Keskin cümleler kuran biri değilim
Öykü Karayel'in tiyatro sahnesinde keşfedilmesi ve ardından dizi sektörüne girişi hızlı oldu. Basamakları ikişer ikişer tırmanan Karayel, bugünlerde Kara Para Aşk kadrosuna dahil oldu. Karayel ile, onu bugünlere getiren süreci, dizi sektörünün hayatında yarattığı değişimleri ve hakkında bilinmeyenleri konuştuk
- Neden röportaj vermek büyük sıkıntı sizin için?
- Sadece röportaj sırasında değil. Normal hayatta da fazla konuşmak sıkıntı veriyor bana. Çocukken de bu böyleydi. Annemlerle kavga ederdik, küserdik. Hep mektup yazardım. Gece yatarken yastıklarının altına yazdığımız mektupları saklardık. Ezgi'yle ben geçen annemlerdiydik, annem bir yığın mektup çıkardı.
- Mektuplara bakınca ne çıktı ortaya? En çok neden kavga ediyormuşsunuz?
- Şunu fark ettim; kavga ederken, annem ya da babam bana kızarken, onlara söyleyeceklerim içimde kalmış belli ki. O yüzden mektuplar hep şöyle başlıyor; Sen bana öyle dedin ama ben aslında böyle hissediyordum... Kavga anında söyleyince nasılsa anlamayacaklar diye yazıyordum. Mektup yazınca daha sakin bir anda okuyunca hak veriyorlardı.
- Anne ve babayla ilişkiyi mektup üzerinden oturtmak bir derece tamam ama hayat boyu kavga sırasında konuşmayan bir kadın... Bu sükunet ilişkilerde sorun yaratmıyor mu?
- Bazen yaratıyor ama... Ben de böyle biriyim. Artık bu iletişimi mektupla sürdürmüyorum ama o kriz anında konuşamıyorum. Anlatmak istediklerimi kriz sonrasına bırakıyorum çünkü o anlarda kilitleniyorum. Karşımdaki çatlama noktasına gelebiliyor...
- Nasıl bir mahallede geçti çocukluğunuz?
- Annem de babam da çalışıyordu, bir cici annemiz vardı, o geliyordu bize bakmaya. Biz Ezgi'yle aynı yaşta olmanın avantajıyla arkadaşa ihtiyaç duymadık. Birbirimizle oynuyorduk. Bahçelievler'de sokakta oynama şansımız yoktu, evdeydik... Babaannem Fındıkzade'de otururdu. Onun evine gittiğimizde tüm çocuklar mahallede, sokakta oyun oynardı ve kapılarının önüne kilim sererlerdi. Onlara özenip, apartmandaki dairemizin önüne kilim serip, oturmuşluğumuz var, Oyuncaklarımızı onun üzerine serip oynardık. Kuzey Güney başladığında Ezgi'yle birlikte kendi evimize geçtik. Galata'da oturuyoruz ve orası tam bir mahalle. Sokaktan eskici, bozacı, mısırcı geçiyor. Ses var, hareket var. Özlediğimiz o mahalle hayatını yıllar sonra bulduk, çok mutluyuz.
- Çemberlitaş Kız Lisesi'nde okumuşsunuz... Neden bir kız lisesi?
- Biz hiç istemedik kız lisesinde olmayı. Ama okulun üniversite için ek puanı yüksekti o yüzden oraya gönderildik. Orada okumak bir yandan çok güzeldi çünkü Sultanahmet, Çemberlitaş, Cağaloğlu gibi güzel bir çevrede okuduk. Sürekli oralarda gezme şansım oldu. Sürekli civardaki müzelere giderdim.
- Kız liseli olmaktan biraz söz eder misiniz...
- Gelişen bir kadın için rahat bir ortam. Sadece ortamda kadınlar olduğu için birçok konuda daha rahat hareket edebiliyorduk. "Öpüştüm, hamile mi kaldım?" haberlerine gülerdik... Popülasyonu karma bir okul değildi. Daha çok muhafazakar ailelerin tercih ettiği bir okuldu. Birkaç arkadaş denk geldik ve onlarla çok güzel geçti lise hayatım.
EN SON HABERLER
- 1 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 2 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 3 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut
- 4 Bu turun farkı kadınlar
- 5 Sessiz lüksün sembolü
- 6 Düşünceleriniz hayatınızı yönlendiriyor
- 7 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 8 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 9 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 10 Moda, kadın sporcuların peşinde