Pazar 27.05.2012
Son Güncelleme: Pazar 27.05.2012

2.5 kiloluk biftek: Babalık!

Laf cambazı House'un Türkçeye nasıl çevrildiğinin en iyi örneği, Wilson'ın yediği 2.5 kiloluk et 'Babalık'tı. Tuzlamayla gözleme, içinden ayazma geçen meyhane, hepsi haftalık gurman takviminde

19 MAYIS CUMARTESİ
KAPALIÇARŞI'DA BAMBU PEŞTAMAL SONRASI KAHVE
"Atatürk gençliği görev ba-şında!" marşıyla bindiğimiz vapurdan, "Musta-fa Kemalin askerleri yiz!" temposuyla indik. İstikamet, Osmanlı çikolata kartları, fantastik İttifak kartları, Osmanlıca-Fransızca yazılı teneke kutularla dolu Bedesten ve de fes, kaftan mabedi Kapalıçarşı! Kuyum merakı, çakma çanta sondajı gibi dertleriniz yoksa, Kapalıçarşı'da kişilikli, özellikli birkaç dükkan var, oralara bakmalı: Dhoku ve Ethnicon'da, kilimin nasıl bambaşkalaştırıldığını görüp, hayran kalıyorsunuz. 'Kilim insanı' olmayanlarımızı bile sarsacak güzellikte çağdaş yorumlar var bu iki dükkanda. Çok çekici dokular, müthiş renk kombinasyonları... Duvara bir sanat eseri asıyormuşçasına, yere bu 'iş'lerden atılabilir. Abdulla, yıllardır yapılan 'Kapalıçarşı'nın diğer yüzü' minvalli yazıların baş kahramanıdır. Asap bozucu güzellikte havlular var gene. Ve dünyanın en cool köpek tasmaları... Bizim kendimizi kaybettiğimiz dükkan, Derviş oldu. Keten, pamuk ve bambu peştamallar, bedeni de ruhu da sarıp sarmalıyor. Tonlar, tuşeler enfes. Yaz boyu büyük sükse yapar. Dükkanlar arası bir kahve orada, bir çay burada şart! Fes, Kapalıçarşı'nın yıllardır en rağbet gören kafelerinden, en oturmuş 'Batılı yüzü'. Hemen karşısında, Kahveci Ethem Tezçakar. Sultan, Ambrosia, Life, üç aşağı beş yukarı aynı. Birinde yer bulunmazsa, ötekine tünenir. Bir Türk kahvesi, bir espresso, bir çay; özetle mazot almadan Kapalıçarşı'yla baş edilemez!

