Pazar 25.11.2012

İyi pas verilmezse gol atamazsınız

Yurdaer Okur, atv'de ekrana gelen Karadayı dizisinde Savcı Turgut rolüyle büyük beğeni topluyor. Okur, izleyicinin ondan nefret ettiği kadar ona saygı duyduğunu da söylüyor

Röportaj yaptığımız kafede, üç kadın masamıza geldi ve içlerinden biri Yurdaer Okur'a, "Sizi izledikçe babamı izler gibi oluyorum. Kendisi de savcıydı ve aynı sizin gibiydi. İçinize bir savcı kaçmış sanki. Nasıl bu kadar iyi oynayabiliyorsunuz?" dedi. Belki bu spontan olay başımıza gelmese, Karadayı dizisinde kötü savcı karakterine hayat veren Yurdaer Okur'un oyunculuğuna dair övgüler abartılı gelebilirdi. Ama 'sokaktaki seyirci' de, onun hakkını teslim ediyor. Yurdaer Okur, tiyatro kökenli oyunculardan. Onunla tiyatro ve Karadayı ekseninde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
- Turizm okumuşsunuz aslında, sonra neden karar değiştirip tiyatroya yöneldiniz?
- Samsun Bafra'da liseyi bitirdim, orada tiyatro çalışmaları vardı ama tiyatronun bir meslek olması fikri bende gelişmemişti. Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü'nü kazadım. O süreç çok farklıydı; ilk kez aileden ayrılıyorsun, bir özgürlük hissi, yeni bir şehir, yeni insanlar, kitaplarla haşır neşirlik... Standlar açıp kitap satıyordum, bol bol okuyordum. Bukowski'ler, tiyatro eserleri, şiir kitapları, Edip Cansever, Nazım Hikmet girdi hayatıma... Bir arkadaş grubumuz vardı, şiirler okurduk. Ses tonumu beğendikleri için bana okuturlardı. Bunu bir süre sonra gösteri haline getirdik. Bu işi çok sevdiğimi anladım. Turizm hayal ettiğim gibi olmadı.
- Aileniz ne dedi bu dönüşüme?
- Haberleri yoktu. Biraz emrivaki yaptım. Hiç sınav tecrübem yoktu, Ankara'da sınava girdim. Cüneyt Gökçer, Lemi Bilgin, Çetin Tekindor vardı sınavımda. 400-500 kişi giriyor sınavlara ve ben kazandım. İnsan hayatında bazı dönüm noktaları vardır hani, keskin virajlar alınır. Kazananlar listesinde ismimi görmek, o keskin virajdı benim için.
- Siyasi bir duruşunuz var mıydı Akdeniz Üniversitesi'nde okurken?
- Bir sürü fraksiyon vardı, çok karman çorman bir dönemdi. 80 öncesi kadar yüksek olmasa da, yine de karışıktı ortalık.
İLK KEZ SEYİRCİ KARŞISINA ÇIKMIYORUM
- Neler geçti başınızdan?
- Biz asla politik değildik. Bir fraksiyonun arkasına sığınıp bir şeyler yapmadık. Okuduğumuz ve ailemizden gördüğümüz kadar, kendi doğrularımız vardı, haksızlığa tahammülümüz yoktu. Böyle olunca sesimiz yükseliyordu. Bu da karşı tarafın dikkatini çekiyordu. Bahane aradılar, kavga ettik. Beş kişi sıkıştırdı beni, dövdüler, ben de onları dövdüm falan... O iki yıl bayağı hareketli bir dönemdi. Tiyatro, beni tüm bu hikayelerden aldı ve bambaşka bir yere getirdi.
- Karadayı'daki savcı karakteri o kadar keskin bir kötü ki, üzerinize yapışır endişesi yaşıyor musunuz?
- Daha önceden yaptığım işler olmasaydı, ilk kez bu rolle dizi izleyicisinin karşısına çıkıyor olsaydım, bu soruya 'Evet, yapışır,' diye cevap verebilirdim, ama bundan sonra yapacağım işte, bunu yıkacağımı, savcı bedeninden sıyrılabileceğimi düşünüyorum.
- Çünkü çok iyi oynuyorsunuz...
- Köprü'deki deli mühendis, Sakarya Fırat'taki rollerim kahraman, olumlu, iyi karakterlerdi. Birden onlardan sıyrılıp böyle bir savcıyı oynayınca başta hayal kırıklığına uğradılar ama sonra saygı duydular.
- Kötü birini oynamak nasıl bir duygu? Seviyor musunuz böyle uç karakterleri?
