Dünyayı transa sokan rahip: Danny Boyle
Trainspotting'den Milyoner'e bizi hep enerjik ve sarsıcı dünyalara taşıyan, yeni filmi Trans'ta ise sanat hırsızlığı, hafıza, bilinçaltı ve cinsellik meselelerine eğilen Danny Boyle'un hayatını mercek altına aldık
ŞÖVALYELİĞİ REDDETTİ
Babası inşaat işçisi, annesi okulda aşçıymış. Arkadaşlarıyla sık sık şehrin porno film gösteren sinemasına kaçarlarmış. Bir defasında kapıdaki görevli onları içeri almamış. Onlar da Kubrick'in Otomatik Portakal'ının gösterildiği salona atmışlar kendilerini. İzledikleri film onu etkilemiş. Birkaç sene sonra seyrettiği Coppola'nın Cehennem'iyle birleşince, Boyle hayatta ne yapmak istediğini anlamış. Tiyatro ve edebiyat eğitimi aldıktan, oyuncu ve yönetmen olarak sahnelerin tozunu attıktan sonra BBC'nin Belfast biriminde çalışmaya başlamış. Televizyon dizileri çektiği günlerinden ardından 1995'te kendini Mezarını Derin Kaz filminin setinde bulmuş. Mezarını Derin Kaz yılın en çok izlenen İngiliz filmi olunca Boyle'a Wimbledon'da şampiyon olan İngiliz tenisçi muamelesi yapılmış. Ancak 'ülkesinin gururu' rolünden çok da hoşlanan biri değil kendisi. Kraliçe Elizabeth yıllar sonra ona şövalyelik unvanı vermek istediğinde bunu kibarca reddetmesinden belli bu. Irvine Welsh'in romanından uyarladığı Trainspotting ve Leonardo DiCaprio'nun başrolde olduğu Kumsal gibi filmlerin ortak özelliği "Hayatı nasıl yaşamalı?" sorusuna yanıt arayan gençlerin hikayelerini anlatması. Onlu yaşlarınızda izlemediyseniz Edinburgh'da esrarkeş arkadaşları veya ıssız bir adada mutluluğu arayan bir komünü anlatan bu filmlerin bugün size tesir etmesi kolay değil. Onun sinemasını ölümcül bir virüsün dünyaya yayılma hikayesini anlattığı 28 Gün Sonra ile keşfettiyseniz şayet, farklı bir Boyle'dan bahsediyor olmamız da ihtimal dahilinde. Ancak 2008'de çektiği ve ona en iyi yönetmen Oscar'ını kazandıran Milyoner, herhalde bu iki kuşağı birleştiren, onun Trainspotting'in yüksek enerjili, baş döndüren ruhuna döndüğü film oldu. Bu sefer kahramanımız İskoç değil, Mumbaili bir çocuktu; McGregor gibi kamusal hayatın güzel vaatleri ve özel hayatının acı gerçekleri arasında takılıp kalmış bir çocuk.
KRALİÇE'Yİ HELİKOPTERDEN ATTI
Boyle yeni filmi Trans'ı hayatının en meşgul yılında çekmiş. Siz 2011'de ne yaptınız bilmiyorum ama Boyle hem sonraki senenin Londra Olimpiyat Oyunları açılış gösterisinin yönetmeni olarak müthiş bir gösteri tasarlamış, hem National Theatre için Frankenstein'ı sahneye uyarlamış hem de olimpiyat işlerinden sekiz hafta izin alıp Trans'ı çekmiş. Allah hepimize böyle meşgul bir hayat nasip etsin: Boyle üç projeden de alnının akıyla çıkmış. Geçen yıl bu vakitler izlediğimiz olimpiyat açılışının onun başyapıtı olduğunu, bu hafta gösterime giren Trans'ı ve diğer bütün filmlerini gölgede bıraktığını söyleyenler var. Adam İngiliz sanayi devrimini onlarca kamera ve binlerce oyuncu eşliğinde canlı yayında sahnelemekle kalmadı, Kraliçe'yle Daniel Craig'i aynı kadraja soktu, Elizabeth'in dublörüne bir paraşüt takıp onu helikopterden aşağı attı. Boşuna demiyorum, Danny Boyle'un yaptığı her işin arkasında muzip bir gülümseme var diye.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut