farklı. Çokkültürcü kapitalizm daha çok liberal düşünceli orta ve üst sınıf insanlarına; diğeri ise yoksul insanlara sesleniyor.
- Yoksul insanlara ne diyor tek-kültürcü kapitalist mantık?
- Ekonomik krizlerden ve küçülmeden en çok etkilenen kitleleri manipüle ediyor. İşini kaybetmişsin, kiranı ödeyemiyorsun. Sana bir günah keçisi lazım. Gerçekleri gizlemek için göçmenleri ve yabancıları suçlamak en kolayı. 3-4 bin insanın daha da zengin olmak için bu krizlerin müsebbibi olabileceğini düşünmezsin bile.
IRKÇILIK, EKONOMİK KRİZ NEDENİYLE YÜKSELİŞTE
- Irkçılığın yükselmesinde bunun da etkisi var mı?
- Tabii ki var. Londra'daki meşhur kızıl haçlı bayrağı taşıyan dazlaklara bir bakın. Hemen hepsi yoksul kesimlerden geliyor. Eğitim düzeyleri düşük, mavi yakalı insanlar. Hayatlarının göçmenler tarafından tehdit edildiğini düşünüyorlar. Belfast'ta da durum benzer. Çatışma, zengin protestanlardan çok yoksul Katoliklerle Müslümanlar arasında. O öfkenin Müslümanlar yerine zengin ve mutlu azınlığa yöneltilmesini istemezler.
- Ekonomik sorunlar Avrupa'yı nereye sürüklüyor?
- Ekonomik dengesizlik ve kutuplaşma artıyor. Bir tarafta insanlar açlıktan muzdaripken, diğer tarafta lüks tüketim endüstrisi hiç olmadığı kadar güçlü.
- Bu dengesizlik, Avrupa'nın sonunu getirebilir mi?
- Bütün üst kimlikler ve kurumlar ömürlerini tamamlayıp yok oluyor. Avrupa neden bunun bir istisnası olsun? Saçma bir kehanette bulunup sonradan aptal konumuna düşmek istemem ama öyle hissediyorum ki Avrupa ekonomik gücünü ve etkisini kaybediyor. Avrupa'nın bundan sonraki rolü, ekonomik ve sosyal bakımdan yükselen Türkiye, Brezilya, Çin gibi ülkeler tarafından belirlenecek.
- Avrupalılık kimliği bir avuntu olmaktan çıkacak mı o halde?
- Bunun tersi de mümkün. İçe doğru bir patlama gerçekleşebilir ve bu patlama Avrupa hayaletini güçlendirebilir. Ne derler bilirsiniz: Kaybettiğiniz ayak, kaşınmaya devam eder.
ARABİ İLE DERRIDA ARASINDA BENZERLİKLER VAR
- İbn Arabi'yi nasıl keşfettiniz?
- Erciyes Üniversitesi'nde iken, Prof. Dr. Turan Koç tanıştırdı beni. Okumam için bazı metinler verdi. Çok etkilendim ve okumaya devam ettim.
- Neydi sizi etkileyen?
- Füsusu'l-Hikem ve Fütuhat-ı Mekkiyye kitaplarında duyduğum modern, günümüz insanına da hitap eden o ses çarptı beni.
- Okumakla da yetinmediniz. İbn Arabi ile Derrida'yı karşılaştıran bir de kitap yazdınız. Nasıl benzerliklere rastladınız?
- Birçok ortak nokta buldum. Bazılarını söylemek gerekirse; ikisi de algı yanılsaması konusunda bilinçliydiler. Akılcı ideolojiye mesafeliydiler. İbn Arabi sadece aklı kullanarak Tanrıya ulaşmanın, insanı bağlayan zincirlerden kurtulmanın mümkün olmadığını söyler. Derrida da benzer şekilde akılcılığın ve gerekirciliğin nasıl bir zincire, kelepçeye dönüşebileceğinden bahseder. İbn Arabi, Tanrının sınırsızlığından söz eder. Derrida için de 'metin' sınırsızdır. İkisi de düzensizlik ve karmaşayı olumsuz ve kurtulunması gereken bir durum olarak görmüyorlar. Karmaşa, sizin netlikte görmeyi başaramadığınız pek çok şeyi görmenizi sağlayabilir. Odaklanmak güzeldir ama beraberinde körleşmeyi de getirir. Bir noktaya odaklanırsanız çevresini iyi göremeyebilirsiniz. İbn Arabi şöyle der mesela: Namaz kılarken Allah'ın, yöneldiği yerde olduğunu düşünen kişi ona şirk koşmuş, onu sınırlandırmış olur. Allah sizi çevreleyen her yerdedir.
- Türkiye'de altı yıl kaldınız. Sizde neler kaldı?
- Türkiye'yi çok seviyorum. Çok anılarım oldu burada. Sivastaki Selçuklu kompleksini gördüğümde çok etkilenmiştim. Bitlis'i sevdim; çok güzel bir şehir. İstanbul'da yaşarken Fatih semtine gitmeyi, Fatih külliyesinde vakit geçirmeyi çok severdim.
- The New Orientalists kitabınızı ithaf ettiğiniz Pelin Bayraktaroğlu kim?
- Benim bir öğrencimdi. Çok akıllı, başarılı ve hayat doluydu. Master yapmak için Harvard'a gidecekti. 22 yaşında kansere yakalandı ve bir yıl içinde kaybettik kendisini. Hepimiz çok üzülmüş ve şoke olmuştuk.
BAUDRILLARD VE ZIZEK DE ORYANTALİST
- 'Nazi soykırımı büyük bir şok oldu, çünkü Yahudiler, sömürgeleştirilen ülkelerin halkları kadar 'öteki' değildi Avrupalılar için. 'Kendimize bunu nasıl yaptık' diye suçluluk duydular,' dediniz.
- Uluslararası medyada Afganistan nasıl sunuluyor bir bakın. Kimsenin oradaki bombalama ve öldürmelerle bir sorunu yok. Çünkü Afganistan dendiğinde aklınıza karılarını döven, çocuklarını satıp öldüren sakallı sarıklı Talibanlar geliyor. Aklınızda böyle bir manzara varsa biri size gelip 'Burayı bombalayalım' dediğinde o insani bağlantıyı kuramayabilirsiniz.
- Yeni oryantalizm dediğiniz de böyle bir şey mi?
- Bütün düşünce akımları ister istemez bundan etkileniyor. Yakınlardaki Arap Baharı adı verilen olaylar bile böyle değerlendiriliyor. Neler olacağını göreceğiz ama on yıllardır 'Bu Araplar cahil, demokrasiden anlamaz, onlara bunu ancak biz öğretebiliriz,' diyenlerin şimdi yaptıklarına bir bakın.
ORHAN PAMUK DA YER YER ORYANTALİST
- Eskisi ile yenisi arasında ne fark var bu oryantalizmin?
- Eski suyun yeni şişeye koyulması gibi. Aynı klişeleri tekrar tekrar dinliyoruz.
- Mesela?
- Ortaçağlarda Batı, İslam'la kıyamet arasında doğrudan ilişki kurardı. Postmodern düşünürlerin 11 Eylül olaylarından sonra yazdıklarına bakın; aynı düşüncenin geri geldiğini görürsünüz. Bir diğer örnek de İslam'la ilgili tek boyutlu algının sürmesi. Komünist Türk, feminist Arap gibi kavramlar onlara kendi içinde çelişen şeylermiş gibi gelir. Kendi ülkelerinde modernizmle savaşan düşünürler bile, Avrupa ve ABD'nin dışına çıktığında modernizmin klişeler sözlüğünü kullanmaya başlarlar. Bunlara Foucault, Baudrillard ve Zizek de dahil.
- Nasıl yani?
- Baudrillard'ı ele alalım. Ona göre kalabalıklar ya da çoğunluk aptal değildir, sadece önemsemez. Politikaya ilgisizliği geri zekalılığından değil seçkinliğinden kaynaklanır. Ama aynı Baudrillard, Arap kalabalıklarından bahsederken onları sadece yığınlar olarak görür. Onlar, Batıdaki kadar seçkin ve sofistike değildir. Foucault benzer hataları İran için yapar.
- Bu saydığınız isimlerin hayranı çok Türkiye'de. Zizek filan çok popüler mesela.
- Ben de öyleyim. Zizek bir entelektüel olarak çok cesur davrandı. Afganistan ve Irak'ın bombalanmasına, İsrail'in Filistin'i işgal etmesine karşı çıktı. Bunlar iyi ama Zizek'te de benzer oryantalist problemler var. Mesela 2004'teki karikatür krizini psiko-analitik bir değerlendirmeye tabi tutmaya çalıştı. Protesto gösterileri yapan insanları anlamaya çalışmadı.
- Orhan Pamuk'u da oryantalist olarak tanımladınız.
- Bakın, ona da büyük saygım var. Sizin de katıldığınız kahvaltıda onu savunmak bana kalmıştı hatırlarsanız. Ama özellikle Benim Adım Kırmızı gibi bazı romanlarında görülen öğeler, orada resmedilen İstanbul imajları, dışarıdan bakan biri tarafından yazılmış gibi. Sözünü ettiğim oryantalist anlayışın sürdüğü pasajlar var.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.