Pazar 20.04.2014

Dört dörtlük değil 25 numara kadınım son kararım!

Kibariye denilince akla samimi hatta saf biri geliyor. Kibariye "Samimiyim ama akıllı kadınım. Bana köle, okumamış, bu kadın hiç bir şey bilmiyor desinler. Hiç önemli değil. Eşim bile 'şarap gibi kadınsın' diyor

Henüz 16 yaşında, saçı beline kadar dökülüyor, ayağında naylon terliklerle kara kuru bir kız çocuğu sahnedeki... Kendisi kara kuru ama aynı şeyi sesi için söylemek mümkün değil. Yıkıyor ortalığı. Tam da o günlerde keşfediliyor, ver elini İstanbul. Sonrasında yürü ya kulum diyor yaradan... Hiç unutmuyor babasının elinden tutup götürdüğü Çağlayan Pavyon'u... Baba farkında evladındaki Allah vergisi yeteneğin. Şarkı söylesin ekmek parasını kazansın diye düşünüyor. Ama patron görünce kızın boyunu posunu, "Cık, olmaz, sahneye uygun değil" diyor. O zamandan bugüne çok şey değişti Kibariye'nin hayatında... Değişmeyen tek şey galiba Kibariye'nin kendisi, hep aynı kadın o, içinden geldiği gibi konuşan, kompleks yapmayan... Belki de bu sayede istediği her şeye kavuşan. Tanrının Kibariye'ye emanet ettiği tek şey sesi değil, o hayatın ona verdiği limonları hep limonataya çevirmeyi bilmiş. Evet okul yüzü görmemiş ama değme kişisel gelişimcinin kuramadığı bir model geliştirmiş: O mutlu bir kadın. Son çıkardığı Gülü Soldurmam albümünü, özellikle yorumladığı Şebnem Ferah'ın Sil Baştan adlı şarkısını bahane ettik, Kibariye ile buluştuk. Değişik bir söyleşi oldu, biz sormadan o başladı anlatmaya... Yeri geldi kelimelerine yeteri kadar güvenmedi, o noktada gözlerine yüklendi. Uzun baktı gözlerimize...
- Bu küçücük şeye (kayıt cihazını gösteriyor) derdimi anlatacağım şimdi... Ben bu cihazları her gördüğümde eskiyi hatırlıyorum.
- Ne hatırlıyorsunuz?
- Eskiden böyle top gibi mikrofonlar vardı. Teknoloji çok büyük kolaylık ama ben pek sevmiyorum. Ne açıdan? Sor bakayım kardeşine...
- Ne açıdan sevmiyorsunuz?
- Çocuklarımız için bir yandan çok faydalı, okul için falan internet iyi... Ama ne diyorlar adına hani chat var ya, whats up mıdır nedir? Bak Allahın huzurunda söylüyorum, 'Hacı'lara gittim yalan söylemem, hiç bilmiyorum ben bunları kullanmasını. Nefret ediyorum. Nefret kelimesi de çok günahtır ama Allah katında... Nefret derken insanlardan bahsetmiyorum. Ama çoluğu çocuğu başka bir nesil yaptı bu internet. Adını 'bi tuhaf' koydum ben.
- Kızınız kaç yaşına geldi, o kullanmıyor mu interneti?
- 14 yaşında artık, o da kullanıyor, kocam da kullanıyor. Ben kullanmıyorum. Kimse inanmıyor ama kullanmıyorum. Hülya Avşar bile inanmıyor. Bana ne diyor biliyor musun? "Hakikaten mi böylesin yoksa safı mı oynuyorsun Kiboş?" dedi bana. Ne safı kardeşim? Bu arada söyleyeyim Hülya'yı çok severim. Çok akıllıdır. Herkes ondan akıl alsın. Sanatıyla, film artistliğiyle, güzelliğiyle, insanlığıyla gerçekten çok iyi bir kızdır. İlk o bana "Sen köle misin?" demişti.
- O demek?
- Ben de aynı senin gibi sordum. 'Sen telefon, internet kullanmayı bilmiyormuşsun, evde bütün işleri sen yapıyormuşsun. O yüzden tırnakların uzamıyormuş, bütün deterjanlar senden sorulurmuş...' dedi. Doğru ne diyeyim.
- Sanat camiasında arkadaşlıklar nasıl oluyor sizin için, ailece falan görüştüğünüz kimseler var mı?
