Pazar 02.09.2012

Midilli, Türk olmuş!

Otelin lobisinde Sıla seyrediliyor, sehpada Fanatik gazetesi... Yolda Serdar Ortaç çalıyor, tozlu arabaya döndüğümüzde arka cama parmakla yazılmış "Biraz su istior iyi geceler," mesajı! Midilli'de deniz mahsulleri yarı fiyatına, uzolar rakıyı aratmaz, musakkalar tam kıvamında ama baklavalar dökülüyor...

25 AĞUSTOS CUMARTESİ
MEĞER KORKUNÇ BİR FAŞİST MİLLİYETÇİYMİŞİM!
Ayvalık'taki ilk his bu: Feci bir faşist milliyetçiymişim! Birkaç dakika içinde onlarca Yunan'ı hunharca denize dökme noktasına gelinir mi, gelinir! Bir omuz, bir omuz daha... Bir dirsek, üç dirsek daha... Kuyrukta ezip geçiyorlar ve bunu daha bizim topraklarda böyle profesyonelce becerebiliyorlarsa, orada başımıza gelecekler için şimdiden geçmiş olsun. Orası: Midilli. Ora adıyla: Lesvos. 'Kapı vizesi' kolaylığıyla, Ayvalık'tan feribotla karşıya geçmek üzereyiz. Türkiye'deki rutin çılgın alışverişlerinden dönen bir sürü Yunan vatandaşıyla, kapı sırasındayız. Birbirleriyle çığlık çığlığa konuşuyor, bir uçtan bir uca bağrışıyorlar. Sürekli sırayı bozuyor, kaynak yapıyorlar. İtekliyor, arkadan bindiriyor, omza dokunuyor, fazla yakın temasta bulunuyorlar. Yayılmacı, gürültücü, kaba saba, pata küte, dan dunlar. Ne o, tanıdık mı geldi? Evet, Yunanlar aynen Türkler gibiler. Ayırt edilemez biçimde bize benziyorlar. Schengen'iniz yoksa, birkaç evrağı iki gün önceden Ayvalık'taki acentaya vermeniz gerek. Meşakkatli bir iş değil. Her gün feribot işliyor, bir buçuk saatte karşı kıyıya geçiyor. Büyük bir ada Midilli; Yunanistan'ın üçüncü büyük adası. Arabalı gidebilir ya da orada araç kiralayabilirsiniz; mobil olmak isteyenler için arabasız zor. Feribottan, adanın doğugüneydoğu ucundaki başkenti Mytilene'de (Midilli) iniliyor. İzmir'imsi bir havası var. Çok sevimli değil, daha şehir şehir. Fırfırlı yollardan, arabayla adanın kuzeyine gitmemiz, aşağı yukarı bir saat alıyor. Molivos yakınlarında Petra'da kalacağız. Hadi bakalım.
TELEVİZYONDA SILA OYNUYOR, SEHPADA FANATİK DURUYOR
Petra'dayız. Booking.com'dan bulduğumuz, deniz kenarındaki süper ucuz ama 60'lardan kalma pansiyon estetiğindeki otelimizde, lobide tüplü bir televizyon açık. Aaa Sıla! Ekranın karşısına, bambu sandalyelere dizilmiş üç kadından genç olanı hemen kalkıp bana da bir sandalye çekiyor. "Do you know the Sıla story?" diyor, "Yes," diyorum. Kenardaki sehpanın üstünde gözüme bir Fanatik çarpıyor. Hoşbulduk.
26 AĞUSTOS PAZAR
KALPAZANKAYA'NIN DÜZAYAK DENİZLİSİ, PAZARLARI KUZU ÇEVİRMELİSİ!
