Son Güncelleme: Cumartesi 04.05.2013
Dünya vatandaşlığına aday olun!
Hayatın tadını çıkarmak için çok gezmek, gezdikçe özgürleşmek, en doğru rotaları seçip, servet harcamadan eğlenmek gerek. Siz de varılacak yolun değil, o yolda karşımıza çıkacak hikayelerin büyüsüne kapılmak istiyorsanız, tavsiyelerimize kulak verin, seyahatlerinizi renklendirin
YAZ TATİLİ İÇİN ÖNERİLER
2013 yazı için henüz tatil programı yapamamış olanlardansanız, tavsiyelerinden faydalanabilirsiniz...
Nice, La Petite Maison'da yemekler en az kentin plajları kadar baştan çıkarıcı. Aynı mekanın şubesini Dubai'de bulup uçağa geçmeden tomatini içmekse, paha biçilmez.
BEYRUT: CASABLANCA'DA BRUNCH
İki ayrı ülkeden, benzer iki şehir. Pazar günü brunch masasına oturmak için bir ay öncesinden rezervasyon yaptırdığım Casablanca'yı ancak böyle anlatabilirim. Cornishe'e (yeni kordon boyu) bakan masalarından birine kurulup Akdeniz'in tadını çıkarırken, "Mimosa mı istersiniz, Bloody Mary mi?" diye soruyor garson bey. Bloody Mary, yanında da peynirli bir omlet siparişi veriyorum. Sonrası: Bu kez yazıldığı şehirde dördünce kez okuduğum Amin Maalouf - Doğu'nun Limanları kitapları eşliğinde.
SARAYBOSNA: ZLATNA RİBİCA
Kulağımda 1930'larda yazılmış, 1. Dünya Savaşı'ndan kurtulmuş bir ülkeyi anlatan müzikler, aynı Bosna gibi; önümdeki bardakta konyaklı kahve, ardından birinci, ikinci ve üçüncü Jager (buzlu). Duvarda varaklı çerçeve içine alınmış televizyonda eski Yugoslav filmleri gösterimi var. Menüler çalınmaması için avizelere tutturulmuş. İyi ki. Yoksa kleptoman ruhum her biri sanat eseri olarak tasarlanmış sayfalardan birini koparıp götürebilirdi. Karşımda "Merhaba," diyerek taciz etmekten korktuğum mekanın sahibi Slobodan her zamanki masasında bir arkadaşını ağırlıyor. Jagerler masaya gelip gittikçe zaman/mekan/esas mutluluk eğrisinde sadece mutluluk yükselen değer. Organize kaos içine dahil olmuş daimi bir müşteriyim ben de.
BRÜKSEL: FRED NİKOLAY KAHVELERİ'NDE
Frederic Nicolay, Rus asıllı bir Belçikalı. İşi Brüksel'in çeşitli yerlerinde bulduğu metruk binalardan kahve, bar, restoran konseptleri yaratmak; işletmeyi ortaklarına bırakıp, bir yenisine geçmek. Konsept işi kolay değil: Yere çakılacak suntadan, duvarda üç boyutlu etkisi yaratacak kağıtlara; hangi biranın servis edileceğinden, menü tasarımına kadar her şey onun kontrolünde. Mekanların hiçbiri diğerini takip etmiyor, benzeşmiyor, fire vermiyor. Bir numaralı favorim: Potemkine tam bir sinema kahvesi olarak dekore edilmiş, akşamları 19.00'da kısa, uzun ya da orta metraj filmler ikinci katındaki salonda gösterime sunuluyor. Dileyene açık. İki numaradaysa Bar du Matin var. Sadece sandviçlerinin değil, birdenbire sahnede beliren, Belçika'nın her yerinden gelme lokal gruplarının hastasıyım.
BERLİN: GİZLİ KAPAKLI BARLAR
1. Beckett's Kopf: Kapıda Samuel Beckett'in fotoğrafını görüyor ve zile basıyorsun. İçeride pembemsi ışıkla aydınlatılmış iki oda var. Barmenler ne içsem diye sürekli tereddütte kalanlar için acı-tatlı-ekşi tercihini sorup ideal kokteyli icat etmek konusunda usta. Spesiyal arayanlar için de absent ve marmeladla yapılan Monkey's Gland var.
2. Green Door: 15 yıl önce açılmış, türünün ilk örneklerinden olan Green Door ismini kapısının yeşil olmasından alıyor. Pencereler kadife örtülerle sıkı sıkıya kapanmış olduğundan kapıyı tıklamak, zili çalmak ve beklemek şart. Berlin'e geldiğinde burada sık sık takılan David Bowie'yle karşılaşamadım ama bloody marry beş yıldızlı.
3. Buck and Breck: Dışarıdan bakınca galeri olarak algılanan Buck and Breck, siyah bir oda içine sığışabilen 14 kişilik masadan ibaret. Yer bulmak için önceden rezervasyon yaptırmak ve ne içeceğini kokteyl üstadı Gonçalo de Sousa Monteiro ve Holger Groll'un ellerine bırakmak şart. Saat 19.00'da açıldığını da belirtmiş olayım.
NEW YORK: BARBEKÜNÜN AĞA BABASI FETTE SAU
45 dakika sırada, "Yeter artık bu çile," demeden bekliyorum. Çünkü barbekünün yanında ekmek, püre, bir de bira siparişi vereceğim. Daha girmemize 40 dakika olsa da, o tabakların piknik tipi masalara düşeceği anın hayaliyle, "Deli misiniz siz, gelin Çin yemeği yiyelim," diyenlere çoktan "Fette Sau'dan başka barbekücü tanımam," demişim.
BUENOS AİRES: ALO MERHABA, BURASI FRANK'S
Etrafta in ve cinin cirit attığı bir mahallede, avlunun içerisindeki telefon kulubesine gidiyorsun. Zıııır. Çalıyor. Açınca hattın ucundaki kişi parolayı rica ediyor. Marchel Duschamp diyorsun ve kokteylleri dünya çapında az rakip tanır bir mekana dalıyorsun. Aman dikkat: Parola sonsuza kadar aynı değil, her gece kafalarına göre değişiyor. O yüzden ya rezervasyon yaptıracak ya da Frank's müdavimleriyle takılacaksın.
HESAPLI KONAKLAMAK İÇİN BU SİTELER ŞART!
Bir ülkeyi gezerken kültürünü daha yakından tanımak, otellere para vermek yerine, yemeye içmeye ve alışverişe harcamak isteyenlerdensen, sana birkaç tavsiye:
Bunca ülke gezdim, en iyi altıyı seçtim
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut