Son Güncelleme: Pazar 30.11.2014
Prandelli'nin kırık karnesi
Cesare Prandelli, bu topraklarda bozguna uğrayan ilk marka teknik adam değil. Ama onu bol kırıklı bir karneyle uğurluyoruz. Peki hangi derslerden neden kırık not aldı da başarısız oldu?
KİMYA
Taffarel'in iki ay önce La Gazzetta dello Sport'a verdiği röportajda dediği gibi Fatih Terim'den sonra Galatasaray'da yabancı teknik adamların işi zordur. Tribün mesafeli davranır, baş tacı etmez. Mancini de bu yoldan geçti, aynı duvara çarptı. Gariptir Galatasasaray'dan ayrıldıktan sonra Mancini sosyal medyayı akıllıca kullandı ve takıma her maç öncesi başarı dileyip 'geç sevilen Sinyor' haline geldi. Prandelli ise bu konuda muhafazakar kaldı. Bir tek televizyon programına katılmadı, bir tek gazeteye özel röportaj vermedi. Kuru, tatsız basın toplantılarında "Daha agresif olmalıyız"dan öteye gidemedi. Kısaca kendini anlatamadı.
MATEMATİK
Annesinin 'futbol boş, meslek edin' sözüne kulak verip matematik okuyup mimar olmayı hedeflemişti Prandelli ama futbol yine sonunda galip gelmişti gençliğinde. Oysa ki bu oyun da rakamların oyunuydu. Ne eline verilen kadroyu anlayabildi ne sahaya sürdüğü 11'leri. Her maça başka bir kadroyla çıktı, dizilişlerden diziliş beğendi, göndermesi gerekeni gönderemedi, alınmasını istediği futbolcuları alamadı ve belki de hepsinden önemlisi tanımadığı bir ligin takımlarını doğru analiz edemedi. Eğer etseydi Trabzonspor maçına, 11. sıradaki takımla oynuyorum diye değil, derbiye çıkıyorum diye bakar ve üç önemli silahını yanında kulübede oturtmazdı.
SOSYAL BİLGİLER
Önce Turgan Ece, ardından mesai arkadaşımız Erkan Koyuncu'nun cenaze törenlerinde saf tuttu. Mülayim adamdı, herkesin sevebileceği türden iyi adam. Bir de yaşadığı ağır hayattan dolayı ona duyulan saygı daha baştan kazandı derken, Florya'da bu dersten sınıfta kaldı. Takım içindeki gruplaşmalara set çekemedi. Kariyeri boyunca etik değerler peşinde koşan ve bu yüzden çok futbolcuyu defterden silen Prandelli, kangren haline dönen meselelere bıçak atmak yerine merhem süren merhametli adam rolünü tercih etti. Türk futbolcusuna Hulusi Kentmen değil, Erol Taş lazımdır, bilemedi.
TARİH
Ünal Aysal, geçen sezon da dördüncü yıldızı alabilecek takımında teknik adam değişikliğine gitmiş ve yıl boyunca dördüncü yıldız hedefinden bahsetmemişti. Galatasaray camiasının genlerinden habersiz, tarihini ve geleneklerini bilmeyen Aysal, Prandelli'nin deyimiyle hocasının gözlerinin içine baktı ve dördüncü yıldızı istedi. İtalyanın talihsizliği Aysal'ın kötü bir tarih hocası olmasıydı. Kurucusu Ali Sami Yen'in bir asır önce işaret ettiği Avrupa takımlarıyla boy ölçüşmek Galatasaray'ın kuruluş sebebiydi. Her Şampiyonlar Ligi hezimeti sonrasında "Hedefimiz lig şampiyonluğu, dördüncü yıldız" diyen Prandelli, çalıştığı kulübün geçmişine ihanet etti ve Aziz Yıldırım ile kişisel rekabete giren Ünal Aysal'ın şişkin egosuna kendini teslim etti.
YABANCI DİL
Teknik adamlığı boyunca ülkesi sınırları içinde kalan ve ayağını ilk kez dışarı atan Prandelli, acı bir gerçekle yüzleşti. Entelektüel kapasitesi yüksek adamdı. Anadilinde kurduğu cümlelerin bir derinliği vardı, futbolcuyu karşısına aldığı zaman ikna edebilecek yol gösterebilecek monologlarını bir başka dilde söyleme şansı yoktu. Çünkü Prandelli, anadili İtalyanca dışında bir dil bilmiyordu. Absürd olan İtalya'da yanında görev yapan iletişim danışmanı Silvia Berti'yi İstanbul'a getirmesiydi. Çünkü Berti'nin de yöneticileri, profesyonelleri ve Türk medyasını anlayabilmek için bir tercümana ihtiyacı vardı. Fenerbahçe'de Zico başta olmak üzere Alex ve diğer Brezilyalılar başarısında tercüman Samet Güzel'in payını bir kenara koyun, bugün Slaven Biliç'in kendini doğru ifade etmesinde aslan payına sahip olan Halil Yazıcıoğlu'nu da onun yanına. Prandelli, anadili İtalyanca olan lakin Türkçesi kıt genç tercümanla beş ay boyunca "Daha agresif olmalıyız" demekten öteye gidemedi. Kendini, 25 futbolcusuna anlatamayan adam, o 25 futbolcuyu tek tek -İtalyanca bilenler hariç- nasıl anlayacaktı ki? Bol kırıklı bir karneyle uğurluyoruz onu. Belki de dünya hiç de o kadar küçük değil, belki de biz öyle denildiği gibi İtalyanlara benzemiyoruz. Belki de hala her horoz kendi çöplüğünde ötüyor, belki de başka topraklarda pilavı lezzetli bulmak insana çocukluğunun makarnalarını unutturamıyor. Belki de o iyi, biz kötüyüz. Belki de o yetersiz, biz çok zoruz. Belki de hayat önce kaybedenleri, düşenleri, dizi kanayanları sevmekle başlıyor. Kazananı herkes sever... Güle güle Sinyor Prandelli...
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut