Pazar 19.10.2014

Bir tarih, iki adam ve bitmeyen bir rekabet...

Zıt felsefelerin ve karakterlerin adamları Wenger ile Mourinho'nun kaderleri bundan 10 yıl önce 16 Ekim günü çakışıyordu. Arsenal, 49 maçlık unutulmaz yenilmezlik serisinin son galibiyetini o gün alırken, 2004-2005'i şampiyon kapatacak Chelsea de aynı gün o sezonki tek yenilgisini tadıyordu

2004'ün 16 Ekim günü, yani bu satırların kaleme alındığı günden tam 10 yıl önce, Arsene Wenger'in Arsenal'i, Aston Villa'yı 3-1'le geçip, tarihi bir serinin son halkasına imza atıyordu. 2003-2004'te İngiliz Premier Lig'i hiç kaybetmeden şampiyon bitirip tarihe 'Yenilmezler' olarak geçen takım, 38 maçlık yenilgisizlik serisine ertesi sezon da kaldığı yerden devam etmiş, o 16 Ekim günü seriyi 49 maça çıkarmıştı. Sonraki hafta Manchester United'a kaybederek 50'nci maçta yenilgiyle tanışacaklardı. Aynı 16 Ekim günü, Portekizli Jose Mourinho'nun komutasında tam yarım asırdır süren şampiyonluk hasretine son vermek için 160 milyon avroya yakın bütçeyle; Drogba, Robben, Petr Cech, Carvalho, Kezman gibi yıldızlara kadrosunu donatan Chelsea de Manchester City deplasmanında 1-0 kaybediyordu. Bu, Londra ekibinin 2004-2005 sezonunda kaybedeceği tek maç olacak, ligi o efsane Arsenal'in tam 12 puan önünde şampiyon kapatacaklardı. 16 Ekim 2004, Wenger ve Mourinho arasındaki 'zehir-panzehir' ilişkisindeki kader anlarından biri olmuştu.
REFORMİST, İLHAM VEREN...
Wenger ve Mourinho, gündüzle gece kadar zıt iki farklı ekolün temsilcisi... Ve o Chelsea, Mourinho felsefesinin (2010'daki Inter'le beraber), o Arsenal de Wengerizm'in zirve noktasıydı. Arsenal, 'estetik futbolla' da başarıya ulaşılabileceğinin modern zamanlardaki en büyük kanıtlarından biri olarak geçti tarihe. Saha içinde şiirsel bir akıcılık, mukabele edilmesi çok güç bir ofansif güç ve top hakimiyetiyle çıktılar zirveye. Şampiyon sezonun her maçında forma giyen gol kralı Thierry Henry sık sık sola kayarak rakip stoperleri yerlerinden sürüklüyor, ceza alanına bıkıp usanmada koşu yapan iki kenar adamı Ljungberg ve Pires'e alan yaratıyordu. Çizgiye basarak kramponları kirece bulanan açıklardan, günümüz kenar adamı rolüne geçişte en büyük örneklerden olan bu iki adam, toplam 29 gole imza atıyordu. Onların içeri devrilmesiyle de iki bek Cole ve Lauren'in önünde koridor açılıyordu. Wenger'in sahadaki beyni Bergkamp ise forvetle orta alan arasındaki 'pencereyi' kullanıyor, rakipler için takımın şablonunu hepten içinden çıkılmaz bir matematiğe taşıyordu. Pek çok açıdan reformist bir takımdı Arsenal... Hem oyunu domine edip hem de çok etkili kontraya çıkabilen, oyunun çoğu anında tipik bir santrafor kullanmayan, aslen orta saha menşeli Toure gibi oyuncuları defans hattında görevlendirip, geriden topu 'temiz' kullanarak çıkan reformist, ilham verici bir takım... Ertesi sezon ligi sürükleyen Mourinho'nun Chelsea'si ise bambaşka bir hikayeydi. Onlar için öncelik estetik değil sonuç almaktı. Top ayaklarına geçtiği anda, müthiş bir hızla 'hasmının şah damarına' saldıran bir yırtıcı gibiydi. Makelele, Essien ve Lampard gibi dinamik bir üçlü merkezi kontrol ediyor, rakiplere de set çekiyordu. 4-4-2'ye sadakatini koruyan Premier Lig ekseriyeti içinse bu üçlü orta alan kurgusu, karşı çözüm üretmeyi çok güçleştiriyordu. Plan basitti: İki kenarda sık sık alan değiştiren Robben ve Duff ile de olabildiğince hızlı biçimde karşı kaleye ulaşmak ve '40 kaplan gücündeki' Drogba'ya kanatlardan top taşımak... Basit ama baş edilemez...
RÜYA, GERÇEK HAYATA KARŞI

Chelsea şampiyonluğa uzanırken, 38 maçta sadece 15 gol yiyerek bir rekora imza atıyor, ilerleyen yıllarda da Barcelona başta olmak üzere 'proaktif' takımlara karşı şans arayanların sarıldığı bir formül unvanını kazanıyordu. Üstelik Mourinho'nun formülü ve talebeleri, şampiyonluğu ertesi sezon da Londra'ya taşıyacaktı. İki teknik adam arasında, iki hafta önce Stamford Bridge'te 'horoz dövüşüne' kadar varan rekabetin temelleri işte o 2004-2005 sezonunda atıldı. Rakiplerini sanatsal bir yaratıcılık ve estetikle alt ederek tarihe geçen Arsenal, 16 Ekim günü gelen mağlubiyetten sonra bir daha eski ritmini yakalayamadı. O sezon Chelsea'ye çare üretemeyen Wenger, kariyerinde de bir kez olsun Portekizli'ye karşı kazanamadı. Jose Mourinho'nun güçlü karakteri adeta Chelsea'nin tüm genlerine işlemişti. O takım hayatın ta kendisi gibiydi: Acımasız, sert ve kazanma odaklı... Arsenal ise bir rüyaydı daha ziyade. Gerçek olamayacak kadar güzel ama biraz da kırılgan... Ve Mourinho geldi, rüya bitti...

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.