Giriş Tarihi: 2.12.2012

Kısmet'te hangi lezzet var?

Sadun & Oda Boro'nun yelkenli tekneleri Kısmet'in kuzinesinden muzlu ekmek... Jamie Oliver'in ustası Carluccio's'un demlenme tabağı... Nostaljik salamlı beslenme çantası eşitsizliği... Mutfaklara, midelere devlet müdahalesi... Galata'da kahve öğütücüsü, İstanbul Modern'de dürümcü...

26 KASIM PAZARTESİ
EN GÖRKEMLİ DEMLENME TABAĞI NEREDE?
Tercihimiz, yemeğin mide kadar gözü de doyurmasıysa, son zamanlarda bunun en hakkını veren tabaklardan biri, Carluccio's'un 'Antipasto Supremo'su. Mozzarella, füme scamorza, bresaola, Parma jambon, Napoli & Milano salamı, kızarmış bacon'a dolanmış jumbo karidesler, balzamikle sotelenmiş arpacık soğanları, ton balıklı közlenmiş biber ruloları, marine edilmiş bebek enginar, ızgara kabak ve patlıcan, güneşte kurutulmuş domates, zeytin ve tavuk ciğeri pate. Hediyesi 59 TL fakat iki kişi için fevkalade tatmin edici kocaman bir atıştırma/demlenme tabağı bu. Yanında bir de sarımsaklı ekmek söylediğinizde tamamdır. Antonio Carluccio, kitaplarıyla TV programları da olan bir İtalyan şef ve restorancı. Şu anda 75 yaşında. Jamie Oliver'ın da ustası; onun yanında makarna yaparak başlamış işe Jamie. Soyadını verdiği Carluccio's adlı zincirin ilk ilmeğini 1991'de Londra'da atmış Antonio. Sonrası bir başarı öyküsü ve Kanyon'daki de 65. şubesi. Burada yediğim lazanya da enfesti. Bir de girişte paket halinde makarna, sos, zeytinyağı vb alabileceğiniz küçük bir gurme dükkanı var. Acılı makarna sosları güzel yakıyor.
27 KASIM SALI
Haftada en az bir kere önünden geçtiğim bir heykel var. Kalamış Marina'nın girişindeki Sadun - Oda Boro Amatör Denizciler anıtı. 10.5 metrelik yelkenli tekneyle dünya turu büyük macera, ama ben başka bir şeye de takılırım hep: Ne müthiş bir ad-soyad sesi: Oda Boro... Oda Boro... Bu kadını hep merak ettim. Salı akşamı, Hasköy'deki Rahmi Koç Müzesi'nde bir davet vardı. Sadun ve Oda Boro'nun üç yıllık dünya seyahatini (1965- 68) yaptıkları Kısmet'e layık son liman, Rahmi Koç Müzesi oldu. Tatlı yelkenli burada ziyaretleri kabule başladı, biz de hem eğlenceli anekdotlar dinleme hem de Boro ailesini görme imkanı bulduk. Sadun Boro 1928 doğumlu. Çocukluk ve gençlik yılları Caddebostan'da geçiyor. Önce sandal, liseyle beraber yelkenli tekneye terfi ediyor. Galatasaray Lisesi'nden sonra İngiltere'ye gidip Tekstil Mühendisliği'ni bitiriyor. 1952'de Ling adında 11 metrelik bir yelkenliyle İngiltere'den Karayip Adaları'na uzanan ilk açık deniz yolculuğunu bir İngiliz'le gerçekleştiriyor. Ve o günlerde ahdediyor: Bu sulara kendi teknesiyle dönecek.

ODA OLMAZSA, O DA OLMAZDI!
10.5 metre boyundaki yelkenli Kısmet, 1963'te Salacak'ta kızağa konuyor. Denizler Kitabevi tarafından yayımlanan Pupa Yelken / Kısmet'in Dünya Seyahati adlı fotoğraf albümlü, gazete kupürlü, sonsuz hikayeli derya deniz kitabının girişinde "Oda'ya..." diyor Sadun Boro. "O'nun teşviki ile Kısmet kızağa kondu, O'nun destek ve gayreti ile seyahatimiz selamete erişti..." 1935'de bugün Polonya sınırları içinde kalan Stettin'de dünyaya gelen Odea Olga Berta Pietsch, adını German kültüründe Tanrıların Tanrısı Odin'in hurilerinden almış. Hakim olan babası 2. Dünya Savaşı'nda esir düşüyor, sonrasında haber yok. Bu olaydan kızına belli ki güç ve metanet, kocasını kaybettikten sonra çocuklarıyla Batı Almanya'ya kaçan annesinden de zarafet, kararlılık ve sessiz bir güç geçiyor. Neticede bir survivor diyebiliriz herhalde ona, herhangi bir kadının baş edemeyeceği bir hayatı o, belli ki çağırıyor.
DÜĞÜN HEDİYESİ: KRONOMETRE, BOYA, OTURAK
Arkadaşlıkları 1958'de başlıyor. "Bendeki deniz hastalığını, seyahat gayemi en iyi anlayan Oda olmuştur," diyor Sadun Boro. Oda, onu hayalini gerçekleştirmek için daha fazla çalışmaya, para biriktirmeye teşvik ediyor. Yelken kılıflarını dikiş makinesinde kendi dikiyor. Ve dönüm noktası... Gazetede şöyle bir ilan: "Daha 36. sonbaharında, iki başlı, dört ayaklı olmaya nihayet rıza gösteren Sadun Boro'nun Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde 24 Şubat Pazartesi saat 16:30'da yapılacak hazin nikah törenine cümle dost ve dindaşları davet olunur. Not: Vasiyeti üzerine çelenk yerine kotra malzemesi yollanması vaciptir." Gelen düğün hediyeleri hep kotra levazımı: Sekstant, kronometre, boya, fırça, bir de çocuk oturağı!..
CADDEBOSTAN'DAN 'VİRA BİSMİLLAH!', BORA BORA'DA KEDİ YAHNİSİ
İkili, 22 Ağustos 1965'de, puslu bir Pazar sabahı, Caddebostan'dan "Vira Bismillah!" diyor. Sonrası müstesna bir macera... Atlantik, Pasifik, bin bir tane ada... Bir yanda çok az kişinin cesaret edebileceği iki başınalık, yoo hayır, yolda onlara katılıp tayfa olan kedileri Miço'yla beraber üç demeliyiz, bir yanda müthiş bir insan çeşitliliği... Ve sonsuz hikaye, sınırsız tecrübe... O günlere yaşınız yetmediyse sıkıntı yok; kitaptan bir macera romanı heyecanıyla takip ediliyor. Yeme-içmeye dair hatıra da gırla üstelik: Polonezya'da çiğ balık... Bora Bora Adaları'nda kedi yahnisi... Timor'da 'Kaynayan Tencere' sofrası... Bali pazarından alınan piliçler... Kızıldeniz'deki lokantacı Türk...
TROPİKAL İKLİM + TEKNE + KADIN = MUZLU EKMEK
Bir de Naviga'nın Sadun Boro ekinde (Haziran 2008), Zuhal Atasoy çok hoş anlatmış Oda Boro'yu. Sonra da "Tropikal iklim, tekne ve kadın denilince akla ilk gelenlerden biri 'banana bread' olur. Tekneyle çıkılan uzun yolculuğun adeta nişanıdır," diyor ve Oda Boro'nun muzlu ekmek tarifini veriyor: "1/2 kupa yağ ile 1 kupa şeker iyice karıştırılır. Bu karışım, 2 kupa un, bir çay kaşığı soda ve 1/2 çay kaşığı tuza eklenir. Meydana gelen hamura son olarak 3 ezilmiş muz ile 1/2 kupa ceviz, fındık gibi kuruyemişler ilave edilip pişirilir. Bu tarife muskat (nutmeg) rendesinin de çok yakıştığını eklemek isterim." Kısmet'in kuzinesinde fırın olmadığı için, hamur ortası delik pasta tenceresine konup pişiriliyor. Bu tip tencere de meğer fırın vazifesi görürmüş. Kısmet, Rahmi Koç Müzesi'ne, oradaki o başka güzel araçların, oyuncakların yanına çok yakıştı. Gidip de görmek için gıdıklanmayana hayret ederim.
28 KASIM ÇARŞAMBA

FORMA O KADAR DA EŞİTLEMEZDİ; BUNUN BESLENME ÇANTASI, MUZU, SALAMI VARDI
Okullarda forma devrinin kapanması üstüne bir sürü şey söylendi, söylenir. Meğer bazıları samimi olarak formanın aradaki maddi eşitsizlikleri, farklılıkları örttüğüne inanırmış. Jean'le ilgili de böyle bir efsane vardır; sözde en demokratik kıyafettir. Külliyen yalan. Öyle olsa kot markalarının imajı önemli olmaz, kimse dünya para bayılıp 7 For All Mankind filan almaz, herkes Merter'deki fabrikalardan üstüne uyan bir şey bulur çıkardı. Okul formasının da, en azından bizim zamanımızda kimseyi eşitlediği filan yoktu. Formanın kıyısından köşesinden göz kırpıp sırıtan sürüyle şey vardı. 80'lerde baklavalı Burlington çorap belirleyiciydi mesela. Lacoste daha Türkiye'de satılmıyordu ve kızlar timsahları dikkatle keser, sonra başka kıyafetlerin üstüne annelerine aplike yaptırırlardı! Stan Smith'i Mekap'la replase etmek isteyene geçmiş olsundu. Apre ski botlar çok sükseliydi, hele yele gibi uzun tüylüleri iyice üst düzey bir durumdu. İlkokulda, daha marka merakının olmadığı yıllarda, herkes bir örnek önlüklü ve yakalıyken çok mu eşittik sanıyorsunuz? Orada da beslenme çantalarından çıkanlar yaratıyordu farkı en çok. Özal öncesiydi ve muz ayrıcalıklı bir meyveydi mesela. İthal yiyeceklerle tanışmadığımız yıllardı ve salam, zenginlik demekti. Her öğlen beslenme saatinde başka bir çocuğun velisinin bütün sınıfı beslediği sistemde hele, her şey cascavlak ortaya çıkardı: Annesi herkese birer patatesli poğaça dağıtan; velisi tereyağı sürülmüş, fıstıklı salam ile kalın kesim kaşar peyniri yerleştirilmiş azman sandviç dağıtan arkadaşının yanında hep biraz ezikti. Ama bugün en azından yeme içme konusunda böyle bıçak gibi keskin ayrımlar olmuyor pek. En pahalı yiyecekler organik olanlar, e onlar da eğri büğrü!
29 KASIM PERŞEMBE

YEMEK PROGRAMLARI DA YARGIYA İNTİKAL EDECEK Mİ?
"Bence televizyon kanallarındaki yemek programları da yasaklanmalı," demiş Telesiyej (Taraf). "Zira halkımız o programları seyredip seyredip mutfağa koşmakta, gördüğü iştah kabartan yemekleri aynen pişirip mideye indirmekte ve böylece obezite sorunsalı ortaya çıkmaktadır; gençlerin öpüşmesiyle, el ele tutuşmasıyla filan uğraşmaktan zaten başını kaşıyacak vakit bulamayan Türkiye Yeşilay Cemiyeti'nin mücadele edeceği bağımlılıklar listesine bir de obezite eklenmiştir şimdi. Bence 'bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini milletçe beklemeliyiz' diyebilir Başbakan. Ayrıca yemek kitapları ve gazetelerdeki gastronomi yazıları da obeziteyi teşvik ettiği için, yine 'bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini milletçe beklemeliyiz' denebilir." Devlet eliyle zayıflatılmak... Bir yandan da büyük konfor değil mi? Devlet, zamanında el atsaydı bu işe, sabitlese hepimizi 36 bilemedin 38 bedende, dert tasa kalır mıydı? Ev kadınlarının en çok kafa patlattığı işlerden biri, akşama ne pişeceği değil mi sonra? En iyisi devlet her gün Saatli Maarif Takvimi usulü menü belirlesin, herkes evinde onu yapıp yesin (Çevre ve Şehircilik Bakanı, vatandaşları evlerinin salonuyla ilgili 'uyardıktan' sonra, bundan daha makul bir şey olamaz). Hatta tek tip kaygısını bastırmak için her gün birkaç alternatifli hazırlansın menüler (protein bazlı, karbonhidrat ağırlıklı, etli, vejetaryen vs.). Türk kadını devletine minnettar olacaktır!
30 KASIM PERŞEMBE
KENDİ KAHVE ÖĞÜTÜCÜNÜZÜ TASARLAMAK VE ADİL KEBAP DÜRÜM'E GİTMEK İÇİN SON 10 GÜN
Çok yazıldı, konuşuldu, best of listeleri yapıldı... Kimi ilham verici buldu, kimi umduğu şık tasarımlarla karşılaşamadığı için hayal kırıklığına uğradı... Gitmediyseniz, kendi gözünüzle görmeniz için son 10 gün. 'Kusurluluk' temalı 1. İstanbul Tasarım Bienali 12 Aralık akşamı bitiyor. Daha bilindik ve daha kalabalık olan İstanbul Modern'e gittiğinizde de, başlı başına binanın kendisi de keşfe değer Özel Galata Rum İlköğretim Okulu'nu gezdiğinizde de albenili objelerle göz zevkiniz okşanmayacak. Ama zihninizin açılacağı garanti. Tasarım Bienali, bazısının 'tasarım'dan anladığı gibi estetik kaygılarla dizayn edilmiş havalı alışverişlikler sergilemiyor. Tasarımın gerisindeki fikirler, ilkeler, süreçler üstüne kafa yoruyor. Şehir üstüne, yaratıcılık üstüne, potansiyel üstüne, ihtiyaçlar, kusurlar, yamuklar üstüne düşündürücü, ironik, bazısı muzip işlerle dolu. Doğrudan bu sayfanın çerçevesi içine girenler de var bu işler arasında: Özel Galata Rum İlköğretim Okulu'ndaki 'Adhokrasi' sergisinde evde kendi su ısıtıcınızı, kahve öğütücünüzü yapma yolunda gaza gelebilir, sokak yiyeceği yazıcısında istediğinizi yaratabilirsiniz. Tost makinesi projesi, çuvallamanın ele gelmiş hali gibi. Ravintolapaiva (Restoran Günü) herkesin akıllı bir telefonla kaydolarak yılda bir gün restoran sahibi olabileceği doğaçlama bir yemek festivali. İstanbul Modern'deki 'Musibet' sergisinin hemen girişindeki Adil Kebap Dürüm; gecekondunun, kentsel dönüşümün simge resmi/cismi adeta. Ama orada dürüm yemeyeceksiniz! İmkan olursa İstanbul Modern'in kafesinde külbastı yiyeceksiniz çünkü... Haftaya kaldığımız yerden devam edelim.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.