- Seviyorum tabii. Her karakterin bir derinliği vardır, ama kötüler çok daha uçlarda yaşayan karakterler olduğu için, hayatımızda da çok oldukları için gerçekler. İnsan kötü olmaz, yaptığı eylemler kötüdür. Bu nedenle kötünün insan özellikleri de ekrana yansıtılırsa şahane oluyor. Eskiden böyle bir algı vardı, kötü adam her şeyiyle kötü oluyordu. Duruşu, bakışı, konuşması, her şeyi kötü oluyordu.
- Savcı nasıl bir kötü?
- Seviyor, âşık, takıntıları var. Daha savcının geçmişini görmedik, neler yaşadı da bu noktaya geldi onları göreceğiz. O zaman karakter iyice açılacak ve derinleşecek.
- Kötü karakterleri hep iyi oyunculara oynatıyorlar. Kötü oyuncu kötüyü oynamayı beceremiyor mu?
- Kötü oyuncu iyiyi oynamayı da beceremez ki. Bir rolü iyi oynamak için yeteneğin, yüreğin dışında zekanın çok önemi vardır. İkisini paralel götürmek gerekir. Karakterin zekasını görmemiz gerekir ki, 'Hangi boyutlara kadar gidebilir, niye bu adam böyle?' sorusunu seyirci sorsun ve kendini kaptırsın.
POPÜLARİTE OYUNCUNUN İNANDIRICILIĞINI BOZUYOR
- Konservatuardan mezun olduğunuzda kaç yaşınızdaydınız?
- 25 yaşımda konservatuardan mezun oldum, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başladım. İlk oyunum Leenane'in Güzellik Kraliçesi'ydi. Sekiz yıl oynadık onu.
- Sizin için uzun soluklu oyunların oyuncusu deniyor zaten...
- Evet, öyle deniyormuş. Sonra Benerci Kendini Niye Öldürdü? isimli oyundaydım, hâlâ oynuyoruz onu. Mehmet Ulusoy, Cüneyt Çalışkur, Genco Erkal, Zeliha Berksoy... Tüm ekollerle çalıştım. Yeni mezun birinin devlet tiyatrosunda başrol oynaması herkesin elde edemeyeceği bir şanstı benim dönemimde, hatta ilkti. Tüm bu isimlerle çalışmam sayesinde bakışım da tek yönlü olmadı, bir sürü ekolü öğrenerek kendime has bir oyunculuk biçemine doğru ilerledim.
- Aktör olduğunuz için hiç pişman oldunuz mu?
- Hiç olmadım. Konservatuarda verilen o dört yıllık eğitimi düşündüğünde, o bilgileri yükleme yapsan bir senede verebilirsin. Ama o dört yıl insanın kendini deneme ve sınava tabi tutma süreci. O sınavları aşınca, kendini deneme şansı elde ediyorsun. Bir gencin herhangi bir şey düşünmeden sadece eğitime kanalize olması çok önemli. Biz o dört yıl yaratıcılık dürtüsünün verdiği güçle işler yapmaya çalıştık. 'Bu işi nasıl yaparız, iş bulur muyuz?' kaygılarımız yoktu. Hâlâ da öyle, hiçbir zaman 'Ben bu işe girdim ama ilerde karnımı doyurabilir miyim, bu meslek bana yeterli olur mu, başka meslek seçmeli miydim?' sorusunu sormadım. Biraz çocuk hevesi, heyecanı ve umarsızlığıyla yaşadık. O da başka bir duyarlılık getiriyor insana, o duygunun oyuncuda olması gerekir diye düşünüyorum.
- Tiyatro seyircisi için çok popülersiniz, dizi piyasasında da popüler oluyorsunuz.
- Şu ana kadar olan durumdan memnunum. Tiyatro ve diziyi tamamen birbirinden ayırıyorum. Oyuncunun yüzünü eskitmemesi gerekir. Tiyatroda her oynadığın oyunda, oynadığın kişiyi bir adım daha büyütebiliyorsun. Tecrübe kazanıyorsun, seyirciyle aynı anda yaratılan bir enerji var. Bu, sadece senin yarattığın bir enerji değil. O duygu çok önemli, insanı çok diri tutan bir şey. Kamera önünde bunu yapamıyorsun. Tüm bu tecrübeyle, kamera önünde birbirinden farklı ne kadar rolde oynayabilirsen o kadar iyi olur. Popülarite oyuncunun inandırıcılığını bozuyor. O popüler kişi ne oynarsa oynasın, seyirci oyuncu nasıl oynuyor diye bakıyor. Biz Al Pacino'nun, o olduğunu biliyoruz her filminde, ama onu izlemekten de keyif alıyoruz. Televizyon sektörü oyuncunun yüzünü çok çabuk eskitebiliyor. Yaptığın işle ilgili, rolünle ilgili konuşuluyor olmak çok önemli.
