Pazar 26.04.2015

Türkçeyi Kemal Sunal filmlerinden öğrendim

Sesi güzel. Çok yakışıklı. Yemek de yapıyor... Son dönemde sık sık karşımıza çıkan müzisyen Allen Hulsey hakkında başka ne biliyorsunuz? Oysa ki bu üç cümlenin ötesindeki Hulsey'yi tanıdıkça daha çok seveceksiniz

İlk kez üç yıl kadar önce bir partide rastlıyorum kendisine. Kapıdan içeri giriyor, dans etmeye başlıyor. Yakışıklılığı, uzun boyu, deri ceketiyle dikkat çekmesi uzun sürmüyor. Tanımayanlar tanıyanlara soruyor: "Kim bu adam?" Bir yıl sonra aynı mekanda yine görüyorum kendisini, ama bu kez elinde gitarıyla sahnede. Yine fısıldaşmalar bitmiyor: "Kimmiş, yabancı mıymış?" Sonradan yavaş yavaş öğrenmeye başlıyoruz. Amerikalı bir müzisyen olduğunu, iyi Türkçe bildiğini, iyi yemek yaptığını... Son birkaç aydır ise önce Atv'de yayınlanan Elin Oğlu programıyla ardından da Morini adlı restoranda 15 günde bir çarşamba akşamları gerçekleştirdiği performansla gündemde Allen Hulsey. Hayranlarının sayısı giderek artıyor. Biz de başından kovboy şapkası, boynundan kolyesi eksik olmayan Hulsey ile buluşup, onu daha yakından tanımaya karar veriyoruz.
- Türkiye'ye ilk ne zaman geldiniz?
-Yedi yaşımdayken babamın işi nedeniyle sekiz ay kadar Ankara'da kaldım.
- O döneme ait zihninizde kalan anı var mı?
- Babama "Ben şimdi buradan çıksam, 10 blok yürüsem evimize varabilir miyim?" diye sorduğumu hatırlıyorum. O da "Bilmem, dene istersen" derdi. Beş kilometrelik bir mesafe bahsettiğim... Farklı ülkeler gibi kavramları henüz algılayamıyordum o yaşlarda.
- ABD'ye geri döndükten sonra neler yaptınız?
- Bir yıl kadar bir çiftlikte kaldım. Lise yıllarım Almanya'da geçti. Sonra Boston'a gidip Berklee'de caz beste ve müzik ticareti okudum. Ardından da New York'ta yaşamaya başladım.
- Müzik ticareti demişken bu konuda hayli planlı olduğunuzu duymuştum.
- Her alanda planlı olmak gerektiğini düşünüyorum. Kimi insanda hayal var, kimi insanda ise plan. Planlama olunca daha güzel yürüyor işler.
- O plana Türkiye ne zaman tekrar dahil oldu?
- Aslında planlamamıştım. Tatil amaçlı geldim, dönemedim, iki buçuk sene oldu.
- Neden dönemediniz?
- Sekiz yıldır New York'taydım. Bir şeylere alışınca, o şeyler sıkıcı olmaya başlıyor. Değişiklik gerekiyor. Yeni bir hava, yeni bir kültür, yeni bir macera istedim. Zaten hep yenilikler peşindeyim.
- Pedagoji eğitimi de aldınız değil mi?
- Evet, ama çok kapsamlı değil. Çocukların erken dönemdeki psikolojisi üzerine eğitim gördüm. Kimliğimiz, egomuz üç yaşından önce oluşuyor. Üç yaşından sonra 'ben' demeye başlıyoruz. O dönemdeki çocuklarla çalışmayı tercih ediyorum çünkü onlara özgüven, müzik merakı, sevgi aşılamak istiyorum.
- İstanbul'da da çocuklarla çalışmalarınız var mı?
- Sizin yanınızdan ayrıldıktan sonra Çapa'ya gideceğim, hastaneye. Çoksev'in (Çocuk Kanserleri Sevgi ve Dayanışma Derneği) çalışmaları kapsamında hastanedeki çocuklara şarkılar söylüyorum. Bazen birlikte gitarları boyayıp bağışlıyoruz.
