Pazar 21.04.2013
Son Güncelleme: Cumartesi 20.04.2013

Kendisiyle eğlenmeyen insana yazıklar olsun

Sinemamıza farklı bir bakış getirdi. Önceleri yadırgandı, ama artık bir fenomen. Filmleriyle, hayata bakışıyla şaşırtıyor. En iyi filmi kabul edilen, Altın Lale ödüllü Sen Aydınlatırsın Geceyi de yine ezber bozan bir yöntemle seyirciyle buluşturuyor

Yönetmen Onur Ünlü ile 2006'da, ilk filmi Polis zamanında tanıştığımızda, hem sinemaya hem de hayata bakışının ezber bozduğu hemen anlaşılıyordu. Zekası, fikirleriyle önce yadırgansa da, artık filmlerinin sinemamızı zenginleştirdiği, sorduğu soruların kafamızı iyiden iyiye karıştırdığı ortada. Ama o sanki böyle olacağını da öngörüyordu. "Üçüncü-dördüncü filmimi bekleyin," diyordu. Bekledik, beklediğimize de değdi. TV'de fenomene dönüşen, yapımcısı ve yönetmeni olduğu Leyla ile Mecnun'la geniş kitlelere hitap eder oldu. PolisBeş Şehir, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi ile sinemaseverlerin gönlünde taht kurdu. 'Onur Ünlü kafası' diye tanımlama ortaya çıktı. Dedesinin memleketi Akhisar'da çektiği, bir aşk hikayesinin anlatıldığı ve en iyi filmi olarak kabul edilen Sen Aydınlatırsın Geceyi, 32. İstanbul Film Festivali'nde Altın Lale alınca çaldık kapısını. Hem kanser tedavisini hem de sinemasını ve hayata bakışını konuştuk.
HAYAT, FİLMLERİMİ DOĞRULADI
- Filmi biraz geri saralım, Adana'da, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi ile en iyi film ödülü aldınız. Akabinde Leyla ile Mecnun'un setinin karıştığını öğrendiniz. Ertesi gün de doktor kanser olduğunuzu söyledi. Bunları bir filme koysanız, 'Bu kadar da olmaz, ' deriz.
- İnsanlar fena halde filmlerine benzer. Demek ki hayatta böyle şeyler oluyormuş, tamamen uydurmuyormuşum. Hayat, beni ve filmlerimi doğruladı. Ama ne hikmetse sopayı gene ben yedim. Bu da işin cilvesi (gülüyor).
- Filmlerinizde kanserli karakterleri görüyoruz. Hasta olduğunuzu öğrendiğiniz zaman neler hissettiniz?
- Zaten bildiğim bir şeyi doktor bana söylüyor gibi hissettim. İki elin var, tamam, iki ayağın var, evet, kansersin, evet. Kanser, benim bir organımmış gibi, doğal bir şey gibi hissettim. Samimiyetle söylüyorum, şaşırmadım. Sadece '45-50 yaş arasında hasta olurum,' diye düşünüyordum, 38 yaşımda kapımı çaldı. Erken gelmesi biraz sürpriz oldu.
- Nasıl gidiyor tedavi?
- Üç ayda bir kontrole gidiyorum. Bugün de gittim. İyiye gidiyor. Ameliyattan sonra ve kemoterapinin ilk dönemlerinde rahat hareket edemiyordum. Evde geçti o süreç. O sürede Sen Aydınlatırsın Geceyi filminin senaryosunu yazdım. Sonra tekrar ortaya çıktım. Doktorlar iyileşeceğime ikna ettiği için ben de 'gidiyoruz' kafasına girmedim.
- Sen Aydınlatırsın Geceyi'nin başında 'İnsan endişeden yaratılmıştır,' yazıyor. Günümüze bakınca, herkesin endişeli bir hali var. Bunun etkisi var mı filmi yapmanızda?
- Filmi yaparken, Türkiye'nin ya da dünyanın içinde bulunduğu durumu aklımın ucundan geçirmedim. Genelde de geçirmem. Konjonktür ne olursa olsun, durumlar ne olursa olsun, insanın olduğu her yerde endişe var. Çünkü yüzyıllardır hep aynı sorular etrafında dönüyoruz: 'Bizim burada ne işimiz var, burada olmasaydık ne olurdu?' Bunlar, çocukluğumdan beri benim de sorduğum sorular. Cevap bulmuş değilim. Arıyorum işte.

BANA KIZAN SEYİRCİ ÖZÜR DİLEDİ
- Polis'ten sonra 'Birkaç film sonrasında anlaşılmayı umuyorum,' demiştiniz. Altın Koza'nın ardından şimdi de Altın Lale aldınız. Anlaşıldığınızı düşünüyor musunuz?
- Polis ilk filmimdi. Cahil cesaretiyle girmiştim o işe. Gittikçe öğreniyorum. Öğrendikçe de derdimi daha iyi anlatıyorum. 'Ne çekeceğini değil, ne çekmeyeceğini öğrenirsen usta olursun,' derlerdi. Sen Aydınlatırsın Gece'nin gösteriminden sonra bir seyirci geldi yanıma, 'Altı yıl önce, Polis'in gösteriminden sonra burada (Atlas Sineması) sizinle tartışmıştık. O tartışma için özür dilerim, böyle devam edin, yaptığınız iyidir,' dedi. Demek ki yaptıklarım bir yere doğru gidiyor.
TUHAF OLSUN DİYE FİLM ÇEKMİYORUM
- 'Onur Ünlü kafası' diye bir tabir çıktı. Sizin için bu tanımlama bir şey ifade ediyor mu?
- Elbette etmiyor. Kendime dışarıdan bakamıyorum. İnsanların dışarıdan beni gördüğü gibi kendimi görmem mümkün değil. Öyle olsa, sıkı bir şizofren olmam icap eder. Onur Ünlü kafası tabirini ben icat etmedim. Tuhaf olsun diye filmler çekmiyorum ki. Yaptıklarım bana tuhaf gelmiyor. Bir insanın silahsız eliyle ateş etmesi (Sen Aydınlatırsın Geceyi filminde böyle bir özelliği olan karakter var) bana mantıklı geliyor. Belki de sorun burada. Ben bu ülkede sinema yapıyorsam, her şey olabilir.
- Neden?
- Bana mı kaldı sinema yapmak! Gazetelerde, TV'de adımın yanında yönetmen yazıldığını görünce irkiliyorum. Hâlâ alışmış değilim. Sadece altı yıldır fiilen film çekiyorum ve 40 yaşımdayım. Çocukluğumda sinemacı olacağım diye çıkmadım yola, çok sonra karar verdim.
DAHA FAZLA SEYİRCİYE ULAŞMAMIZ MÜMKÜN
- Sen Aydınlatırsın Geceyi, farklı bir şekilde seyirciyle buluşacak. AVM sinemalarında filmlerinizin yeterince görünür bir şekilde gösterilmediği için mi böyle bir karar aldınız?
- Altı yıldır film çekiyorum ve filmlerim vizyona giriyor. Değişik zamanlarda, değişik dağıtımcılarla çalıştık. Biletlerin çoğu AVM sinemalarında satılıyor ve bizim filmlerimiz AVM sinemalarına giremiyor. Temel sıkıntımız, filmlerimizin seyirciyle buluşamaması. Buluşmasını istiyoruz. Reha Erdem'in Jîn filminin bu ülkede sadece 5 bin kişi tarafından izlenmiş olmasından acı duyuyorum. Çünkü aynı acıyı ben de çekiyorum. Alternatif yollar deneyerek, daha fazla seyirciyle buluşmaya çalışıyoruz.
- Nasıl olacak?
-Tunceli'den Diyarbakır'a Trabzon'dan Muğla'ya, üniversitelerden, kültür merkezlerinden davetler var. Gideceğiz, filmi göstereceğiz, söyleşiler yapacağız.
KARŞILIKLI OLARAK ÇİRKİN ŞEYLERİ ONAYLAYIP DURUYORUZ
- Günümüzde bu kendini ciddiye alma durumu özellikle sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle daha görünür hale gelmedi mi?
-
Hem de nasıl! Ben edebiyatla ilgilendim. Şiir yazdığım dönemde dergi diye bir şey vardı. Orada herkes yazamazdı. Şimdi fiilen herkes yazar oldu. Herkes yazar olduğu için ve kendinin ciddiye alınması için başka insanların da yazdıklarını onaylamak durumunda kalıyor. O zaman da korkunç, çirkin şeyleri karşılıklı olarak onaylayıp duruyoruz. Çünkü bizi kendimizi ciddiye alma konusunda programladılar. Oysa aslolan bu değil. Ne kadar yok olursan, o kadar rahatlarsın. Benim sinemam da, insanların kendine ve çektikleri acıya yabancılaşma anından besleniyor.
- Acılarımız çok mu büyük?
- İnsanlar korkunç bir yalnızlık yaşıyor. Bu yalnızlıktan kaynaklanan acılar içindeler. Acılarını ciddiye alarak, kendilerini bu acı üzerinden tanımlayarak içlerinde öfke ve nefret biriktiriyorlar. Oysa Nietzsche'nin dediği gibi 'öldürmeyen acının onları güçlendirdiğini' fark etseler her şey daha şen şakrak olacak. Benim yapmaya çalıştığım, acıya yabancılaşmak. Alevi geleneğinde acıyı bal eylemek diye bir anlayış var. Haddime değil, ama biraz buradan gitmeye çalışıyorum. Filmlerimde, acı karşısında ne kadar aptal duruma düştüğümüzü görmeye ve göstermeye çalışıyorum. İnsanlar da buna alışık olmadığı için filmlerimi yadırgıyorlar.
BU KADAR CİDDİYET YARAR GETİRMEZ
- Hayatımıza sirayet eden bir ciddiyet var. Sinemanızla bu ciddiyeti eleştiriyorsunuz. Nedir bu ciddiyetin kökeni?
-
Bir insanın hayatta düşebileceği en büyük hata kendisini ciddiye almak. Kendisiyle eğlenemeyen, kendisine yabancılaşamayan, dalga geçemeyen insana yazıklar olsun. Kendini ciddiye alan insan başka birini ciddiye almaz, merhametten, hoşgörüden yoksundur. Çünkü sadece kendi sahip olduğu bilgilerin doğru olduğu konusunda sürekli olarak vurgu yapmak zorundadır. Bundan şüpheye düştüğü anda dağılır. O dağılma anında gerçek insan ortaya çıkar.
ALTERNATİF ŞEKİLDE 'VİZYONDA'
Sen Aydınlatırsın Geceyi, alışıldık şekilde vizyona girmeyecek. Film, üniversitelerde ve kültür merkezlerinde gösterilecek. Ünlü ve ekibi de bu gösterimlere katılacak. Şimdiden ülkenin dört bir yanından davet gelmiş. İlk gösterim dün, Ankara'daki Cermodern'de, yapıldı. 23 Nisan'da ise İstanbul'daki Semaver Kumpanya'da (Çevre Tiyatrosu), 20.30'da gösterilecek. Eflatun Film'in sitesinde gösterim takvimi de açıklanacak. Filmi şehrinde ağırlamak isteyenler ismail@eflatunfilm.net adresinden iletişime geçebilir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.