- Evlisiniz değil mi?
- Dilara Yalçın'la 2011 yılında evlendik. O, şu anda Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda oyuncu. Kızım oldu, 6 Eylül'de. İsmi Suzi Nar.
- Suzi ne demek?
- Farsçada gönül yakan demek. Dün gece set bitti, eve gittim ve kızımı kucağıma alıp gazını çıkardım. Şu an en büyük mutluluğumuz o. Kızım Suzi Nar bereketiyle geldi bize, tiyatro oyunu yaptık, Ankara'dan aradılar oyun yapmam için, iki gün sonra Karadayı işi oldu. Her şey Nar'ı bekledi.
DİZİLERDE OYNAYIP HEBA OLAN BİR SÜRÜ GENÇ TİYATROCU VAR
- Son dönemde dizi sektörü, işi tiyatro kökenlilere teslim etmeye başladı...
- Aynen öyle oldu. Biz hep vardık aslında. Belki de şimdi olması iyi oldu, biz kendimizi besledik, sahnede tecrübe kazandık, okuduk, hayatı keşfettik. Kendimizi sakladık belki de. Artık her şey çok hızlı ilerliyor, dünyada yapılan tüm işler artık izlenebiliyor herkes tarafından. Herkes eleştirmen oldu, kıyaslama yapabiliyor. Eskiden böyle değildi, ne sunulursa kabul edip izleniyordu. Teknik olarak da gelişti sektör. Eksiklerimiz olsa da çok iyi işlerimiz de olmaya başladı. Dünyaya açılmaya başladık. Bu işi ciddi olarak yapmak isteyenlere şans tanındı. Bana Karadayı dizisinde bu şansın tanınması çok önemliydi. Kerem Çatay'la en son şöyle konuştuk: İyi pas, iyi gol. İyi pas verilmezse gol atamazsınız. Bu pasın bana verilmesi, çok daha ünlü bir oyuncu yerine bu adamı benim canlandırmamın istenmesi bana verilmiş iyi bir pastır. Bu da Türkiye'de iyi şeylerin olduğunu gösteriyor. İlahi adalete inanırım ben. Hak eden insanlar hak ettikleri yere gelmeye başlıyor. Oyuncu olarak bunu gördükçe heyecanım, hevesim artıyor.
- Artık herkes kısa yoldan oyuncu olmak isterken, sizin gibi örnekler konservatuar eğitimini teşvik ediyordur sanırım...
- Çok doğru. Önemli olan hayata bir şeyler bırakmak. Bunun için doğru seçimler yapıp, kendini beslemelisin. Popülarite hızla tüketir, bugün varsındır, yarın yok. Dönüp baktığımızda bir sürü starın adı hatırlanmıyor. Bunun yalan dünya olduğunu insanlar gördüler. Konservatuar eğitiminde de bu yanlışa gidenler oldu. Bu popülerliğe kendini kaptırarak, hep böyle gideceğini sanan, daha birinci sınıftan itibaren kendini dizilerde görmek isteyen, oralara atlayan ve heba olan bir çok yetenek var. Bir aktör yaşadıkça, tecrübe kazandıkça pişiyor ve daha oturaklı, ne dediğini bilen hale geliyor. Yaşamadan öğrenemiyoruz.
- Savcı Turgut karakterini bu sakinlikte oynamak sizin fikriniz miydi?
- Karakter analizini ilk okuduğumda müthiş içim gıdıklandı. O verilen doneler, adamın çift yönlü olması, gündüz çok iyi bir savcı olup, gece karanlık yüzünü görmemiz bana çok sakin bir adam olması gerektiği izlenimini verdi. Çünkü başka türlü inandırıcı olmazdı. Bu adam kibar, beyefendi, çok iyi bir savcı. İnsanlar saygı gösteriyor, kimseye bir kötülüğü yok aslında. Ama kendini insanlara göstermediği kısmına geçişi sağlamak için çok sakin olması gerektiğine karar verdik, yönetmen ve senaristlerle.
- Tipiniz nasıl bu kadar değişti?
- Yönetmenimiz Uluç Bayraktar, saçlarıma fön çekilmesini istedi, normalde saçlarım kıvırcık. Ve saçlar biryantinlenince bu çıktı! İlk gördüğümde kendimden korktum, çok yabancı geldi bana. Bu bir avantaj aslında. Genel geçer bir savcı prototipi vardı kafamda. Cüneyt Gökçer bize ilk karakteri yaratırken, 'Önce yürüyüşünü belirleyin,' derdi. Savcıyı önce yürüttüm.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.