Midilli'den insanın içinde kalan en temel his: Rahatlık... Üst baş derdi yok, küçük bir tekstil parçası ve tokyolarla bir ömür geçer burada. Jetset'imizin pek meraklı olduğu diğer Yunan adalarındaki kokoş haller, dekontrakte şıklıklar, 'gibi' yapmalar, şampanya patlatmalar filan da yok. Basit lokantalar, parasız otoparklar, zeytin ağaçları var. Her an arabayı kenara çekip girilebilecek pırıl bir deniz, iyi mutfak ve envai çeşit uzo var. Sonsuz huzur, ebedi aylaklık... Denizle yemeğin en rahat, en ideal biçimde bir araya geldiği semt, Eressos galiba. Sappho'nun memleketi. Kristal gibi bir su ve hepsinden üç-beş basamakla denize inilen sıra sıra lokantalar. Üç-beş lokma, beş-on kulaç. Formül, bu. Tamamen göz tutması tekniğiyle, en baştaki Adonis'i denedik. Yemek + servis + hesap toplamı, müdavim yaratır seviyedeydi. Burgazada'daki Kalpazankaya'yı düşünün. Deniz taa aşağıda değil de beş basamak mesafede olsun. İçme suyuna denk olsun. Yemekler daha lezzetli, hesap yarısı olsun. Üstüne pazarları da kuzu çevirme olsun. Rüya değil. Oluyor.
27 AĞUSTOS PAZARTESİ
MOLIVOS: LAZ MÜTEAHHİTLER DERS DİYE BELLESİN
Yunan ekonomisi ayvayı yemiş haldeyken... Daha 'müreffeh' bir Türkiye için halk arasında Hakkari gider mi, Şırnak'ı verir misin hesapları yapılırken... Çok değerli bir tanıdığımızın şöyle bir teklifi var: Aramızda para toplayıp Midilli'yi alalım. Ama Laz müteahhitleri sokmayacağız! Adanın medarıiftiharı Molivos'a gittiğinizde, iliklerinizde hissediyorsunuz: Turistik olup da hâlâ güzel kalabilmek diye bir şey var ve mümkün. Ortaçağ mimarisiyle, tepede kalesiyle, nefis taş evleriyle Molivos, biblosu yapılabilecek bir kartpostal. Nasıl bozmamışlar ve nasıl tam da bu korumanın ekmeğini yiyorlar şu anda. Mimariymiş, dokuymuş, tarihmiş, estetikmiş umru olmayanlar bir görse de silkinse... Okulda bellettikleri bir Küçük Kaynarca Antlaşması vardı ya, işte ondan sonra Molivos'da yoğun bir ticaret durumu olmuş ve kısa sürede güçlü bir burjuva sınıfı oluşmuş. Şu anda da adanın en piyasa yeri burası. Taş binaların çoğu iki katlı ve cumbalı. Taş yolların bazısı ciddi yokuş. Restoran ve barların kimisi uçurumdan aşağı yuvarlanacakmış gibi duruyor. Güneşi batırmak ve ayı çıkarmak, degrade tonlara bakıp öylece dalmak, büyük lüks. Küçük limanda bir ileri, bir geri yürüyerek de yapabilirsiniz bunu. Bir sürü lokanta var limanda (En meşhuru The Captain's Table), hepsinin standardı da birbirine yakın. Öne çıkan, atmosfer zaten: Molivos, odunu bile romantik eder, öyle diyeyim.
28 AĞUSTOS SALI
BİZİMKİLER FENA HALDE KEŞFETMİŞ, SOKAK DİLİ TÜRKÇE!
Midilli'nin en büyük kusuru, bizimkiler tarafından keşfedilmiş olması! Sokaktaki yaygın dil, Türkçe! Bodrum ve Çeşme'nin, Cunda ve Bozcaada'nın yarı (hatta üçte, dörtte bir) fiyatına tatil imkanı bir yandan hazdan coşturuyor bizi/bizimkileri, bir yandan da öfkelendiriyor: "Yahu amma kazıklıyorlar bizi Türkiye'de!" Herhalde hakkını veriyoruz ki, memnuniyet karşılıklı gibi görünüyor. Bir sürü restoranın menüsünde Türkçe bölüm var, garsonlar Türkçe biliyor, kapı önlerine çökmüş yaşlı adamlar Türkçe laf atıyor... Petra'nın gelene geçene hakim, rasathane misali barı Beba's Corner'dan çıkıp Büyükada'daki Bahar Pastanesi'nin kopyasında dondurma yedikten sonra arabaya gittik ki... Tozlu arka cama, parmakla bir güzel yazmışlar: "Biraz su istior iyi geceler"!
