Pazar 09.02.2014
Son Güncelleme: Pazar 09.02.2014

'The İmam'ın santraforu

‘Yeni Türkiye’nin son savaşı olan Erdoğan (devlet), Gülen (paralel devlet) savaşı aynı zamanda bir hatip-imam savaşı. Eski futbolcu Hakan Şükür, bu savaşta imamın safında, hatta futbol hayatındaki gibi hücum mevkilerinde mevzilendiğini gösterdi.

Türkiye Milli Futbol Takımı'nın 17. Dünya Kupası'nda harikalar yarattığı sene, yani 2002'de İngiltere'nin başkenti Londra'da kimisi Mossad gönüllüsü Museviler'in yoğun olarak yaşadığı Golders Green'de bir restoranda garsonluk yapıyordum. Bill adında emekli işçi bir İngiliz müşterimiz vardı. Epey yaşlıydı, bu dünyadan göçtüyse şaşırmam. Türkiye Milli Futbol Takımı'nın hücum oyuncusu, gol kralı ve giderek dünya çapında en meşhur futbolcusu olan Hakan Şükür'ün üçüncülük maçında Güney Kore'ye, karşılaşmanın henüz 11. saniyesinde (Bazı kaynaklarda 9. saniye diye geçiyor ama doğrusu 11. saniye) attığı gol için "Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Zaten siz Türkler hep mucizevi işler yaparsınız" demişti. İngilizler'in, kimi zaman karşıdakine abartılı övgüler düzmekle tezahür eden ölçü ve kibarlıkla dengelenmiş snopluğunu bildiğim halde bu sözler hoşuma gitmişti. Hakan Şükür'ün, zaman zaman taraftarlara saç baş yolduracak kadar gol kaçırsa da başarılarla dolu futbol hayatı boyunca, turizme katkı sağlayacak ölçüde Türkiye PR'ı yapmak gibi memleket için hayırlı işlevleri oldu. Üç yıldan daha kısa süren politika hayatı içinse bunu söylemek mümkün değil. Yeri gelmişken belirtelim. Bu bir futbol değil, politika yazısı. Zaten futbol, ilgi alanımdan 2002 yılında bilmediğim bir sebeple çıktığı için 'uzmanlık sahama' girmiyor. (Bir şeyi sevmek ne kadar gizemliyse, birdenbire sevmeyi bırakmak da o kadar gizemlidir.)
FIRTINADAN ÖNCE İSTİFA ETTİ
Bu yazının yazılış sebebi, Hakan Şükür'ün 'yargı darbesi girişimi' olarak nitelendirilen 17 Aralık operasyonundan hemen bir gün önce istifa etmesi. Elbette fırtınanın kopmak üzere olduğuna ilişkin bir sezgi ile değil, düpedüz 'haber alma' ile açıklanabilecek bir tasarruftu bu istifa. Şükür, bu tür kritik kararları Fethullah Gülen'in deyişiyle 'otorite'den izin almadan veremeyecek biri. Ak Parti'de olduğu dönemde TRT'de program yapma konusunda Başbakan'dan izin aldığını söylemişti. Ama asıl izni, partisinden istifa ederken Gülen'e bakarak aldı. "Talimatla istifa etmedim" dese de "Parti'den ayrılma kararını Fethullah Gülen'le istişare ederek aldığını" da açıkladı. Şükür, ayrıca her ne kadar istifa mektubunu kendisinin yazdığını ileri sürse de mektup, ilk cümleden başlayarak kendisi tarafından kaleme alınmadığı izlenimini uyandırıyor. Mektubun ilk cümlesi şuydu: "Son günlerde yaşanan ve vicdan sahibi herkesi derinden üzen bir kısım gelişmeler üzerine aşağıdaki açıklamayı yapma zarureti hasıl oldu." Şükür, istifa mektubunda devamla, istifa gerekçesini, geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu'na sevk edilen dershane yasa tasarısına dair tartışmalarla ilgili olduğunu açıkladı. Şükür'ün istifasından sonra çeyrek asır futbol oynadığı halde 4.5 milyon dolarının olmadığını söylemesi eleştiri konusu oldu. (Bu 4.5 milyon dolar, 17 Aralık operasyonundan sonraki yolsuzluk iddialarına göndermeydi elbette.) Daha doğrusu inandırıcı bulunmadı. Bu işten anlayanlar, zenginin malı züğürdün çenesini yorar sözünü doğrularcasına oturup bir hesap yaptılar ve Şükür'ün futboldan misliyle para kazandığını yazdılar.
'OTORİTE'DEN İZİNLE HAREKET ETTİ
