Giriş Tarihi: 20.5.2012

Futbolun 'yırtıcı' kanaryası

Fenerbahçe, biten sezonun en çok konuşulan takımıydı. Şike davasıyla hep gündemdeydi, şampiyonluğu kıl payı kaçırdı ve yıllar sonra Türkiye Kupası'nı kazandı. FB, sembolü yırtıcı bir hayvan olmayan tek büyük kulüp. Ama taraftarı, kızdığında rakiplerininkinden daha yırtıcı.

Bundan bir asır+15 yıl kadar önce şimdilerde devasa Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nun bulunduğu Papazın Çayırı adıyla bilinen yerde Kadıköy Modalı İngilizler, Osmanlı gayrimüslimleri ve de Müslüman Türkler meşin yuvarlak peşinde koşarlardı. Türklerin o dönemde top oynayabilmesi bir mucize olarak telakki edilebilirdi. Zira Sultan II. Abdülhamit'in futbolu yasakladığı İstibdat Dönemi'nde Müslümanların cemiyet ve kulüp kurması yasaktı. Daha ötesi kulüp kurmadan futbol oynayanlar da Müslüman çoğunluk tarafından 'gâvur oyunu' oynayan gafiller olarak görülüyordu. Nitekim Türkiye'de ilk futbol kulübü de 'gâvurlar' öncülüğünde kurulacaktı. Kadıköylü gençler, 1899 yılında Black Stocking F.C. (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) adıyla bir kulüp kurdu. Daha sonra -1902 yılında- aynı gençler, Saray'ın (Galatasaray değil, II. Abdülhamit'in oturduğu Yıldız Sarayı) bütün engellemelerine rağmen Kadıköy Futbol Kulübü'nü kuracaktı. Küresel güçlerin de desteklediği İttihat ve Terakki'nin adım adım iktidara yürüdüğü o yıllarda II. Abdülhamit, 2. Meşrutiyet'in yaklaşmakta olan ayak seslerini işittiğinden olsa gerek Yıldız İstihbarat Teşkilatı'nın hafiyelerini futbol müptelalarının peşinden çekip, tamamen siyasi rakiplerine yönlendirince Kadıköylü Müslümanlar futbol kulübü kurabildi. 1907 yılında Ziya Songülen Bey, Ayetullah Bey ve Enver Necip Okaner Bey, Fenerbahçe Futbol Kulübü'nü kurdu. Bu özetin özeti tarihçeden de anlaşılacağı üzere Fenerbahçe tribünlerinde sık sık yankılanan "Mazinde bir tarih yatar," cümlesinde kastedilen tarih, 1907 yılından da öncesine, 19. asrın son aylarına dayanıyor. Türkiye'nin en büyük spor kulüplerinden biri olan Fenerbahçe, bu sene şampiyonluğu burun farkıyla ezelî rakibi Galatasaray'a kaptırdı, ama 2011-2012 sezonunun en çok konuşulan kulübü oldu. Bunda şüphesiz, kulübün tarihindeki en popüler başkanlardan olan Aziz Yıldırım'ın futbolu sarsan şike soruşturması kapsamında 3 Temmuz 2011'de gözaltına alınması ve bir hafta sonra da Metris Cezaevi'ne konulmasının büyük etkisi var. Yıldırım, pek çok Fener taraftarının '3 Temmuz darbesi' dediği o günden beri Ali Asker'in türküsünden ilhamla söylersek Fenerbahçe hasretinin hücresine dolduğu Metris'te yatıyor.
FENER VE TOPLUMSAL MUHALEFET
Şike davası, önceden pek kestirilemeyen bir dirençle karşılaştı. Bu direniş, tehlikeli bir biçimde biraz da politikleşti. Öyle ki, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün FB'liliği, bugün Fenerbahçe'nin, 'Cumhuriyet'in kalesi' olarak nitelendirilmesine gerekçe teşkil eden ideolojik bir enstrümana dönüştürüldü. Giderek 'Fenerbahçe Cumhuriyeti' vurgusu da öne çıkarılmaya başlandı. Şike davasından ötürü kimi Fenerbahçeli taraftarların eleştirdiği Gülen Hareketi'ne gönül verenlerin kendilerine "Biz milletin kendisiyiz," demeleri ne kadar yanlış ise Fenerlilerin kendilerini 'Cumhuriyet'in başat unsuru' olarak görmeleri de o derece yanlış. Cemaat kendisine 'millet' derse, o cemaatten olmayanlar, hatta cemaatten hoşlanmayanlar, milletin haricinde bir yere mi konacak? Fenerbahçeliler, "Biz Cumhuriyet'in, laikliğin kalesiyiz," derse benim gibi seküler Galatasaraylılar ile Beşiktaşlıları nereye koyacağız? Fenerbahçe, politik ve sosyolojik olarak yalnızca bir kesimin değil, bütün politik ve toplumsal kesimlerin takımı. Sadece, son yıllarda orta-üst toplumsal kesimlerden FB'nin taraftar kitlesine katılanların sayısında artış gözlendiği söylenebilir. Bu sosyolojik değişim, statlardaki seyirci kitlesine bakınca görülüyor. Fenerbahçe ve cemaat etrafında dönen tartışmalara gelince… Cemaatin Fenerbahçe'yi ele geçirmek istediği tezi, 'kanıtlanabilir' olmasa da sosyal medyada algıya dönüşmüş durumda. Türkiye'de Fenerbahçe ile özdeşleşmiş 'camia' kelimesinin Gülen Hareketi'ne gönül verenleri anlatmak üzere dolaşıma sokulmuş olması da bu algıyı besliyor. Sosyal medyada örgütlenmiş güçlü bir Fenerbahçeli taraftar kitlesi var. Şike davasını ironik tweetlerle eleştiriyorlar. FB, Türkiye Kupası'nı aldıktan sonra "Fener'in aldığı kupayla ilgili soruşturma başlatılmış. Savcılar kupayı inceliyorlarmış," kabilinden mizahi tweetlere rastladım. Bu bağlamda Twitter'da geçtiğimiz hafta yaşanan en önemli olay ise meslek büyüğümüz Ergun Babahan'ın attığı tweet üzerine yaşananlar oldu. Babahan, maksadını aşan sözlerinden ötürü özür diledi. Bu özre rağmen, kolektif saldırı ânında vicdanın devreden çıktığını söyleyen Fransız düşünür Gustave Le Bon'un teorisini doğrularcasına sosyal medyada Babahan karşıtı linç kampanyası başlatıldı. Şike davası, Ergun Babahan ve Cengiz Çandar gibi liberal gazetecilerde bile mağduriyet hissi ve öfke yaratıyorsa bu süreci kurgulayanlar oturup bir kez daha düşünmeliler. Öte yandan Fenerli olmanın, toplumsal muhalefetin bir tezahürü haline gelmesinin sakıncalarına da yeri gelmişken değinelim. Neticede Fenerbahçe bir siyasi hareket olmak şöyle dursun bir sivil toplum kuruluşu bile değil, futbol kulübü. Farklı sınıflara, farklı etnik kökenlere, farklı dünya görüşlerine sahip insanları bir araya getiren bir camia. Bu camiadan, politik muhalefet bir yana toplumsal muhalefetin çıkması bile sıkıntılara yol açabilir. Son on yıldır Türkiye'yi, tarihinin en güçlü siyasi partisi yönetiyor. Siyasal iktidar güçlendikçe politik muhalefet geriledi. Ama bu süreç, toplumsal manada tersine işledi. 2007'den bu yana süren gözaltı dalgaları, hafife alınmayacak toplumsal muhalefet dalgalarını da beraberinde getirdi. Şike davasının, kulüplerine kurulmuş bir komplo olduğuna inanan Fenerbahçe taraftarları da bu muhalefet dalgasının doruğunu temsil ediyor. Şike davasında, "Her kuşun eti yenmez," kaidesi işledi ve kanarya, aslan gibi kükremeye, kartal gibi pençelerini çıkarmaya başladı. Şike davasının birleştirici etkisini, taraftar kitlesindeki kenetlenmenin yanı sıra kulüp yönetimindeki dayanışmada da görmek mümkün. Bugün Fenerbahçe'nin kongre günü. SABAH Pazar'ın bağlandığı Cuma gecesi itibariyle kongre henüz yapılmadığı için oyların kaçta kaçını aldığını yazamıyorum ama kongreyi Aziz Yıldırım kazandı, çünkü tek aday oydu. Eski başkan Ali Şen ve Asbaşkan Nihat Özdemir de dâhil bütün ünlü Fenerliler, Yıldırım'ı destekleyeceklerini açıklamışlardı. 28 Şubat sürecinde FB Başkanı seçilen Aziz Yıldırım, tıpkı 12 Eylül darbesinden sonra başkan olan Ali Şen gibi hem küresel sermayeyle, hem de askerle iyi ilişkiler içinde olan bir isimdi. Peki, 28 Şubat'ta başkan olan Yıldırım böyle mi tasfiye edilmeli? Türkiye'de bugün Cumhuriyet'in doğumundan bu yana ilk kez köklü bir rejim değişikliği yaşanırken FB'nin de bu değişimden nasibini alması şaşırtıcı olmaz. Lakin değişimin, tarihsel dinamikleri zorlayıp, mevcut başkanı cezaevine koyarak gerçekleştirilmeye çalışılması ters tepiyor.


X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.