Giriş Tarihi: 24.11.2013

'Özal liberalizmi'nin komedyeni

Nejat Uygur, yarım asrı aşkın tiyatro hayatına pek çok rol sığdırdı. ‘Özal liberalizm’i sayesinde popülerleşti. Özal’ı eleştiren oyunlarda oynasa da hiçbir zaman ‘politik’ bir mizahçı olmadı.

Tiyatronun arketipsel sembolü gülen ve ağlayan adam maskesindeki ifadeleri aynı anda bünyesinde barındıran acıklı ama müstehzi bakışıyla sahnelerde yarım asırdan fazla arz-ı endam eyledi.
Henüz mimiklerin kullanılmadığı bir devirde maskelerle oynanan Antik Yunan komedilerindeki gibi argoyu ziyadesiyle kullanıyordu. Hatta giderek tiyatrosunun argoyla bütünleştiği söylenebilir. Bununla birlikte bu dünyadan altı gün önce göçüp giden Nejat Uygur, tıpkı kendisini keşfeden İsmail Dümbüllü gibi mizahla saygınlık kazanmış bir tiyatrocuydu. Bu, hele de argoyla mizah yapan az sayıdaki kişiye nasip olur.
'Stand-up'çılığın atası İsmail Dümbüllü'nün varisi, 'Türkiye'nin Charlie Chaplin'i (Bu benzetmenin Kemal Sunal ve Cem Yılmaz için de kullanıldığını belirtelim.) Nejat Uygur, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sadece dört yıl sonra -10 Ağustos 1927'de- düşmanın güç bela kovulduğu milli mücadele sembolü şehirlerden biri olan Gaziantep'te doğdu. (Kilis, o zaman Gaziantep'e bağlıydı.)
Babası, muhtemelen Kurtuluş Savaşı'na katılmış bir subay, annesi öğretmendi. Yani Uygur, Birinci Cumhuriyet'in en ideal mesleklerine sahip bir anne-babanın çocuğuydu. Gerçi sosyolog Şerif Mardin'in "Öğretmen imama yenildi," sözüne Haziran 2011'de yazdığım Recep Tayyip Erdoğan portresinde "Subay, 'hatip'e yenildi," sözünü de eklersek her iki mesleğin, kutsallığını muhafaza etmekle birlikte karizmasını bir parça yitirdiği öne sürülebilir.
Babasının memuriyetinden dolayı ilkokulu farklı şehirlerde, Siirt ve Çanakkale'de okuyan Nejat Uygur, Kilisli ortaoyunu sanatçısı İsmail Dümbüllü tarafından keşfedildi. İlkin müsamerelerle başladığı tiyatroya profesyonel anlamında 1949 yılında adım attı. Güzel Sanatlar Akademisi'nde Heykel Bölümü'ne okudu, ancak tiyatro sevdası yüzünden bu okulu bitiremedi. Tiyatrodan önce Sarıyer Halkevi'nde boksa başladı. Ayrıca atletizm ve at biniciliği gibi sporlarla da uğraştı.
Tiyatroya profesyonel olarak başladıktan bir yıl sonra Necla Hanım ile evlendi. Bu evlilikten beş erkek çocuğu oldu. Adları Ahmet, Süheyl, Behzat, Süha ve Kemal. Oğullarından ikisi (Süheyl ve Behzat) babalarının izinden giderek oyuncu oldular. Ne var ki babaları kadar başarılı oldukları söylenemez.
'OLAYLARA KARIŞMA' REPLİĞİ UNUTULMAZ
Uygur, aslında devlet adamı Turgut Özal gibi pilot olmak istiyordu. Ama beyin cerrahı olan ağabeyinin, çocukluktaki yataktan atlayıp ayağını kırma deneyimi üzerine bu isteğinden vazgeçti. İlk gençliğindeki gemici olma arzusunu hayata geçirmek için ise epey çaba gösterdi. Liman cüzdanı çıkardı, bir Panama şilebinde çalıştı. Hatta gemide 'stand-up' yaparak çalışma arkadaşlarını güldürdü. Askerde de 'stand-up'a devam edince tiyatrocu olması mukadder oldu.
Nejat Uygur, 58 yıllık sanat hayatı boyunca pek çok oyunda oynadı. Bunlardan en bilinenleri, Alo Orası Tımarhane mi?, Aman Özal Duymasın, Benim Annem Evden Neden Kaçtı, Cibali Karakolu, Hanedan, Hastane mi Kestane mi?, Kaynanatör, Miğferine Çiçek Eken Asker, Minti Minti, Sizinki Can da Bizimki Patlıcan mı?, Son Umudum Milli Piyango, Şeyini Şey Ettiğimin Şeyi, Şeytandan 29 Gün Evvel Doğan Çocuk (Minti Minti 2) ve Zamsalak idi. Uygur, ayrıca 1961 yılında, geleceğin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın da henüz 7 yaşındayken izlediği Ayar Hamza adlı oyunda da oynadı.
Uygur'un filmografisinde ise Cafer Bey (1970), Cafer Bey İyi, Fakir ve Kibar (1971), Cafer'in Nargilesi (1974), Vizontele Tuuba (2004) ve Beyaz Melek (2007) var. Vizontele Tuuba'daki "Olaylara karışma," repliği hafızalarda en çok yer eden diyaloglarından biriydi.
'ÖZAL LİBERALİZMİ'YLE POPÜLERLEŞTİ
Uygur, özel televizyonların yaygınlaştığı 1990'lı yılların başında, oyunları Kemal Sunal filmleri gibi sık sık ekranlarda gösterilmeye başlanınca popüler oldu. Buradan bakıldığında Nejat Uygur'un şöhretinin, her ne kadar Aman Özal Duymasın adlı bir oyunda oynamış olsa da- Özal'ın liberal politikalarının eseri olduğu ileri sürülebilir. 'Özal liberalizmi'ne uymasında 'apolitik' mizah yapıyor olmasının etkisi olsa gerektir. Uygur, Ferhan Şensoy ve Levent Kırca gibi -sonradan suyu çıkarılmış- politik mizahtan uzak durmayı yeğledi.
Sağlığı elverdiği ölçüde sahnelerde olan Uygur, 10 Eylül 2007'de beyin damarlarındaki tıkanıklıktan ötürü kısmi felç geçirdi. O tarihten sonra da hem bedensel hem de mental açıdan sağlığı düzelmedi, hep kötüye gitti. Öyle ki, çocuklarıyla torunlarını karıştırır oldu.
Uzun süre hastanede tedavi gören Uygur, 18 Kasım'da değerli araştırmacı-yazar Aytunç Altındal'ın da öte dünyaya göçtüğü gün solunum yetmezliğinden vefat etti. Cenazesi, Altındal'ın ofis olarak kullandığı evin karşısındaki Teşvikiye Camii'nde kılınan namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedildi. Böylece klişe deyişle hayat oyununun son perdesini kapattı. Biz de perdeyi, vedasını en iyi anlatan şu sözleriyle kapatalım:
"Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve tiyatro perdesi sonsuza kadar üzerime kapanacak."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.