Pazar 18.01.2015

Hor görmeye karşı hoşgörü acizliktir

Son kitabında Hz. Muhammed'in hayatını anlatan edebiyt profesörü ve yazar İskender Pala, İslam Peygamber'ine dil uzatan hiç kimseye hoş bakmayacağını belirterek "Onu hor görene karşı hoşgörü acizlik olur. Ama bununla mücadelenin yolu eline silah almak değildir" diyor

Edebiyat profesörü ve yazar İskender Pala, tam da Charlie Hebdo saldırısının olduğu günlerde Hz. Muhammed'in hayatını anlattığı Bülbülün Kırk Şarkısı isimli kitabıyla dikkatleri üzerine çekti. Herkesin İslam'ın şiddet ve terörle ilişkisini sorguladığı bir dönemde ortaya konan bu eser bu açıdan daha bir önem kazanıyor. Zira Peygamberimizin örnek hayatına baktığınızda inançlı insanların nerede durması gerektiği kendiliğinden beliriyor. Pala "İnsanlık Hz. Peygamber'in hayatını bilmediği ölçüde israf olmaktadır" tespitini yapıyor.
- Peygamberimizin hayatını anlattığınız kitabınız tam da Paris'teki saldırıya denk geldi. Onun rahmet peygamberi olma vasfından bakarak Charlie Hebdo karikatürlerine karşı bakış açınız nedir?
- Hz. Peygamber'e dil uzatan hiç kimseye asla hoş bakmam ve müsamaha ile karşılamam.
- Hor görmeye karşı hoşgörü olmaz mı?
- Hayır, o acizlik olur. Ama bununla mücadele etmenin yolu eline bir silah alıp adamı öldürmek değildir. İslam geleneğinde Hz. Peygamber'e suret biçmek yoktur. Onun filmde temsil edilmesine, resimde yüzünün çizilmesine bile karşı iken biri çıkıp karikatürüyle aşağılamaya kalkıyorsa orada itirazım nettir. Yanlış olan, bu duruşu silah ile göstermektir. Bununla mücadeleyi Hz. Peygamber'i doğru anlatarak, İslam'ın ve Müslümanların saygınlığını yükselterek yapabiliriz. Bilimsel, sanatsal, kültürel alanda... Bize düşen Peygamber'e uzatılan dillerin cehaletini ortadan kaldıracak zeminleri hazırlamaktır. Onu çizenler onu hakikatiyle görselerdi belki öyle çizmeyebilirlerdi.
- Ama görmek istemedikleri de ortada?
- Buna hiç şüphemiz yok. Dünyada 2 milyar Hıristiyan, 1.6 milyar Müslüman, 37 milyon Yahudi, 2 milyar civarında da diğer dinlere mensup kişiler ve ateistler var. Son dönemlerde en büyük yükseliş nerede? İslam'da. O halde bu yükselişi engellemek için ince hesap yapan pek çok insan olacaktır. Bizdeki cihad kelimesi teröre karşı mücadelenin de adıdır. Müslüman teröre karşı da önlemlerini canıyla, malıyla almalıdır. Oysa biz cihadı sadece ele kılıç alıp savaşmak olarak yorumladık. Cihatçılar böyle böyle oluştu. Cihad, cehd kökünden gelir, bu gayret göstermek anlamındadır. İşimizi iyi yaparak, bilim üreterek, sanat üreterek, filmler çekerek cihat etmeyeceksin, siyasette, politikada, iktisatta, sosyal hayatta cihada önem vermeyeceksin, sadece eline kılıç alıp cihada duracaksın, bu yanlış!Peygamberin mescidi insan yetiştirilen, bilim üretilen bir mesciddi. Sormak lazım, sinema ya da sanat yoluyla İslam'a hizmet edilebilir mi edilemez mi? Ama biz sanatsal uğraşları camiden çok uzağa atmışız.
- Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Paris'teki yürüyüşe katılmasına ne dersiniz?
- Çok anlamlı buldum. Eğer başbakanımız o fotoğraf karesinde olmasaydı benim gönlümden eksiklik geçerdi. Çünkü Türkiye sıradan bir ülke değildir. Türkiye'nin varlığı olmadan bir İslam dünyası, bir küresel dünya düşünülemez. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun acı yaşayan birilerinin yanında olmak ve terörü lanetlemek için milletimiz adına orada yürümesini çok olumlu buldum.
ÇAREYİ KENDİMİZ BULMALIYIZ
- Aynı karedeki Netenyahu peki?
- Onu görünce Yenişehirli Avni'nin bir mısraı hatırıma geldi: "Birbirinden müştekî mağdûrlar gaddârlar." Yani bir tarafta mağdur Mahmut Abbas, bir tarafta gaddar Netanyahu.
- "20 yaşında olsam İslam'a sıcak bakmazdım" beyanatınız çok dikkat çekti. İslam- terör algısına su taşımaz mı bu?
- Taşıyacağından korktuğum için söyledim zaten. Ve yine söylüyorum. Bu algının önlemi alınmadığı, kendimize çeki düzen vermediğimiz sürece dünyada ve ülkemizde yetişen nesiller İslam'a sıcak bakmayacaklar, onlara İslam'ı anlatmakta zorlanacağız. Böylece gelecek 15 yıl içinde de dünyada pek çok şey değişecek. O cümleyi söylerken İslam ülkelerinde yaşayan herkes İslam karşıtlarının oynadığı bu tehlikeli algı oyununa karşı durmak ve mücadele etmekten mesuldürü anlatmaya çalıştım. Sağcısı solcusu, kadını erkeği, laik, muhafazakar, gemideki herkes... Kimse burada kendini dışarıda görme hakkına sahip değil. Kendimize bakıp çaremizi yine kendimiz bulacağız. O günü hatırlayın lütfen; bir toz duman, İslam'a verip veriştirilen şiddet, terör, kan vs. görselleri, yorumları... Böyle bir ortamda sosyal medyadan veya Tweeter'dan başka aydınlanma kanalı olmayan dünya gençliğinin İslam'a sıcak bakmalarını bekleyebilir misiniz? Nitekim bu algılar oluşsun diye Avrupa'da bazı çevreler körüğe ateş taşıyor, 'İslam terör dinidir. Sakın Müslümanlığa heves etmeyin.' algısını yayıyorlar. Bunun için de maalesef İslam ülkeleri yeterince malzeme sunuyor. O söyleşide kayda girmeyen cümlemde şuydu: 'Buna rağmen Allah'ın da bir hesabı var, bunlar ters tepebilir ve İslam daha da yükselebilir.'
PEYGAMBER SEVGİSİ EKSİKLİĞİ İNSANLIK İÇİN İSRAFTIR
- Bülbülün Kırk Şarkısı... Böyle bir kitabı yazmaya ne zaman niyet ettiniz?
- Eş dost hiç durmadan 'Kalemin, Efendimiz'i anlatsa' diye söyler dururdu ve ben de çekinip korkardım. Çünkü Hz. Peygamber'i yazmak siyer alimlerinin işi. Üstelik hayatı üzerinde kurgu yapılamaz. O yüzden kitabı cesaretle değil, ürkeklikle yazmaya başladım. Araştırıp okudukça edebi bir üslupla Hz. Peygamber'in hayatının anlatılmasının ihtiyacını, özellikle de genç okuyucular için daha çok gördüm.
- Anlatıcı olarak neden bülbülü tercih ettiniz?
- Onun bütün hayatını anlatabilecek bir anlatıcıya ihtiyacı vardı. Peygamber gül kokusunda olduğu ve teri gül koktuğuna göre 'onu en iyi bir bülbül anlatır' diye düşündüm. Doğrudan anlatırsam onu konuşturmak zorunda kalırım. Oysa Efendimiz "Bana ait olmayan bir cümleyi bendenmiş gibi zikreden cehennemde yerini hazırlasın" buyuruyor. Böyle bir hitap karşısında titrememek mümkün değil. Bülbül, Peygamberimizin çevresindeki 40 kişiyi anlatıyor. Güneşe doğrudan bakamazsınız, onu iyi görebilmeniz için araya perde koymak lazım. Ben o 40 kişiyi arkasından böyle gördüm ve nuru öyle tanımladım. Siyerdeki bilgileri bir edip kalemiyle bilimsellikten sıyırarak edebi bir metin hale getirdim.
- Peygamber sevgisine muhatap olmayan okurlar bu kitabı fazlasıyla kapalı olarak algılar mı sizce?
- Okur kitlem üzerinde bu türden çok fazla okur var. Onlar daha önceki kitaplarımda hiç böyle davranmadılar. Onlar biraz üslübuma biraz da dilime bakarak ve bir şeyleri doğru öğrenmek maksadıyla okuyorlar. Bugüne kadar hiçbir konuyu kendim uydurarak yazmadım. Hakkında kitap yazdığım insanlarla ruz-i mahşerde yüzyüze geleceğim ve onlara karşı mahcup olmak istemem. Hayatta iken dirilerin hakkı yeterince üzerimize geçiyor, bir de ölülerin hakkını üzerime almayı, hele hele kainatın efendisinin ümmeti olmakla iftihar etmek isterken onun gözünün ucuyla bile bir sitemli bakışına muhatap olmayı hiç istemem. Eğer meclisine gidebilirsem bir hediye götürmüş olmak için bu kitabı yazdım. Eli boş gidilmez, "Elimden gelen budur, bunu getirdim" demek isterim.
- Peygamber sevgisinin çok kişiye ulaşmasının anlamı ne?
- Bu çağın en büyük imani ve inanç problerimden birisi peygamberimizin hayatını iyi özümseyememiş olmamızdır. Onun hayatından örnek alacağımız pek çok sahne var. Bunları öğrendiğimizde biz daha iyi, müspet, gayretli, profesyonel insanlar olacağız. O her çağa şamil bir örnek.
- Herkesin kafasında farklı bir İslam anlayışı varken Efendimiz'in hayatı bu farklılıkları minimize mi ediyor?
- Şüphesiz Türkiye'deki İslamiyet'in bir kanadı Şamanizm'den getirilmiş adetlerle etiketlenmiş. Suudi Arabistan'daki Vahhabi düşüncesi başka etiketle, IŞİD, Boko Haram gibi örgütlerin İslam düşüncesi başka düşüncelerle etiketlenmiş. O zaman dünyadaki bütün Müslümanların tek tek "İslamiyet ne? Müslüman kim? Ben nerede duruyorum?" diye kendine sorması gerekiyor. Tam bu sorunun cevabı Kur'an merkezli hayattır ve o da Hz. Peygamber'in hayatıdır. Bugünkü insanlığın en önemsediği şey profesyonelliktir. Bana göre Hz. Peygamber çok profesyoneldi. Ama Müslüman dünyaya baktığınız zaman başka ülkelere göre daha geride olduğumuzu görüyoruz. İnsanın gayret etmesi, yaptığı işi iyi yapması kulluğunun en önemli parçasıdır.
- Kitap 99.999 kelimeden oluşuyor. 100 bininci kelimeniz nedir?
- Salavat...
16 TÜRK DEVLETİ KOSTÜMÜ HOŞUMA GİTTİ
- Cumhurbaşkanlığındaki 16 Türk devletini sembolize eden kostüm seremonisi sosyal medyada filan çok eleştirildi. Tarihe ilgi duyan bir yazar olarak siz nasıl buldunuz?
- Hoşuma gitti. Roma'da, devlet töreni ile sayın Cumhurbaşkanımızın karşılandığı bir ziyarette bulunmuştum. Gladyatörlerden en son Romalı askere kadar boylu poslu adamlar devleti temsil edecek şekilde geleneksel kıyafetleri ile ihtiram nöbetinde duruyorlardı ve çok görkemli bir sahneydi. Etkilenmiştim. Keza İngiltere'nin de atlı birlikleri var. O halde Türkiye kendi geçmişindeki bu zenginlikleri göstermekten niye çekinsin? Pek yakıştı doğrusu.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.