Pazar 20.09.2015

Kaybettiklerimiz için bayram bir şanstır

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'ndan bayram mesajı: Bayram fedakarlık, fakiri görmek, ihtiyarın, annenin elini ayağını öpmektir. Ayrıca çorbasını paylaşmak, tanımadığına selam vermek, herkese tebessüm etmektir. Ama lafta değil hakikatten bunlar hissedilmeli

Bayramlar çoğu insan için tatile dönüştüğünden beri, bayram anıları da nostalji oldu. Kurban Bayramı yaklaşırken, unuttuklarımızı, büyüklerimizi hatırlayalım, onların ihtiyaç duydukları ilgiyi ve sevgiyi hatırlatalım istedik. Bu nedenle Darülaceze'de bir gün geçirdim. Yaşlı bir teyzenin dünyasına konuk oldum. Kalabalıklardan yalnızlığa dönüşünün hikayesini dinledim. Sonra programlarıyla milyonları ekran başına kilitleyen Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nu aradım. Bayramın tadından, geleneklerimizden, görevlerimizden söz ettik. Hatipoğlu, "Bayram, insanın başkasının yerine kendisini koymadır, fakiri görmesidir. İhtiyarın elini öpmesidir, annesinin elini ayağını öpmesidir. Çorbasını paylaşmaktır, tanımadığına selam vermektir. Herkese tebessüm etmektir" dedi. O anlattıkça aklımda, "Acaba bütün bunları yapabiliyor muyuz? Birbirimizden bu kadar kopuşumuzun nedeni geçmişi unutmak mı?" diye geçirdim.
- Hocam, önümüzde bir bayram daha var. Bayramlar iyi ve güzel şeylede vesiledir, neler söyleyeceksiniz?
- Kurban Bayramı'nın iki merkezi var. Birisi Mekke Medine Haremeyn; Hacca gidenler için bu böyle. İkincisi de, kendi evlerinde yani bizim gibi olanlar için. Kur'an-ı Kerim, hacla ilgili kurbanları anlatır. İbrahim Aleyhisselamdan başlayan o büyük muhteşem yürüyüşü anlatır. Bize de onların hatırası kalır; ibadete dönüşmüş hali sorumluluk olarak gelmiştir. Mekke ve Medine'ye gidemeyenler için kendi memleketlerinde, Mekke ve Medine'de yapılan ibadetin bir benzerini kendi iç alemlerinde, ülkelerinde yaşamalarını ister.

DÜNYADAN NASİBİNİ UNUTMA
- Toplum hızla değişiyor. Bu değişim bayram kutlamalarını da değiştiriyor. Siz ne dersiniz?
- Biz değiştik gibi görünüyor. Bayram, çocuklar için yine bayramdır. Yine ayakkabı giyiyorlar, yine terlik giyiyorlar. Eskiden de mutlaka tatillere gidiliyordu. Ama bugünkü gibi beş yıldızlı otele ya da İtalya'ya değil, köylerine gidiyorlardı. O günkü tatil imkanı da oydu. Çok değişen bir şey yok aslında. Bizim bakış açımız değişti biraz. Ama tabii insanlarda dünyevileşme çoğaldıkça, dinini kendine uydurma hareketi de başladı. Ne dinden, ne yardan, ne serden, ne de yaşama isteğimizden vazgeçiyoruz. Dengeleri bilmeli bence. Dinden vazgeçme zaten olmaz. Din, hayattan vazgeçmeyi de gerektirmiyor zaten. Ama hayatı kontrol etmeyi, edepleştirmeyi gerektiriyor. İkisinin de hakkını vermek gerekir. Kur'an-ı Kerim'de bir ayeti kerimede, 'dünyadan nasibini unutma' diyor. İki tarafı da doğru yaşamamız lazım diye düşünüyorum. Bizim bayramlarda eskiden hissettiğimizi, şimdi evlatlarımız torunlarımız hissediyor. Ama önemli olan şu; bizim duyarlılığımızı, hassasiyetimizi unutmamamız gerekiyor.
- Bu hassasiyet ve duyarlılıklar nelerdir?
- Eskiden Kurban Bayramı'nda dedemiz babamız camiden gelecek, bize harçlık verecek diye beklerdik. Bir hayvan kesilecek onun etini yiyeceğiz... Bayramlaşmaya gideceğiz, kapıları çalıp şeker toplayacağız, böyle bilirdik. Fedakarlık, kendini başkasına feda etme duyguları yoktu bizde. Çocuk dünyamızda vardır ama dinden kaynaklanan bir duyarlılıktan çok çocuk olmanın masumiyetin verdiği bir duyarlılıktan kaynaklanıyordu. Ama şu anda dinden kaynaklanan hassasiyetlerimiz var. İbrahim Aleyhisselam gibi dik durmak, İsmail gibi teslim olmak, iç ve dış alemdeki putları kırmak, Mekke ve Medine'de tüm Müslümanların tek yürek olması... Olması gereken bunlar. Ama öyle mi; şu anda Mekke ve Medine de tek yürek mi acaba? Bütün Hac'dakiler, dünya Müslümanları tek yürek mi? Dünya Müslümanları şu anda esenlikte, selamette mi yoksa yine kavgalar, gürültüler, kaoslar, kafa koparmalar mı... Bunların dinde, hangi yerde yeri olabilir. Büyüdükçe bunları konuşmaya başladık.

BAYRAM FEDAKARLIKTIR
- Darülaceze'ye gittik, sakinleri, "Bayram gönül almadır" dedi. Siz ne dersiniz?
- Bayram fedakarlıktır, başkasını düşünmektir. Ama lafta değil hakikatten bu hissedilmelidir. Başkasının yerine kendisini koymadır, fakiri görmesidir, ihtiyarın elini öpmesi, annesinin elini ayağını öpmesidir. Ayrıca çorbasını paylaşmak, tanımadığına selam vermektir. Herkese tebessüm etmektir. Hz. Ali diyor ki peygamberimize, "Ben imkanı olan bir insan değilim, zenginler gibi sadaka zekat veremiyoruz." Sahabenin zenginleri bir de durumu iyi olmayanları vardı. Çok zenginler vardı. Bunlar her türlü maddi yardımı yapıyorlardı. Hz. Ali yapamadığı için üzülüyordu. Hz. Peygamber de, "Gördüğüne gülümse" diyor. O da bir sadakadır. Yerdeki taşı kaldır sadakadır, güzel söz söyle sadakadır. Ki güzel söz çok önemli. Ki günümüzde çok muhtacız güzel söze. Güzel sözü yaygınlaştırmak gerekiyor. En güzel söz selamdır, "Selamünaleyküm" demektir.
- Genç kuşakla büyükler arasındaki bağ giderek kopuyor gibi.
- Bu noktada yetişme tarzı çok önemli. Küçüklüğünden beri aileden kopmuş biri, anne babayı daha zor hatırlar. Ama küçüklüğünden beri anne baba sıcaklığını gören bir insan, anne babayı hatırlar. Evlilikten sonra yepyeni bir dünya çıkıyor; hanımımız oluyor, çocuklarımız oluyor. O küçük aileden, büyük aileyi unutuyoruz. Babamızı annemizi ihmal ediyoruz. Aslında çocuklarımızı gördüğümüzde anne babayı daha çok hatırlamak gerekiyor. Bence sadece bayramlar veya belli günlerde değil, anne baba her zaman hayatın en önemli öğesi olarak kalmalı. Çocuklarınız, eşiniz, işiniz olabilir; çok yoğun da olabilirsiniz ama eğer aynı şehirdeyseniz baba ve anneyi aramamanın hiçbir mazereti olamaz. "Babası ve annesi yaşadığı halde onlara hizmet edip de cenneti kazanamayana yazıklar olsun" diyor peygamber. Hatta, "Babası annesi sağ iken yanına alıp onlara iyi bakamadığı için cehenneme girenin burnu sürünsün; yazıklar olsun ona" diyor. Annesine babasına iyilik yapmayan başkasının anne ve babasına iyilik yapmaz. Ölçü bu yani. Fakat babasını annesini seven, onları kaybettiğinde aynı yaşıtları öldüğünde sürekli onlara karşı yakınlık hisseder; ellerini, ayaklarını öper. Annem ve babam yok benim ama Ankara'da fırsat bulursam haftada bir gün mutlaka değişik kurumlarla görüşüp, çok yaşlı olan bir teyzenin veya amcanın evine hanımla beraber gideriz. İhtiyacını karşılarım, elini öperim, duasını alırım, ümit veririm ona. Sevinir beni görünce. Birinin hatırladığını görür, o anda kalabalık toplanır falan.
- Hayatın hızı herkesi zorluyor. Bu da ilişkileri etkiliyor. Dengeyi nasıl sağlayacağız?
Evet, hayatın getirmiş olduğu değişimler var. Siz kendiniz sabit kalmak isteniz de çocuklarınızdan ve ailenizden dolayı sabit kalamıyorsunuz. Komşunuz, çevreniz, televizyon, sosyal medya, internet sizi etkiliyor. Bir insan bir dağ başına çıkıp tesbihat çekmek isteyebilir. İslam'ın kabul etmediği ruhbanlık vardır; tamamen kendini Allah'a adamak, dünyadan hizmetten el etek çekmek. Bazen hepimizin içinden bu duygular geçer. Bazen kendi kendime derim ki: 'Bütün dünyadan her şeyden soyutlanayım; televizyonlardan, gazetelerden, konferanslardan... Koltuğumun altına kitabımı alayım, Mekke ve Medine'de bir köyde oturup ibadet yapıp, herkesle irtibatımı koparayım. Ömrümün son kalan bölümünde de nefsimin istediği manevi şeyleri yapayım." Ama yapamıyorsun bunu. Çevreden, dünyadan kopmak mümkün değil. Bunlar normal düşüncelerdir. Dünyevileşmek de normaldir. Ama önemli olan ipi kaptırmamak, dengeyi sağlamak. İnisiyatif sizin elinizde olmalıdır. Bunun en önemli yolu Allah'la olan irtibatınızın sık sık sağlamasını yapmanız lazım; kalbinizi elinize alıp bakacaksınız; temiz mi değil mi, kirlendi mi kirlenmedi mi, düzgün mü değil mi? Allah'ın rahmeti burada var mı yok mu?
BENİM BAYRAMLARIM
İki dedem de, babam da müftüydü. Bayram namazına Diyarbakır müftüsü olan dedem götürürdü. Bayram sabahı elbisemizi, ayakkabımızı giyerdik. Büyük avlusu olan bir evdi. Mahallenin bütün çocukları gelip, kapıya dikilirdi. Dedemin eskiden yelekli elbisesi vardı; cepleri para doluydu. Gelen her çocuk elini öper, para alırdı. Altı-yedi yaşındayız, hayal meyal hatırlıyorum; çocuklar gittikten sonra dedem sırtına alıp, avlu içinde bizi gezdirirdi. Bayramda bunu özel yapardı ki, bayram şuurumuz bayram özlemimiz hep diri kalsın. Bayramı milletler bu geleneklerle emirlerle yaşarlar. Bunları çıkardığınız zaman hayat sönük kalır. Çocuklarımıza bunu hissettirmeliyiz. Ama sadece çocuklarımıza değil. Ümmetin çocuklarını da önemsemek, merhamet etmek... Ama bunlar azalıyor, içe kapanıyoruz. En üzüldüğüm bu. İslam içe kapanmayı değil her tarafa uzanmayı emrediyor. Ankara'da olursam, mutlaka kurbandan önceki gün annemin mezarını ziyaret ederim. Daha önceki dönemlerde, büyüklere ait mezarları ziyaret ederdik. Ankara'da Hacı Bayram, Abdülhakim Arvasi'yi ziyaret ederim. İstanbul'da olsaydım Eyüp Sultan'ı ziyaret ederdim. Kurban Bayramı'nda kurbanlıklarımızı hazırlar, kestiririz, dağıtırız. Misafirlerimiz gelirse karşılarız. Aile içinde bir araya geliriz. Babam Medine Mezarlığı'nda yatıyor. Hac dönüşünde Medine Havalimanı'nda vefat etti. Orada gömüldü. O zaman Diyanet'te fetva başkanıydı. Eski İzmir Müftüsü'ydü de rahmetli. Mezarı şimdi Hz. Osman'ın yakınlarında. Her sene gidiyorum. Peygamberimizi, sahabeyi, sonra da babamı ziyaret edip dönüyorum.
ÇOCUKLUĞUMUZUN SAFİYETİ
- Bayramlar bizim için nelere fırsat olabilir?
- Kaybettiklerimizi tekrar bulabilmek için bayram şanstır diye düşünüyorum. Bu ibadet anlamında da olabilir sosyalleşme anlamında da, başkalarını düşünme anlamında da olabilir. Yine fedakarlık ve kendimizle hesaplaşma manasında olabilir. Çocukluğumuzun safiyetiyle bugünkü hoyratlığımız arasındaki farkı görmek için bir şans olabilir. Özlem için iyidir. Neyi özlüyoruz; sofrada annemiz vardı, babamız vardı. Annemiz çay yapıyor, babamız oturuyordu. Biz küçüktük, günahımız azdı. Kalbimiz temizdi, herkese iyi düşünüyorduk. Şimdi birden bire her şey kayboldu, sofra devrildi gitti. Anneler babalar terk ettiler, ayrı aleme gittiler. Bütün kararlar bize kaldı. Ben 60 yaşındayım şimdi. Keşke babam sağ olsaydı da, vereceğim önemli kararları ona sorsaydım. Keşke annem sağ olsaydı vereceğim önemli kararları ona sorsaydım. Bunlar önemli şeyler. 80 yaşında da olsanız siz sizsiniz, baba babadır.
HERKES BİRBİRİNİ İZLİYOR
Teknoloji, hayat şartları, bencillik, egoizm kin nefret duyguları... Herkes herkesin cebine bakıyor. Kendileriyle uğraşacaklarına insanlar birbirleriyle uğraşıyor. Kendi günahını göreceğine başkasının günahına göz dikiyor. Bir hazımsızlık var; 'Bunu yapayım, bunu da yapayım. Onun perdesi güzel benim evin perdesi kötü' diyor. Cenabı Allah'ın bir takdiri, insanın gayretinin bir karşılığı vardır. Kimine az kimine çok verir, kiminin vücudu sağlıklı kiminin hastalıklıdır. Bu bir imtihandır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.