Hakan Şükür, Türkiye siyasetine hiçbir katkısı olmadığı halde en kritik zamanda belki de hayatının en politik kararını, Fethullah Gülen'in deyişiyle 'otorite'den (Gülen) izin alarak verdi. Bir başka deyişle Şükür, iki yıl önce bu köşede Yeni Türkiye'nin son büyük savaşı (Armageddon) olarak adlandırdığım Erdoğan (devlet)- Gülen (paralel devlet) savaşında istifa kararını verirken aidiyet hissettiği asıl otoriteden izin aldı. Şerif Mardin eski Türkiye'nin ideolojik yenilgisini anlatırken, "Öğretmen imama yenildi," demişti. Buradan bakınca subay da hatibe yenildi. Devlet, Birinci Cumhuriyet'in simgesi olan 'öğretmen'den, imamın (İkinci Cumhuriyet'in başlangıç evresinin simgesi olan Fethullah Gülen'in) eline geçmişti. Ancak asıl siyasi mücadele, subayla yani askerlerine ordusuna hitap eden generaller ile hatip (Recep Tayyip Erdoğan) arasında yaşandı. Ve 17 Eylül 2012'de bu köşede yazdığım gibi subay yenildi. Şimdiki savaş, yani 'Yeni Türkiye'nin son savaşı olan Erdoğan (devlet) - Gülen (paralel devlet) savaşı, aynı zamanda bir hatip-imam savaşı. Eski futbolcu Hakan Şükür, bu savaşta imamın safında, hatta futbol hayatındaki gibi hücum mevkilerinde mevzilendiğini gösterdi.
NİKAH ŞAHİTLİĞİNİ YAPMIŞTI
Hakan Şükür, Fethullah Gülen Hareketi ile ilişkisi öteden beri bilinen bir isim. Gülen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 1995'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak nikahını kıydığı Hakan Şükür'ün nikah şahitliğini yaptığı dönemden beri bir popüler figür. Hatta daha eskilere gidilirse güzellik yarışmalarındaki jüri üyeliğiyle tanınan merhum organizatör Süha Özgermi'nin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın toplantılarına katıldığı dönemden beri öyle. Şükür, cemaatle öteden beri ilişkili ki, Ergenekon ve Şike Davası'nda da çizgisi belliydi. Şike Davası'nın politik bir dava olduğunu, hem davayı kurgulayanları, hem de davanın muhatabı olan futbol dünyasını tanıdığı için en iyi bilecek isimlerden biri olduğu halde "Futbolun içinde Ergenekon benzeri bir yapılanma var" dedi. Hatta daha da ileri gitti Aziz Yıldırım'ın 'Ergenekoncu' olduğunu ima etti. Şükür, istifasından sonra geçtiğimiz günlerde verdiği röportajda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı'nı hayal ettiğini de açık açık söyledi, hatta milletvekili olmasının buna alternatif olarak sunulan bir teklif olduğunu da iddia etti. Hakan Şükür, 11 Nisan 2011 tarihinde Ak Parti'den İstanbul 3. Bölge 4. sıradan milletvekili adayı oldu ve 11 Haziran 2011'de milletvekili seçildi. Ancak Meclis'te her dört komisyon toplantısından üçüne ve 35 açık oylamadan 25'ine katılmadı. Bu devamsızlığı, 7 Şubat krizinin patlak verdiği günlerde CHP'li Muharrem İnce tarafından eleştirildi. Buradan bakıldığında Türkiye'nin gelmiş geçmiş en başarılı futbolculardan biri, belki de birincisi olarak kabul edilen Hakan Şükür, gelmiş geçmiş en başarısız TBMM üyesi olarak nitelendirilebilir.
FUTBOL HAYATI BAŞARILARLA DOLU
Hakan Şükür; 29 Temmuz 1971'de Kosova göçmeni Arnavut kökenli Sermet ve Nermin Şükür'ün ikinci çocuğu olarak, Sakarya'nın Sapanca ilçesinde doğdu. Şükür; futbola 1986-1987 sezonunda doğup büyüdüğü şehrin takımı olan Sakaryaspor'da başladı. Sakaryaspor'dan sonra sırasıyla Bursaspor, Galatasaray (3 sezon), Torino, Inter, Blackburn Rovers'ta oynadı. En büyük başarılara elbette Galatasaray ile Türkiye Milli Takımı'nda erişti. Şükür, A Milli Futbol Takımı'nın 85 yıllık tarihinde en fazla gol (toplam 51 gol) atan futbolcu. Şükür, Türkiye Ligi tarihinde Galatasaray'la sekiz şampiyonluk gördü. Türkiye medyası Hakan Şükür'ü 'kral' lakabıyla anarken, dünya medyası 'Boğaz'ın Boğası' diyor. Şükür'ün 1995 yılında evlenip aynı yıl boşandığı ilk eşi Esra Elbirlik, trajik bir biçimde 17 Ağustos 1999 depreminde vefat etti. İkinci evliliğini o yıl Beyda Sertbaş ile yapan Şükür'ün bu evlilikten iki kız ve bir erkek çocuğu var.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.