TURİSTLER 'DÖNER' DİYE NE YİYOR?
Kapalıçarşı'ya intikal ettiğimizde, hadi dedik, turistçilik oynayalım ve Havuzlu Lokanta'ya bakalım. Atmosfer göz alıcı tabii, ama garsonlar fazla yüksek enerjiyle atlıyor üstünüze ve saat 14.00'ü geçtiği için pek yemek de kalmamış. Bu iki sebep, normal şartlarda oradan çıkmaya kafi ama basiret denen şey, arada bağlanıyor işte. Biz de madem oturduk, garsonumuzun mübalağalı iltifatlara boğduğu İskender'den söyleyelim bari dedik. Bir İskender, bir döner. İskender, gene domateslesosla ayıbını örtüyor, ama döner beklenenin de fevkinde bir hayal kırıklığı! Etraftaki masaların hepsi turistlerle dolu ve fazla seçenek kalmadığı için de hemen hepsine, garson gazı takviyeli İskender ve döner servisi yapılıyor. Buncağızlar, döner diye, bunu mu yiyor? Döner tadında olmayan, döner gibi kesilmemiş bu sert, sinirli şeyi mi döner diye bellemiş olarak bu diyardan gidiyor? Birkaç hafta önce de, benzerini ufak bir büfede yaşamıştık: Bir şirket çalışanı, üç Çinli iş insanını, Bağdat Caddesi'ndeki Barış Büfe'ye getirmiş, onlara anlatıyor: "Burası öyle şık bir yer değil, ama İstanbul'daki en iyi döner burada!" Aman Allah'ım! Şaşkınbakkal'daki Barış Büfe, caddede dolanıyorken hızlıca bir şeyler atıştırmak için kötü bir adres olmayabilir, dillikaşarlı tostu hiç fena değildir, ama İstanbul'un en iyi dönerinin burada olduğunu iddia etmek için zırdeli, en azından kör cahil olmak lazım. Bu vesileyle İstanbul'da en iyi döner nerede var, şahsi listemizi yapalım. İlk üç, kendi içinde sırasız olarak: Borsa Lokantası (Lütfi Kırdar), Beyti (Florya), Dörtler (Bostancı). Daha ayaküstü sınıfta: Flamingo Büfe (Çiftehavuzlar), Bayramoğlu Döner (Kavacık). İzmir'deyse Dönerci Orhan Rahmanoğlu mükemmeldir. Tavsiyelere açığız. Müessese değil, müşteri olarak mümkünse!
20 MAYIS PAZAR
KOÇO'DA İKİ KROKET ARASI BİR DİLEK TURU
Artık her yerde yapılmayan patates kroketten sonra bir dilek mi tutmak istediniz? Ya da puf puf kızarmış iki muska börek arası bir mini tarih gezisi... Oturduğunuz sandalyeden kalkıp iki adım attığınızda, hap kadar bir Rum kilisesinin içindesiniz. İster mum dikip dilek dileyin, ister sadece şaşırın! Bunu mümkün kılan yer, Moda'daki eski, evladiyelik meyhane Koço. Burası, 1930'lardan beri, içindeki küçük Rum kilisesiyle beraber yaşıyor. Hikaye, 1924'te başlamış: Moda kıyısında Rum balıkçılar tarafından keşfedilen, bir kaya deliğinden fışkıran suyun kutsal olduğuna karar verilmiş. Suyun etrafında Aya Ekaterini'nin ikonuna rastlanmış ve üstüne ahşap bir bina inşa edilip ziyarete açılan ayazmaya, Aya Ekaterini adı verilmiş. Ayazmanın üstündeki bina 1930'ların ortasında yıkılıp yeniden inşa edilmiş ama ayazma aynen korunmuş. Bina ilk olarak Konstantinos Koço Korontos tarafından Moda Park Lokantası adıyla bir kır kahvesi olarak açılmış. Hâlâ Koço olarak biliniyor. Aya Ekaterini Ayazması, üç kişinin aynı anda ayakta birbirine değmeden duramayacağı küçüklükte, dolayısıyla da çok şirin ve hala faal olan bir kilise. Bir meyhanenin içinde yer alması sebebiyle de biricik. Giderseniz uğramamazlık etmeyin. Koço'nun kroketleri çok baştan çıkarıcı bu arada. Kalkan mücver gibi değişik numaralar da var. Akşam değil de öğleden sonraakşamüstü oturup, Moda İskelesi'ne karşı donatmak masayı, büyük zevk.
21 MAYIS PAZARTESİ
UNUTMA BİZİ DOLMASI, 15 BİN LİRAYA MAL OLDU!
TV'deki yarışma programları arasında, en çok yemek sorusu soran, Kenan Işık galiba (Kim Milyoner Olmak İster? / atv). Saklambaç oynarken "Çık," sözü hangi meyvenin adıyla söylenir? Elma! Aynı zamanda bir kuş adı da olan İzmir'e özgü yiyecek nedir? Kumru! Kelime anlamı 'dilenci çanağı' olan tatlı hangisi? Keşkül! Palamut balığının eti lezzetli olan küçüğüne ne ad verilir? Çingene! İşte mana veremediğimiz anlardan biri: Bu soruya cevaben, düşünüp taşınıp 'Camgöz' şıkkını seçen bir yarışmacı, böyle bir yarışmaya zaten niye katılır ki? Ama aynı akşamın daha 'pahalı' sorularından birinde, rahatlıkla çuvallanır! Ramazan bittiğinde, lokanta sahiplerinin, hatırlı müşterilerinin evine yolladığı yemek nedir? Hadi bakalım, şıkları da sayalım: Açıyoruz pilavı? Hatırla beni çorbası? Unutma bizi dolması? Yine bekleriz tatlısı? 'Açıyoruz pilavı' dediğinizi duyar gibiyim. Geçmiş olsun. 30 bin kazanabilecekken, 15 binin dibini tutturdunuz! Halbuki Şeker Bayramı sabahı, Ramazan boyu kapalı olan lokanta-meyhane sahipleri, müdavimlerin evine midye dolma ya da uskumru dolma yolluyor eskiden, buna da 'Unutma bizi dolması' deniyor. Ayrıntıları Reşad Ekrem Koçu'dan takip edelim: "Meyhaneler yılda bir ay, Ramazanlar'da kapatılırdı. Barba, çok hatırlı müşterilerinin evlerine bayramın ilk günü birer büyük kayık tabak içinde midye dolması gönderirdi, adı 'Unutma bizi dolması'ydı; 'Meyhaneniz açıldı, bekleriz efendim' der gibi bir nevi davetname... Ama bir midye dolması ki ağızlara layık. (...) Unutma bizi dolması olarak bazen de uskumru balığı dolması yollanırdı. Dolmaları bir palikar getirirdi, paskalyalık esvaplarını giymiş, kulak sayvanı ardına konmuş bir çiçek şakak üstünde ve ayaklarında beyaz tire çoraplar, ardı basık Galata yemenilerinin nalçalı ökçelerini köçek adımıyla tıkır tıkır vurarak." (Eski İstanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri)


X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.