TÜRKLERİN FAVORİSİ PORTAKALLI KALAMAR DOLMAYMIŞ
İnternetten çalışmışız (Matt Barrett diye Amerikalı bir adam var, tam bir Midilli aşığı), eşe dosta danışmışız. Ama yine de yemek çok kişisel bir şey. Ve tek sefer giderek, sağlamasını yapmadan tavsiye etmemek lazım belki... Bu Matt Barrett'ın yazıştığı adamlardan biri demiş: Kahvaltıyı burada yapmışlar, öğle yemeğini burada yemişler, akşam yemeğine buraya gelmişler, üç öğün buraya takılmışlar: Petra'da Thalassa/ The Sea. Plajın hemen üstünde, Maria ile kocası Nikos'un, akşamları her masası en az iki-üç tur yapan aile işletmesi. Türkler en çok kalamar dolmayı seviyormuş. Böyle bir ortak damak var mı bilmiyorum ama otlu ve portakallı kalamar dolma, damağı sahiden şımartıyor. Şarap soslu ahtapot, başyapıt... 'Gözleme' dedikleri puf böreğiyle pişi arası hamur işi ve feta saganaki'siyle güne başlayan, daha ne ister... Yok artık diyoruz ama kendimize inanamayarak biz de üçlüyoruz!
29 AĞUSTOS ÇARŞAMBA
GÖRÜP ÇENTİK ATMAK LAZIM: TAŞLAŞMIŞ ORMAN
Adanın batısında; arabayla ayrı tırmanmak, yürüyerek ayrı terlemek lazım ama hakikaten enteresan bir durum: Petrified Forest yani Taşlaşmış Orman, hayatta bir kere görüp yanına çentik atılacaklardan. Tarifi zor, tahayyülü zor, vahşi bir güzellik... 20 milyon yıl önce, Kuzey Ege'de yoğun bir volkanik faaliyet sürmekteymiş. Midilli merkezinde meydana gelen bir dizi volkanik püskürmenin neden olduğu piroklastik akıntı (bir tür volkanik çamur seli) ve kül geniş alanlara yayılmış ve o dönemde adanın batısına yayılan gür bitki örtüsünü kaplamış. Sonuç: Bu taşlaşmış orman oluşmuş. 1985'de devlet tarafından korumaya alınmış. 1994'te de Sigri köyünde Lesvos Taşlaşmış Orman Doğa Tarihi Müzesi kurulmuş. Taşlaşmış ağaç gövdeleri gerçekten ihtişamlı. Bir de şaşırtıcı kondisyonda kök, meyve, yaprak ve tohum fosilleri var. Hayranlık, saygı, korku, merak, doğaya karşı karmaşık hislerle doluyorsunuz.
30 AĞUSTOS PERŞEMBE
PLOMARI ALAMETİFARİKASI: VARVAGIANNI UZOSU
Midilli'de dert yok değil. Mesela içilecek uzo markasına karar vermek, bayağı bir zorluyor. Bir sürü marka, o markaların da onlarca çeşidi var. Yüzdesi, anasonu, sakızı derken, aralarda hafif farklılıklar beliriyor, herkesin favori uzosu damak tadına göre değişiyor. Ama hepsi de rakıdan çok daha kolay içiliyor. Gün boyu, ister mezeyle, ister bol buzlu, aralıksız refakat edebiliyor! Adanın güneyindeki Plomari, uzonun merkezi sayılmakta. Bir numaralı marka olan Varvagianni'nin (Halk arasında Barbayanni diyoruz ama B'lerin V okunması sebebiyle Türkçe broşürü hazırlarken böyle yazdıkları için sadık kalalım) fabrikası ve müzesi var. Teknolojiyle tarih içi içe geçmiş: Hem modern damıtma tesisini görüyoruz, hem de ilk aletleri ve 1858'de İstanbul'da imal edilen ilk damıtma kazanını. Varvagianni'nin en ender ve sükseli modeli, Afroditi. Yüzdesi 48, tadı hakikaten zengin.

