Pazar 14.04.2013

Romancıların başkonsolosu

Leigh Turner, Eylül 2012'den bu yana İngiltere'nin Türkiye başkonsolosu. Ama uzmanlık alanı diplomasiyle sınırlı değil. Kendisi aynı zamanda hepsi de basılmayı bekleyen altı romanın yazarı. Geçmişte eşi çalışırken çocuklara bakmak için izne ayrılan ve bu süreçte yazarlık kariyerini geliştiren Turner'ın yeni hedefiyse, İstanbul'da geçen bir roman yazmak

Bundan birkaç hafta önce İngiltere İstanbul Başkonsolosluğu'nda davetlerin verildiği salonda elimde bir kadehle ayakta dikiliyordum. Akşamki kokteyle katılan insanlara bakmak için çevreyi kolaçan edecekken, yanıma uzun boylu biri yaklaştı. El sıkıştık. Takım elbiseli adam bana Türkiyeli yazarlar hakkındaki düşüncelerini, davette tanıdığı gazetecileri ve bu hafta başlayan, Türkiye'nin 'odak ülke' olduğu Londra Kitap Fuarı'ndan beklentilerini anlattı. Bir de kendisinin de fuarda satılmayı bekleyen bir romanı olduğunu. Konuştuğum kişinin şehrimizi ziyarete gelmiş herhangi bir yazar değil, İngiltere Başkonsolosu Leigh Turner olduğunu öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlık yüzümdeki ifadeye yansımış olsa gerek. Turner'la daha sonra bir söyleşi yapmak üzere sözleştik. Diplomatların hatıralarını, siyasetçilerin anılarını, büyükelçilerin raporlarını (bu sonuncusu WikiLeaks sayesinde elbette) okuduğumuz olmuştur ama onların roman yazması fikrine ilk başta alışamıyor insan. Turner'ın hayat hikayesindeki diğer ayrıntılar da oldukça ilginç. Çocukluk yılları Nijerya'dan Swaziland'a pek çok farklı ülkede gezerek geçmiş. 1970'lerin ortalarında Cambridge Üniversitesi'ne coğrafya okumak üzere girdiğinde konuya oldukça hakimmiş.
COĞRAFYA EĞİTİMİ ALDI
Turner'ın basın danışmanlığını Radikal gazetesinin eski dış haberler şefi Aslı Tekinay yapıyor. Galatasaray'daki Pera House binasında buluşuyor, duvardaki Kraliçe II. Elizabeth tablosunun bakışlarını üzerimizde hissederek Turner'ın odasına çıkıyoruz. Başkonsolosun ilk sorusu "Facebook'ta bizi beğenen kişi sayısı en son kaçtı?" oluyor. "Üç bin küsur," cevabını alınca başkonsolos beş bine ulaşmalarının şart olduğunu söylüyor, sonra da lafı Twitter takipçilerine getiriyor. @UKinTurkey isimli hesaplarının takipçi sayısını artırmayı istiyor. Sosyal medya konusunda gösterdiği bu ilgi, yazarlık tutkusuyla boy ölçüşecek derecede kuvvetli. Oturduğumuzda ilk olarak Cambridge yıllarını anlatıyor. "İngiltere'de insanların aldıkları eğitimle yaptıkları iş arasındaki bağlantı zayıftır," diyor, bu hafta vefat eden eski İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher'ın da kimya mezunu olduğunu hatırlatıyor. "Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmaya başladığım yıl benimle birlikte 21 üniversite mezunu işe girmişti. 21'i de birbirinden farklı alanlarda eğitim almıştı." İngiltere'de üniversite eğitiminin insanlara bilgi vermekten çok onlara düşünmeyi öğretmesi gerektiğine inandıklarını söylüyor. Söz Turner'ın yazarlığına geliyor. "Dünyanın en başarısız romancısıyım," diyerek kendiyle dalga geçiyor önce, yazdığı romanların hiçbirini henüz yayımlatmayı başaramamış olduğunu belirterek. Ama sonra ciddileşiyor: "Bugüne dek altı tane roman yazdım. Bunlardan biri filme çekilmek üzere satın alındı, ondan güzel para da kazandım. Seks komedisi şeklinde adlandırabileceğim bir romandı. Olaylar Dışişleri Bakanlığı'nda geçiyordu. Almanya'da yaşadığım sırada yazdığım bu kitabı tamamlamak üç ayımı almış, ortaya epey matrak bir roman çıkmıştı. Film uyarlamasında Scarlett Johansson'un oynamasını istedik. Diğer rollerde ise Hugh Grant ve Colin Firth'ün olmasını..." Fakat bir süre sonra film şirketiyle ipler kopunca proje sahipsiz kalmış. Yazarlığa nasıl başladığını soruyorum. "2002 yılında Berlin'de yaşarken, eşim başkonsoloslukta çalışıyordu ve ben izne ayrılmaya karar verdim. Çünkü o sıralarda 10'lu yaşlarının başındaki çocuklarımızla ilgilenmek istiyordum. Karım bakanlıkta çalışmayı sürdürüyor, bense evde oturuyordum. Dört sene sürdü bu. O dönemde romanımı yazdım ve çok eğlendim." Sonra bir gün telefonu çalmış ve Financial Times gazetesinin editörü Turner'a "Bize yazmak ister misin?" diye sormuş. İstedikleri yazılar kadın-erkek ilişkileri hakkındaymış. İş dünyasında çok güçlü olan bir erkeğin bu hayatı bırakıp eve çekilmesi ve kendini çocuklara, yemek ve alışveriş yapmaya adaması durumunda neler hissettiğini anlatmış ilk yazılarında. "Bir başka yazımda ise güçlü kadınların kocaları hakkında yazdım. Örneklerden biri de Margaret Thatcher'ın eşi Dennis Thatcher'dı." Berlin hakkında pek çok makale yazmış Turner. "Financial Times'takiler gezi yazılarımı beğendiler, 30-40 yazı daha yazdım. Bir yandan da romanla uğraşıyordum. Benim için çok iyi bir terapiydi bu. Hem akıl sağlığımı korumama yardımcı oldu hem de beni daha iyi bir yazar yaptı."
AKŞAMLARI YAZIYOR
Ona aynı zamanda hem diplomatlık hem de yazarlık yapmanın zor olup olmadığını soruyorum. İnsan birbirinden çok farklı yetenekler gerektiren bu iki işi aynı anda nasıl yapabilir? Asla gün içinde yazmadığını anlatıyor Turner. "Saat 22.00, 23.00 bir gibi bilgisayar başına geçer, birkaç saat yazarım. Sonra uyur, sabah erkenden kalkar, yazdıklarıma bakarım. Sanki ben yazmamışım gibi değişik gelir okuduklarım. Bu çok heyecan verici bir şey." Kendisine bu yolculuğunda rehberlik eden ise ABD'li yazar Stephen King'in bizde Yazma Sanatı adıyla yayımlanan kitabı olmuş. "Romanlarımı 'Stephen King tarzı yazarlık' dediğim teknikle yazıyorum. King yazarken plan yapmayı sevmeyen bir romancı. Kitaplarına bir durumla başlamayı seviyor. Mesela iki çocuk bir ormanda kayboluyor, eski bir ev buluyorlar. Kitap bu durumun ardından başlarına gelenleri anlatıyor. Ben de bu şekilde yazıyorum. Beni en çok heyecanlandıran şey, karakterleri ve olayları yaratmak. Yazdığım gerilim romanlarındaki karakterler hikayeyi ele geçiriyor, onu sürüklüyorlar." Yeni romanı önümüzdeki günlerde Londra Kitap Fuarı'nda menajeri tarafından yayınevi editörlerinin beğenisine sunulacak. "Menajerim kitabı satmak konusunda oldukça iyimser. Bir gerilim romanı bu. Moskova, Kiev ve Sivastopol'da geçiyor." Şimdilerde ise İstanbul'da geçecek bir kitap yazmaya hazırlanıyor Turner. "Aklımda güzel fikirler var," diyor. Söyleşi bittikten sonra da bunlardan bazılarını Twitter'daki takipçileriyle paylaşmaya koyuluyor.
