Pazar 06.12.2015

Sonsuza kadar genç...

Cuma akşamlarının en büyük eğlencesiydi. Salonda basketbol maçı... Mutfak taburelerini ters çevirip koydun mu salonun iki ucuna, al sana bel hizasında da olsa birer basket potası... Saat 18.00 gibi TRT'de gençlik programı başlardı. TV'de Big In Japan, Self Control, Rock Me Amadeus çalarken, elimde mavi sünger bir top başlardım maça, salonda bir aşağı bir yukarı... "Drazan Petroviç çok uzaklardan bir üçlük... Hücum sırası İspanyollar'da. Top şimdi San Epifanio'da..." En zoru da skoru akılda tutmaktı. Larry Bird'ü seyrettim ben. Magic Johnson'ı, Kareem Abdul-Jabbar'ı... Sabonis'i gördü bu gözler, Sovyet formasıyla hem de... Gelmiş geçmiş en büyük atlet Michael Jordan'ın, Malone- Stockton biraderlerin parmağından şampiyonluk yüzüğünü çalışını izledi. 87'de, komşunun Avrupa şampiyonu olup tarih yazmasına tanıklık etti. Biz akranlar için üç İngilizce aksanı vardı: Amerikan İngilizcesi, İngiliz İngilizcesi ve Murat Murathanoğlu İngilizcesi. Sonraki yıllarda da büyük yıldızlar geldi. Basketbol, birkaç soğuk salona sıkışmaktan çıktı, kitlelere ulaştı. Televizyon yayınları sıklaştı. Kulaklar Murathanoğlu İngilizcesi'ne alıştı. Türkiye baskette çağ atladı. Ama Drazan'ın, Kareem'in, Larry'nin ve tabii Jordan'ın yerini hiç kimse dolduramadı, o günlerin yerini hiçbir şey alamadı.
BİRKAÇ KUŞAĞIN MICHAEL JORDAN'I

NBA'de geçen 20 yılın ardından basketbola veda kararı alan Kobe Bryant da işte bu yüzden çok önemli, çok anlamlı. Zira o, bir kaç kuşağın Michael Jordan'ıydı. "Ekselansları"nın takriben 80'lerde doğanlar için yürüttüğü misyonu yüklendi Kobe. Jordan ve diğer efsaneleri ıskalamış nesillere, bu oyunu sevdiren adamdı. Hırsı, iradenin gücünü, büyük düşünmeyi, yetenekle yetinmeyip gelişmeyi, meydan okumanın utanılacak bir şey olmadığını öğreten bir adam... Kobe'nin havada yürüyerek attığı turnikeleri, kader değiştiren son saniye üçlüklerini, bir maça sığdırdığı 81 sayıyı, üç çeyrekte 62 sayı ile tek başına Dallas'tan çok sayı attığı maçı seyreden kimbilir kaç genç, doğum gününde babasından bir basketbol topu istedi. Birebirde 'fizik kuralları'na meydan okurdu Kobe. Kendinden 31 santim uzun Yao Ming'in üzerinden vurduğu smacı izleyen kimbilir kaç çocuk basketbola meyletti. Bugün parkeleri ağlatan kim bilir kaç ünlü oyuncunun rol modeli oldu, kim bilir kaç yeni kuşak basket yazarına ilham verdi. Şanslıydı o nesiller. Artık tabureden potalara, sünger toplara muhtaç değillerdi. İki yıl önce aşil tendonundan sakatlandı Kobe. Parkelerin son "yarı-tanrı"sı tıpkı Truva'daki Achilles gibi en zayıf yerinden vurulmuştu. Hiç gelmeyecek sandığımız, kafamızı çevirdiğimiz o kaçınılmaz sonu daha da hızlandırdı sakatlığı. Ve birkaç gün önce "Ayrılık vakti" dedi. Zamana o bile direnememişti. Ama direnmek değil, zamanın tadını çıkarmak gerek bazen de... O 'zaman' sayesinde değil mi ki hem Maradona'yı hem de Messi'yi, hem Carl Lewis'i hem de Usain Bolt'u, hem Drazan Petroviç'i hem de Sabonis'i gördü bu gözler? Cuma akşamları salondaki maçlara bazen Alphaville'den Forever Young eşlik ederdi. Michael Jordan'la Kobe'yi aynı parkede gördü bu gözler. Bir fani daha başka nasıl "sonsuza denk genç" kalabilir ki?

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.