- Yine Hülya Avşar'dan bahsedeceğim örnek olarak. Diyorum ya çok akıldır. Akıllı kız o. Valla bin tane arkadaşın olacağına bir tane adam gibi arkadaşın olsun, çok takdir ediyorum onu. Çok eskiden tanışırız, İzmir Fuarı'ndan. Bir lafı var Hülya'nın. Ama bu gıybet değil bak baştan söyleyeyim. Benden hiçbir zaman gıybet alamazsınız, 'Hacı'ya gitmeden önce de yapmamıştım, şimdi de yapmam. Benim Allah korkum var. Neyse Hülya derki: 'Bizim camiadan dost olmaz" o onun şahsi fikri. Kimse hakkında yorum yapmıyorum fakat genel konuşmuş olayım, dikkatli konuşmam lazım, Allahın gücüne gider; kimseden kimseye fayda yok desem anlaşılır mı?
- Anlaşıldı.
- Ben sıcak kadınım, olduğum gibiyim. Evde de böyleyim. Arkadaşlarımı kırmak istemem ama genelde kimseden kimseye fayda yoktur! Varsa tırnağın kaşınırsın yoksa kimse gelip sırtını kaşımaz. Bak böylesi bile gıybet ama...
- Çok seviyorsunuz gerçekten Hülya Hanım'ı...
- Hülya o kadar evine bağlı bir kadın ki... Evliyken de öyleydi, ben biliyorum. Küllüğüne varana kadar masasına koyuyordu adamın. Hülya da beni çok sever...
- Herkes sizi çok seviyor... Neden sizce?
- Bak bu doğru. Allah beni öyle yaratmış ondan seviyorlar. Ben annemin evindeyken, Kibariye değilken de böyleydim. Babam 'Bu olanlar seni şımartmasın, sakın ha aileni unutma, sen bu işi ekmeğin için, dürüstçe yapıyorsun. Ben ölürsem onlara sahip çık' dedi. Babama söz verdim. Bir de kurban olduğum Allahım beni o kadar güzel yaratmış ki, içime koymuş ya o ışığı, o sesi... Ben onu kötüye değerlendiremiyorum, ben yapmacık olamıyorum, sahtekarlık yapamıyorum. Doğal bir kadınım, insanlar da kimin ne olduğunu çok iyi bilir. Hiçbir zaman üç maymunu oynamadım ben. Paramız yokken de ben böyleydim. Para dediğin kağıt ya, bunlar bizim değil ki! Ama lazım oluyor...
- Sizin gibi birçok kişi çıktı sahneye. Ama hep inişli çıkışlı oldu hikayeleri. Siz hep aynı kalmış görünüyorsunuz (kızıyor, sözümü kesiyor)...
- Allahım yarabbim ben ne diyorum, sen ne diyorsun? Bu başarıyı ben sesimle elde ettim. Bu bir gerçek, filmin başrolünde sesim var. Allah için konuşalım. Tamam düzgün, ahlaklı olmam da var, o ayrı... Tamam babama söz verdim. Ama insan şeytanlaşırsa onun önüne kimse geçemiyor. Ama ben şeytanlaşmak istemiyorum, istemedim. Bu gırtlaktan çok kişi ekmek yiyor. Ama kusura bakmayın bu demek değildir ki, ben Kibariye oldum havaya gireyim de, kibir yapayım, böyle bir şey yok! Hiç kimse hiçbir şey değil kardeşşşş! Hiç kimse!!! Çıplak bir şekilde kefene sarılacağız. Kimi cennete kimi cehenneme gidiyor kardeşşş!
- Anlıyorum sizi ama (Dayanamıyor, sözümü keserek başlıyor anlatmaya)...
- Diyeceksin ki sen dört dörtlük müsün? Hayır değilim, benim de vardır hatalarım, farkında olmadığım. Ama bu kadar seviliyorsam, vardır bir nedeni...
- Evet kimse kıyamıyor size...
- Kıyamıyor. İnsanlar karısını kocasını kıskanır, benden kimse bir şeyini kıskanmaz. Bizim camiada da beni kıskanan yoktur. Varsa da Allah biliyor, ben bilmiyorum. Allah vergisi bu gırtlağı ben yapmadım. En güzelini vermiş Allah. Bak kaç yaşındayım neredeyse üç senem kaldı 60'a gireceğim. Bir kırışığım bile yok. Geçiniyorum kardeşşş, domatesle biberle geçiniyorum. Şimdi Türkiye'nin en güzel kadını ben olsaydım, daha mı iyiydi? Güzeli bir gün, kalbi güzel olanı bin yıl severim. Damarlarımız şeytanlarla dolu, hepimizin. O damarlarımızda kanlarımızı şeytanlıktan çıkarıp rahmana döndürsün Allah. Kalbimize fesatlık geldiği anda, ki geliyor namaz kılarken bile gelir...
- Namaz kılıyor musunuz?
- O Allah'la kul arasında söylenmez! Yıllar sonra bulduğum bir çocuğum var, Allah şeytana uydurmasın. Ortamlar çok değişti.
- Yaşlanıyorum diye üzülüyor musunuz?
- Komplekslerim Yok! Komplekslerim yok!
- Kompleks değil sorduğum, yaşlanmak ürkütüyor mu?
- Ben hâlâ dal gibiyim. Kocam bana dedi ki 'Şarap gibisin, şarap!' Şaka bir yana, ben fizik için değil de daha çok sağlık adına kaygılanıyorum. Yaşlandıkça sağlık sorunlarım oluyor. Kırışığa falan bakmıyorum. Merakım da yok şükür. İçimizin yaşlandığı doğru. Allah, nasıl bizi dünyaya nar, şeftali, kayısı gibi getiriyorsa, doğrudur sonunda muşmula gibi öleceksin! Çocuğuma sağlıklı bir anne olmak istiyorum. Ben dört dörtlük değil de yedi yedilik anneyim. 15 numara bir kadınım, belki de 25! Ben bundan eminim, son kararım! Bunu da gururla sunuyorum. Kim ne derse desin, bana köle de desinler, okumamış da desinler. Bu kadın hiçbir şey bilmiyor da desinler. Desiinnnlerrr! Ben Allah'a göre davranıyorum, kullara göre hareket etmiyorum. O yüzden ben böyle hoş kadın kalıyorum, ameliyatsız, botokssuz... Burada azıcık var (göbeğini gösteriyor) o da çocuğumun hatırası. Aldır diyorlar, ne aldıracağım?
AŞK DEDİĞİN ŞEY BİR YALAN
- Ali Bey'le büyük aşk yaşayıp evlendiniz. Evlatla da bir aşk yaşanıyor herhalde. Hangisi desem?
- Ali olmasaydı Birgül olmazdı desem! Ali de bana lazım Birgül de. Ama evlat farklı oluyor, evlat daha ağır basıyor. Yanlış anlaşılmasın ben kocamı seviyorum. O da bana sahip çıktı, nikahına aldı, çoluk çocuğumuz oldu. Ama bütün annelere sor herkes 'evladım' der. Benim filmimin başrolü Birgül'dür.
- Mesleğinde başarılı, çocuk sahibi bir kadınsınız. Böyle bir noktada evlilik ne ifade ediyor sizin? Aşk kalıyor mu?
- Aşk, yalan. Sevgi, sadakat, fedakarlık, saygı gerçek. Ama o da tek taraflı olmuyor. Aşk ne ya? Öpüşmek koklaşmaksa, aşk o bence. Flört diyorlar ya o aşk işte. Öpmek, koklamak. Üç maymunu hiçbir yerde oynamam ama yuvam için yaparım. Ben kocama politik yapmış bir kadın değilim. Ama kocan bir gece gezmiş, tozmuş bir şey demeyeceksin. Ama kocam beni istemezse ayrı konu. Böyle bir şey olmazsa ben ölene kadar yuvamda kalırım. Kimsenin sözüyle de yuvamı titretmem. Ben çok akıllıyım bu konuda ha. Affedersin, kendi yuvasına yar olmayan başkasına hiç olmaz. Delikanlı gibi anlattım işte... Birikmişti biraz...
KIZIMIN HAMURU İYİ, BANA BENZİYOR
- Kızınız kime benziyor?
- Ali'nin kız versiyonu. Aynı. O Allah'ın bana verdiği bir melek. Kızımdan korkmuyorum ama ortalık o kadar karışık ki, korkuyorum ben. Haberleri falan izleyemiyorum. Sürekli dua ediyorum. Kızım hep takdir getiriyor. Hamur da çok önemli. Yok böyle evlat! Şimdiki genç kızlar çok değişmişler. Ortalık berbat. Ama yalnız bir çocuk, pek sosyal değil. Yalnızlı kötü ama ne yapayım.Sen ünlü bir kadının kızısın, dikkatli ol, herkesin elinden bir şey i¥çme, hap koyarlar diyorum. Ama çocuk daha 13.5 yaşında. Biz hâlâ hata yapıyoruz ablam, o ne yapsın? Allah korusun. (ağlıyor).