- Yaptığınız çok güzel bir davranış...
- Bazen hastaneler karanlık bir yer olarak görülebilir. Hastalıklar, kimi zaman umutsuzluk... Ben oraya sadece bir umut ışığı, bir parça mutluluk getirmeye çalışıyorum. Derdim o.
ORTA SAHAYI SEVİYOR UM
- Yemek yapmakta da iyi olduğunuzu duyduk.
- Yemek yapmayı seviyorum ama eğitimini almadım. İki-üç yaşındayken anneme, anneanneme yardım ederek başladım.
-15 günde bir çarşamba akşamları Morini'de sahneye çıkıyorsunuz. Nasıl gidiyor?
- Morini'yi ilk kez New York'ta tanıdım. Orada da çalmıştım hatta. Buraya gelince çok şaşırdım, havası ve tarzı New York'takiyle neredeyse aynı. İlk kez Sevgililer Günü'nde İlhem'le (caz müzisyeni) birlikte performans sergiledik. Çok eğlendik.
- Repertuvarınız rock şarkılar ağırlıklı mı?
- Başta akustik çalıyorum. Beatles, Cat Stevens şarkıları, bazı slow Türkçe parçalar. İkinci sette Türkçe şarkılar ağırlıklı oluyor. Erkin Koray, Cem Karaca gibi müzisyenlerin klasik şarkılarını yaptığım düzenlemelerle çalıyoruz.
- Siz müzik yapıyorsunuz ama insanlar bir yandan yemek yiyor. Konsantrasyon bozucu bir durum değil mi?
- Bazı müzisyenler istiyor ki herkes bana baksın, tüm odak noktası ben olayım. Kimse konuşmasın, otursun, sadece alkışlasın. Benim öyle bir derdim yok. İnsanlar gelmiş güzel bir gece geçirmek istiyor. Arkadaşıyla, eşiyle oturanlar var. Hatta iş toplatısı bile olabilir. Benim görevim o gecenin güzel geçmesi sağlamak bile değil, buna destek olmak. Amacım ne geride ne de önde durmak. Ben orta saha oynamayı severim. Pas atayım, onlar da arada bir gaza gelsin, eşlik etsin.
- Albüm projesi var mı?
- Beş tane hazır Türkçe şarkım var. Çıkartmak için bekliyorum. Bu arada mayıs başında Cihangir'de bir de kafe açacağım.
- Hayran sayınız sürekli artıyor. Şöhretle aranız nasıl?
- Ben şöhret kelimesini bugüne kadar hiç algılayamadım. Hayran değil, arkadaş olarak görüyorum beni sevenleri. Her gün yeni arkadaşlar edindiğimi düşünüyorum.
- Türkçeyi nasıl öğrendiniz?
- Türkçe okumam yazmam yok, onu geliştirmeye çalışıyorum. Eski Türk Sanat Müziği parçaları dinliyor, şiirler okuyorum.
- Atv'de yayınlanan Elin Oğlu programıyla da dikkat çektiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz, buralı mı yoksa elin oğlu mu?
- Ben kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Ben dünya vatandaşıyım. Önemli olan iletişim. Müzik, yemek ve çocuklar evrensel konular. Öğretmenlik, müzisyenlik hep iletişim için yaptığım şeyler. Bunlar uluslararası diller.
- Kemal Sunal'a olan sevginizin kaynağı nedir?
- Türkçeyi nereden öğrendin sorusuna hep Kemal Sunal yanıtını veriyorum. Çünkü onun filmlerinde kız kaçırma, mafya, kayınpeder, okul, ne ararsan var. Türk kültürünün komik bir özeti. O tarz mizahı da severim. Kendini aşağılayarak, salağı oynayarak... Kendimi de öyle görüyorum.

AŞK MEVSİMLER GİBİ...

- İkili ilişkilerde aradığınız nedir?
- Ben huzur arıyorum. Ama bazen karşındaki kişi kendi kimliğine statü kazandıracak, özgüven eksikliğini kapatacak ilişkiler arıyor olabilir. Zaten hayatta kimi çağırıyorsan, kime gel diyorsan onu buluyorsun. Ayrıca aşk sadece mutluluk değil, onun acısı da var. Mevsimler gibi aynı; baharı da var, sonbaharı da. İkisini de yaşamak lazım. Kimisi bundan kaçmaya çalışır. "Aşkın mutluluğunu, sevincini istiyorum" der. O zaman da güler ama yüzde 100 gülemez, ağlar ama yüzde 100 ağlayamaz. Ben böyle bir yolu takip etmiyorum. Aşkın acısını da sevincini de yaşamak istiyorum.
- Uzun süreli ilişkiler mi tercih ediyorsunuz?
- Çok uzun süreli ilişki yaşamadım. En uzunu iki buçuk sene sürdü. İsterdim ama aradığımı da söyleyemem. Benim için öncelik müzik. Kıskançlık gibi durumlar işlerimi aksatabiliyor.
- Halbuki Türk kadınları hiç kıskanç değildir!
- Evet, tabii, ben de fark ettim! Kıskançlık, özgüven eksikliği, "Ona mı baktın?", "Şunu mu yaptın?", "Aldatacak mısın?" derken bunları çağırıyor, olmasını sağlıyorsun. Hasta olacağım derseniz hasta olursunuz, onun gibi... "Ayrılacak mıyız?", "Sevmiyor musun beni" dersen tabii ki o ilişki bir yere gitmez.
- Hiç aldattınız mı?
- Çok ciddi ve uzun olmayan bir ilişkide evet, aldattım. Ama sadık ve iyi biri olduğumu düşünüyorum. Şu anda ilişki aradığım bir dönemde değilim. Ama bazen aramazken de önünüze çıkabiliyor biri.
HALİL CİBRAN VE 'VERMEK' ÜZERİNE...
Allen Hulsey, yardım projelerinde isminin arka planda kalmasını tercih ediyor. Bu konuyu sorduğumda Lübnanlı filozof, şair Halil Cibran'ın Vermek adlı şiirini anımsatıyor. Aklında kaldığı kadarıyla Vermek'ten alıntı yapıyor: "Sevinçle verenler vardır ve o sevinç onların ödülüdür./ Acıyla verenler de vardır ve o acı onları arındırır./ Verenler; verme acısını bilmeden, sevinç aramadan, erdem kaygısına düşmeden verenler vardır bir de; şu vadideki mersin ağacının kokusunu havaya saçması gibi verirler..." Şiirini bitirdiğinde "Peki siz neden veriyorsunuz?" diye soruyorum, yanıt veriyor: "Hastaneye gittiğimde 500-600 kişi ile göz teması kuruyorum, Karşılarında bir kovboy var. Gülümsüyorum, şarkılar çalıyorum, kırık Türkçemle bir şeyler söylüyorum. Çünkü orada gereken ilaç, gülmek ve sevgi. Hastaların iyileşme oranlarının ilerleyen yıllarda yüzde 90'lara gelmesini istiyorum ve bu hedefin küçük bir parçası olmak amacım."
DİBİ GÖRDÜM
- Parayla ilişkiniz nasıl?
- Zamanında bir karar verdim, "Bütün paramı müzikten kazanacağım" dedim. Herkes hayallerinin peşine düşmemek için bahaneler üretiyor. "İngilizce öğrenirdim ama zamanım yok" gibi. Hep ama ama... Bu sorumluluğu üstümüzden atmanın yolu. Ben hayatımdan amaları çıkardım.

- Hiç parasız kaldığınız oldu mu?
- Tabii, çok. 21-22 yaş arası bayağı aç kaldım. Bir kişi bana kazık attı, borcum vardı, evim yoktu. Çok zordu. Ama hepsi ders oldu. Dibe vurduktan sonra daha aşağı gidemeyeceğini anlıyorsun. Orayı bulmak güzel oluyor. Orayı bulduktan sonra hiçbir korkun kalmıyor, ne sistemden ne hayattan. "Dünya böyle bir yer" diyorsun, "Bundan sonra ancak yukarı gidebilirim."
- İstediğiniz hayatı mı yaşıyorsunuz?
- İngilizce'de bir söz vardır: Ne olmak istiyorsan osun.
- O huzuru yakaladınız mı peki?
- Huzur var mı, yok mu biliyorum. Ama kimliğim hiç değişmedi. Çocukluk resimlerime bakarsanız, aynıyım. O zaman da yine komik kolyeler takıyordum, kovboy şapkalarım vardı. Duruşum bile aynı. Konuşmam, el hareketlerim... Hayallerim, heveslerim var o yolda ilerliyorum, mutluyum

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.