'SALAŞ'IN TAM KARŞILIĞI: MELINDA'DA YİNE BİR MARIA!
Plomari'ye gelmişken, çok yakınındaki Melinda koyuna uğranıp 'salaş' kelimesinin hakkı verilebilir. Derme çatma bir iskele, taşlık bir sahil ve hemen önünde anne Maria ile kızı Elena'nın parmak yedirir nefasette ev yemekleri yapıp fevkalade havalı Fransızları ağırladıkları, muşamba masalı fevkalade salaş lokantaları: Maria's Tavern. O gün patlıcan oturtma ve kalamar dolma yapmışlardı. Kalamar dolma deyince, bizde havalı bir şey oluyor. Halbuki bunlarda gayet harcıalem bir sulu yemek. Bizdeki etli biber dolma gibi aynen imajı!
31 AĞUSTOS CUMA
NE YEMELİ: DENİZ MAHSULLERİ Mİ, MUSAKKA MI, BAKLAVA MI?
* Malumu ilam ama tekrarlayalım: Deniz mahsulleri bizdekinden kat be kat hesaplı ve de ustalıkla pişiriliyor. Yiyebildiğiniz kadar yiyip stoklayın!
* Ahtapotları diğer Yunan adalarındaki gibi güneşte kurutuyorlar. Sonra kömürde ızgara yapıyor ya da şarap ve sirkeyle pişiriyorlar ki, of of of!
* Sardalye konusunda iddialılar. Keza ançuez. Füme uskumrunun çok takdirliklerine rastladık.
* Kuzeyde, Molivos'un doğusunda Skala Sikaminias diye şirin bir bölge var. Buranın da birkaç yere yayılmış Skamnia diye popüler bir lokantası. Istakozlu makarnası pek meşhur; alet edevat, el kol girişiliyor. Bu kadar pamuk gibi de ıstakoz mu olurmuş diye hayrete savrulurken, İstanbullular için asıl hayret vakti hesap gelince oluyor: Bu kadar pamuk ıstakoz, bu kadar ucuza mı olurmuş!
* Midye ya da karides saganakilerine doyulmuyor. Saganaki, sahanda domatesli ve feta/beyaz peynirli demek, suyu/sosu tam şamandıralık!
* Feta saganakileri de sabah-akşam tüketilebilir. Beyaz peyniri içine biraz domates, sivri biber, zeytinyağı ve kekik katıp güveç kabında fırına koyup deneyin. Lokal peynirleri Ladoriti de kızarınca uzoya çok yakışıyor.
* Bizdeki lapa kabak çiçeği dolmalarına basar: Kabak çiçeğinin içine feta koyup kızartınca, biraz yağlıcana ama mücverperestler için karşı konulmaz oluyor.
* Musakkaya sıra gelir mi? Hem de nasıl. Müthiş yapıyorlar çünkü. Kat kat düşünün: Patates, kıyma, patlıcan, beşamel sos. Üstünü kaşarlayıp fırına koyun, kare kare kesip ilk lokmada mest olun.
* Yaza en iyi giden salata da Grek salatasıdır herhalde. Elemanları bizim çobana göre azman doğrayıp, üstüne de yarım kalıp beyaz peyniri dayadınız mı, mis...
* Tatlı olarak ballı yoğurt yiyorlar, eh. Su muhallebisiyle kazandibi kırması var, üstünde karamel sosla, fena değil. Baklava ve kadayıf konusundaysa tam anlamıyla felaketler. Kadayıfları noodle gibi sulu ve anlamsız. Baklavaları bademli, üstünde karanfil var, hiç olmamış, ama artık bu kadar da kusur olacak! Haftaya kaldığımız yerden devam edelim...

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.