Boş zamanlarında yazarsın, sakın işinden istifa etme!
"Ben yazma fikrini hep sevdim. Ama eve ekmek getirmem gerektiğinin de farkındaydım. Bir ara yarı zamanlı çalışıp kendimi profesyonel olarak yazarlığa adamaya karar vermiştim. Ancak yazar menajeri arkadaşım, bunun kötü bir fikir olduğunu söyledi bana. 'Yazarlıktan para kazanıp kazanmayacağın belli olmaz. Çalıştığın yerden ayrılma, boş zamanlarında yaz, öylesi daha iyi,' dedi. Ben de onun bu öğüdünü tuttum."
Türkiye'de polisiye dizi izlemek isterdim
"Bir ülke hakkında bilgi edinmenin en güzel yollarından biri, o ülkedeki dizileri izlemektir. Ben de Muhteşem Yüzyıl olsun, Avrupa Avrupa olsun, Türk dizilerini biraz izledim. Günümüz Türkiyesi'nde geçen, gerçek hayata dair diziler de izlemek istiyorum. Polisiye dizileri çok severim. Almanya'dayken her pazar Tatort (Crime Scene) adlı diziyi izler, Almanya hakkında pek çok şey öğrenirdim. Tatort'un Türk muadilini izlemeyi isterdim."

Gerilim romanları Hollywood filmleri gibi
"En çok gerilim romanlarını seviyorum. Ancak sinemadaki gibi bir durum var bu romanlarda. Ne izlesem diye gazetelere bakarsınız, bari en yeni Hollywood filmini seyredeyim dersiniz. Sinemadan çıkınca da 'Ne uydurukmuş,' diye düşünürsünüz. Sanat filmleri ise uzaktan çekici görünmez ama filmden çıkınca ne kadar beğendiğinizi anlarsınız. Gerilim kitaplarında da durum böyle. Çoğu çerçöptür. Tabii benimkiler dışında (gülüyor)!"
Vize konusundaki şikayetleri anlıyorum
Başkonsolosa bu yılki Londra Kitap Fuarı'na dair yaşanan belki de yegane tartışmayı, Hilmi Yavuz'un vize sürecindeki "Hiç terörist faaliyetlere karıştınız mı?" gibi sorulara tepki vererek İngiltere'ye gelmeyi reddetmesi hakkındaki görüşünü sordum. "Maalesef ben de pek çok ülkeye giderken vize başvurusu yapmak zorundayım," diyerek cevap verdi. "Mesela gelecek hafta çıkacağım seyahat için tüm o soruları benim de yanıtlamam gerekecek. İnsanların vize alırken sorulan sorulardan hoşlanmamalarını anlıyorum. Çünkü bunları yanıtlamak zaman alıyor, kişisel soruları, mesela ne kadar paranız olduğunu ve benzer ayrıntıları belirtmeniz gerekebiliyor. Şikayetleri gerçekten de anlıyorum ancak maalesef vizeler hepimiz için geçerli."
Blogu var, modaya meraklı
Turner aynı zamanda bir blog yazarı. Son blog yazısına bir soruyla başlamış: "Nicole Scherzinger, Arzu Kaprol, Keira Knightley, Harvey Nichols, Katy Perry ve Deniz Berdan'ın ortak noktası nedir? Her birinin Türk modasıyla ilgili olması tabii ki." Başkonsolosluk bünyesinde gerçekleştirdikleri etkinlikler ve görüşmeler hakkındaki bu blog yazılarını bizzat kendisinin yazdığını anlatıyor. Ayrıca Twitter mesajlarını da Turner yolluyor. "Twitter ve blog sözkonusu olduğunda kendinize ait bir sesinizin olması çok önemli," diyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.