Son Güncelleme: Cumartesi 15.11.2014
Bedenleri engelli ama sımsıcak kalpleri
Şimdiye kadar 7 bin 500 engelli bireyin yararlandığı Bağcılar Engelliler Sarayı, her şeye rağmen hayata büyük bir inançla tutunan insanların ibret alınacak hikayeleriyle dolu. Üstelik her hikaye kibir, hırs ve bencilliğimize atılan bir tokat niteliğinde adeta
KALP VE DUYGULARI ENGELSİZ
Engelliler Sarayı'nda eğitimlerin verildiği sınıflara girdiğimizde, 'her şeye rağmen' hayata tutunmuş insanların mutluluk ve kanaatleri, önemsiz herhangi bir şey nedeniyle düşen yüzümüzü şaşırtıp canlandıracak nitelikte. Zihin ve beden olarak zayıf kalan yanları, başka yönlerini güçlü kılıyor: Kalplerini, duygularını... Yani bizim güçlü kalan taraflarımızın ukalalığından zayıf düşen taraflarımızı. En büyük mahkûmiyetin kalpten engelli olmak olduğunu anlıyorsunuz; fakat popülaritesini kaybeden her acıyı sıradanlaştırdığımız gibi, anladığımız bu şey de bir şekilde unutuluyor.
ÜÇ SANDALYEDE ÜÇ KARDEŞ
Burada yüzünüzü ne yöne dönseniz bir hikâyeyle karşılaşmanız mümkün. Mesela Sinan (32), İbrahim (36), Yasemin (22) Der kardeşler... Üçü de tekerlekli sandalyede. Genetik olarak sinir sistemi zayıflığıyla karşılaşmaları henüz 5-6 aylık bir bebekken bulmuş her birini. Algılarındaki güçsüzlük, bedenlerindeki tepkisizlikle büyüdüler belki ama "Allah bugünümüzü aratmasın" diyen 56 yaşındaki anneleri olduğu için çok şanslı sayılırlar. Anne Habibe Der'e en zorlandığı zamanlardan birini sorduğumuzda aldığımuz yanıt şu oldu: "Geçtiğimiz günlerde Sinan'ın kolu kırıldı. Bir o zaman zorlandım, eski halimize dönmeyi bekledim." Bu gayret, sebat ve tevazuya hayran kalmamaksa mümkün değil...
AZMİYLE RAPORLARI ŞAŞIRTTI
Ahşap ve dokuma atölyelerinde Halil Kaya (27) ile karşılaşıyoruz. Halil'in iki lafından biri "Ölüm var!" Raporları ağır derecede mental problemi olduğuna işaret eden Halil, "Bu rapora bu mizaç" dedirten noktada. Neşeli, girişken, misafirperver, takım elbisesi ve kösele ayakkabısıyla oldukça bakımlı. Ayrıca bir süredir evinden Engelliler Sarayı'na kendisi gidip geliyor. Kardeşi Muhammed Kaya (23) genel eğitim sınıfında ve onun iki lafından biri ise "Ölmüş mü?" Öğrendiğime göre bu durum, evleri camiyi görmesinden, namazlara giderek cenazelere katılmalarından ve bu sırada yaşlı teyze ve amcaları dinlemelerinden kaynaklanıyor. Aynı zamanda Halil'in kendini Muhammed'den daha akıllı ve becerikli görmesinden ötürü bir türlü anlaşamayan ve sürekli küs olan kardeşleri bir süreliğine barıştırdığımızı da söylemek lazım. İnsanlara gerçekten saray olan bu yerde, bu hikâyelerden çok daha fazlası var. Kalbinde iki delik, sağ ayağında tümör, dudağında yarıkla dünyaya gelmiş ve olmayan kollarıyla değil ama olan ayaklarıyla resim yapan Muhammed Uğur'dan, görme engeline rağmen olağanüstü sepetler dokuyup kitre bebekler yapan Şahin'e, çocuğu sırf Engelliler Sarayı'nda eğitim alsın diye başka şehirlerden gelen ailelere kadar pek çok hikâye... İşte bu hikâyelerin hepsi gündemimizdeki sunî dertleri çözümlemeye çalışırken gerçekleşiyor. İyi bir insan olmak için çektiğimiz fotoğrafları göstermek ve konuşmak onlara yeterken, yetinmediğimiz arzularımız kendimizden utanmamız için bir sonrakine sesleniyor: "Sıradaki!"...
EN SON HABERLER
- 1 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 2 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 3 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut
- 4 Bu turun farkı kadınlar
- 5 Sessiz lüksün sembolü
- 6 Düşünceleriniz hayatınızı yönlendiriyor
- 7 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 8 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 9 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 10 Moda, kadın sporcuların peşinde