NAYLON TERLİKLE ÇIKIYORDUM SAHNEYE
"Bir arkadaşım vardı Akhisar'da, ilk çıktığım dönemlerde. Mucize'ydi adı. Öz sevdiğim, kardeşim... Bana hiçbir zararı olmadı. Önce Allah sonra Mucize çok yardım etti bana. Kaybettim onu kanserden, rahmet olsun. Çok dua ediyorum, Her İzmir'e gittiğimde gidiyorum ona, tatlı tatlı ruhuyla konuşuyorum. Benim buralara gelmeme vesile olan Mucize'dir. Beni pavyona o koydu. Kordon'daki Çağlayan Pavyon'a beni o yerleştirdi, hiç yalan yok, o tripler yok bende. O zamanlar fuarda çok çalışan çok sanatçı vardı. Ben altta çıkıyordum ama valla solistlerden daha güzel iş yapıyordum o ayrı konu. Küçücük bir kadındım, kapkara kupkuru ama ben kendimi beğenirdim, ne yapayım yani? Saçlarım böyle belimde, öyle boy falan yok. Elbise, tuvalet falan yok. İzmir Geceleri diye meşhur bir kolonya var, sürünüyorum şöyle azıcık azıcık... Biliyor musun terlikle çıkıyordum sahneye ben, naylon terliklerle... Nasıl bugün de kimse bakmıyorsa benim elbiseme, saçıma o zamanda öyleydi. Bugün buralardaysan önce Allah'a, sonra Mucize'ye sonra da Muzaffer Abi'ye borçluyum. Hep kaliteli insanlarla çalıştım; Turgut Akyüz, Zafer Üstünel... Sonra Allah bana öyle bir yürü ya kulum dedi ki, merdivenden bir yukarı bir aşağı indirmedi beni..."
SEDA SAYAN ALIN YAZIM BENİM
"Muzaffer Özpınar beni buralara getirdi. Nazan Şoray, Müjde Ar, Mehtap Ar, Seda Sayan arkadaşız biz o zamanlardan. O zamanlar hiç param yok, Kısmet Otel vardı, orada kalıyoruz ama çok korkuyoruz. E kadın bebek (Seda Sayan) gibi, Ahu Tuğba'nın gençliğinden daha güzeldi, dişlek böyle nasıl güzel... Rahmetli Turgut Akyüz 'Olmayacak böyle' dedi. Mobilyalı bir ev tutu bize 1. Levent'te, Güvercin Taksi vardı, ona çok yakın bir bodrum katında. Seda ile ben kalıyoruz. Seda'yı çok severim, harbi biridir. Alın yazım o benim. Yeri çok başkadır bende. Allah! Ben de nasıl seviyorum Seda'yı anlatamam... Nasıl iyi bir kız... Onlar da garibandı. O da ailesi için çalışıyordu. Para da yok beş kuruş. Ben çok güzel yemek yapıyorum, Seda da çok güzel temizlik... Ama çok temiz yani, aşırı derecede... Şimdi de öyledir. Aynı yatakta sarılıp yatıyoruz. Dualar ediyoruz, korkuyoruz. Ama Allah bizi öyle korudu ki... Çünkü biz bozuk değiliz, kimse yanlış yapamıyordu... Yani ben Mucize'mle Seda'mı ayrı tutarım herkesten, ikisinin de yeri çok başkadır. Ne o beni kırdı ne ben onu. 30-40 yıllık bir beraberlik bu. Ben giyinmeyi bilmiyordum, gider kendi parasıyla alırdı bana. Kazaklar, pantolonlar alıyordu, arada bende olduğunda ben de alıyordum. Nasıl anlatayım, annemle kalmadım ben o kadar... Annesi Ayşe Teyze, bol gelen elbiselerimizi makinesinde düzeltirdi. 45 sene önceden bahsediyorum. Seda'yı boş zannetmeyin sakın, işini iyi yapar, giyinir filinta gibidir."
İBO'NUN ÇORAPLARINI ELLERİMDE YIKADIM
"Ben evimin, çocuklarımın kölesiyim. Ne var bunda? Ayıp mı? Ben İbrahim Tatlıses'in de çorabını yıkadım, ne oldu elim mi aşındı. Allah çarpsın yıkadım, ekranda hep anlatıyor. O zamanlar Göztepe'de beşinci katta bir evde oturuyorum. İbo hep gelirdi bana, yemeklerime hastaydı. O gün kuru fasulye yapmıştım, o zamanlar öyle çok büyük paralar kazanan bir kadın değildim. Pastırmalı yaptım fasulyeyi, ama bir yaptım abi, nasıl biliyor musun? Döktürdüm... Hep beraber yer sofrasında yedik. Hiç unutamam. Biz onunla gerçekten kardeş gibiyiz, ama harbi. Sorabilirsin istersen. O benden rica etti. Dedi ki, 'Kiboş'um bir şey rica edeceğim, film çekimi var. Bu çorap kokarlı akarlı oldu' aynı böyle dedi, emrin olur dedim, abimsin. O zaman da çamaşır makinesi falan yok. Elde yıkadım, hem de Hacı Şakir sabunuyla... O zaman ya Arap sabunu vardı, ya sodayla yıkıyorduk ya da külle falan... Fakirlik vardı. Kaynattım suyu, tüpün üzerinde... Böyle çitiledim çitiledim, misler gibi... Bu camiada gerçek olan az... Her yer imitasyon. İbo gerçektir. "

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.