Son Güncelleme: Pazar 15.07.2012
Selahattin Yusuf: Çaykovski benim kuzenim
Gazeteci, yazar, televizyoncu Selahattin Yusuf, İsa Hanginiz? adlı bir roman yazdı. Romanında aşk, meczupluk, felsefe, sinema ve serserilik gibi konulara yoğunlaşan yazar: "İnsanlar bütün hayatlarını bir tedirginlik halinde yaşıyor"
- Şimdi kapıdan biri girse ve 'Selahattin hanginiz?' diye sorsa...
- Tedirgin edici, insanı bir anda bütün ihtimallere açan bir soru. Ben de bu tedirginlik anını anlatsın diye seçtim 'İsa Hanginiz?'i başlık olarak. 2 bin küsur yıl önce, İsa'yı Nasıra yakınlarındaki bir çalılıkta sabaha karşı arkadaşlarıyla birlikte kıstıran müfrezenin Romalı komutanına atfettiğim bir sözdür.
- Roman, buna benzer bir sahneyle başlıyor.
- Biz, hepimiz, bir kahvede veya evde otururken, eli silahlı birinin yekten içeri girerek o soruyu sormasından sonraki ilk dakikalardaymışız gibi yaşıyoruz bütün hayatımızı. Sevgi, dostluk ve aile ilişkilerimizi bile bu duygu zehirliyor. O ilk tedirginlik ve korku anının hayatlarımız boyunca uzayıp gittiğini fark etmiyoruz bile. Bu tedirginlik, onu bastırmak isteyen, aramızdan bazılarının, daha çok para-güç-iktidar biriktirmek tutkusu yüzünden gittikçe yayılıyor, büyüyor, örgütleniyor, kurumsallaşıyor, kapitalistleşiyor, stalinistleşiyor, propagandalaşıyor, mankurtlaşıyor, hödükleşiyor, şiddetleniyor, zehirleniyor, zehirliyor.
- Bu soruya cevap vermek de güçleşiyor o zaman
. - 'İsa Hanginiz?' diye soran, 'İsa benim, hakikat benim, sevgi benim' diye cevap vermek zorunda kalacak olanı kuşatmıştır.
BOĞULMANIN HAZZINI YAŞIYORUM
- Eskiden deneme yazardınız. Şimdi neden roman yazdınız?
- Denemelerin girebileceği, giremeyeceği yerler var. Deneme sürüp giden bir üst-bakış. Oysa hayat bazen ona içeriden de bakıldığında biraz daha anlaşılabilir, aydınlanabilir oluyor. 10 tane daha Cemil Meriç'in, 13 tane daha Noam Chomsky'nin veya altı tane daha Adorno'nun çözemeyeceği şeyleri bir Tanpınar, iki Juan Rulfo veya 30 sayfa Faulkner çözebilir.
- Ama nereye kadar?
- Elbette ki hiçbir yere kadar. Bizler, yazı yazanlar, ellerimizde fenerlerle insan yüreğinin labirentlerinde ne kadar ilerlersek ilerleyelim, karanlık arkamızdan hep gelir. Bir kapıyı açtığımızda, arkamızdaki kapının yavaşça kapandığını hissederiz, onun sesini duyarız. Uzun ve düz bir yol değil bizim gittiğimiz. Bir sarmal. Hatta kendimizle birlikte sürüklediğimiz bir tek daire. Bizim özel Sisyphos'çuluğumuz, mesleki kaderimiz budur.
- Deneme yazmakla roman yazmak bu kadar farklı mı?
- Deneme yazarken, denizin üstündesinizdir. Suyun üstünde kalarak izlersiniz, gözlemlersiniz. Ama roman başka. Romanda başka bir lezzet var. Suyu dilinizle tadarsınız önce. Sonra, onun üstünde kalmazsınız. Zihninizin ağırlığını bir takım hareketlerle hafifletmez, suyun üstünde kalmak için, üst-bakışınızı elde tutmak için çırpınmazsınız. Suyun üstünde, hayatın üstünde değilsinizdir.
- Romancı boğulmasın sonra?
- Çoğu romancı, nefeslerinin kuvveti sayesinde, bu dikey yolculuktan sağ salim çıkarlar. Bilinçlerini yitirmemiş, daha da kötüsü -hiç değiştirmemiş, gözlerini kapatmamış olarak geri çıkarlar. Ben öyle yapmıyorum. Suyun, bütün acılığıyla ciğerlerimi de doldurmasına izin veriyorum. Direnmiyorum. Bilincimi geçici aralıklarla kaybetmenin metafizik hazzını yaşıyorum. Bazı başka beceriksiz dalgıçları, tam da bu yüzden seviyorum.
EN SON HABERLER
- 1 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 2 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 3 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 4 Moda, kadın sporcuların peşinde
- 5 Atalarının mirasını fotoğrafla yaşatıyor
- 6 Spora başlamadan tak saatini koluna
- 7 Modern dilencilik
- 8 Toplumun size biçtiği rollerin ötesine geçebilirsiniz
- 9 Çocukları ‘yetişkin olmayan’ anne-babalar büyütüyor
- 10 Eskiden kupayı bölüşürlerdi