Pazar 17.01.2016
Son Güncelleme: Pazar 17.01.2016

İmparatorluk geleneğinden gelmeseydik bu sarsıntılara dayanamazdık

Erhan Afyoncu son dönemde İslam coğrafyasında yükselen mezhepçilik, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğü tarihçi gözüyle değerlendirdi. Afyoncu, "Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde Türkiye'deki terör olaylarının yarısı meydana gelseydi iç savaş çıkardı. Biz İslami kimliğimiz ve imparatorluk geleneğimizle bu felaketten uzak durduk" diyor

Tarihçi geçmiş olayları, kurumları, insanları ve düşünceleri incelemekle kalmaz, bu bilgiler ışığında günümüzde yaşanan olaylara da bu tecrübe doğrultusunda ışık tutar. Mezhep ve ırkçılık fitnesinin yeniden uyandığı bu coğrafyada geçmiş tecrübelere ve tarihçilerin bilgi birikimine çok fazla ihtiyacımız var. Son dönemde İslam coğrafyasında giderek yükselen Batı desteğiyle giderek yükselen mezhepçilik, tekfircilik, ırkçılık ve hoşgörüsüzlük tarihçi gözüyle hiç değerlendirilmedi. Tarihte bu tür olaylar yaşandı mı? Müslümanlar bu sıkıntılardan nasıl kurtulabilir? Tarihçilerin, geçmiş tecrübelerden yola çıkarak bu konularda söyleyecekleri var mı? Aklımıza takılan tüm soruları son dönemde önemli tespitleri ile adını duyuran tarihçi Erhan Afyoncu'ya sorduk.
- Türkiye'de terörü perdeleyen ve her fırsatta 'katil devlet' vurgusu yapmaktan çekinmeyen bir kitle var. Bir tarihçi olarak bu bakış açısına ne diyeceksiniz?
- SSCB'nin yıkılmasından sonra bizdeki sosyalistler işsiz kaldılar ve her fırsatta ele geçiremedikleri devletten intikam almak için faaliyet gösteriyorlar. Ermeni meselesi gibi Türkiye'nin birçok milli meselesinde aynı isimlerin bildiriler yayınladığını görüyoruz. Barış kisvesi altına saklanılarak canlarını hiçe sayan güvenlik güçlerimiz karalanıyor. Türk ordusu terör operasyonu yaptığı yerlerde taş üstünde taş bırakmayarak o bölgelerde bir günde asayişi sağlayamaz mı? Çok rahat sağlar. Ancak halkın zarar görmemesi için kendi canlarını feda ederek adım adım asayişi sağlamaya çalışıyorlar. Niye bu fedakârlık görülmüyor?
- Tarihi belgelerde yer alan Kürdistan vurgusu, bölücü örgüt tarafından referans olarak gösteriliyor. Bu Kürdistan kelimesi ne anlama geliyor?
-
Osmanlı belgelerinde geçen Kürdistan ifadesini, tarihi altyapısına bakmadan siyasi amaçları için kullanmaya çalışıyorlar. Birleşik Krallığa bağlı İskoçya gibi bir model peşindeler ancak farkında olmadıkları İskoçya tarihi bir krallıktır ve 1707'de iki ülke parlamentolarının onayladıkları Birleşme Yasası ile birleşmişlerdir. Kürdistan isminin ise tarihte böyle idari bir geçmişi yok. Osmanlı döneminde Kürdistan, 19. yüzyıldaki kısa bir dönem hariç, idari değil coğrafi bir bölgenin adıydı ve bütün Güneydoğu Anadolu'yu içine almıyordu. Osmanlı'nın Kürdistan diye nitelendirdiği coğrafya Cizre, Bitlis, Hasankeyf, Siverek, Çemişgezek gibi genellikle bir kalesi olan aşiret beylerinin yönetimindeki bölgelerdir. Osmanlı döneminde Diyarbekir, Van, Urfa, Mardin gibi bölgeler merkezden gönderilen valiler tarafından yönetilmiştir. 1847 yılının aralık ayında Kürdistan Eyaleti kuruldu. Merkezi Ahlat olan bu eyalet Diyarbekir Eyaleti ile Muş, Van, Hakkâri sancakları ve Mardin, Cizre, Bohtan kazaları bir araya getirilerek oluşturulmuştu. Zamanla bu eyaletin sınırları değiştirildi. Kürdistan eyaletinin Osmanlı idari tarihindeki yeri yaklaşık 20 yıldır.
- İslam dünyası yüzyıllar sonra yine mezhep savaşlarının ortasında kaldı. Bu vahşeti sadece bir mezhep savaşı olarak görmek tarihsel gerçeklerle örtüşüyor mu?
- Mezhep savaşları din savaşlarından daha acı sonuçlar verir. Çünkü mezhep savaşları sadece ülkeler arasında olmaz. Birçok ülkede iç savaşa da sebep olur. Avrupa asırlarca bununla uğraştı. En dikkat edilmesi gereken meselelerden birisi bu durum. Avrupa'daki kadar şiddetli olmasa da mezhep savaşları İslam dünyasında da yaşandı. İslam dünyasında mezhep savaşlarının Avrupa'daki kadar yayılmamasının sebeplerinden biri Selçukluların İslam dünyasında önemli bir rol oynayarak Abbasi Hilafeti'ni Şiî Büveyhilerin baskısından kurtarmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun dünyaya yön veren gücü ve büyüklüğü de mezhep savaşlarını
kontrol altına alan bir unsur olmuştur.
UÇAK VURULDU, PUTİN'İN KARİZMASI ÇİZİLDİ

- Türkiye ve Rusya iki büyük imparatorluğun tarihsel mirasçısı. Geçtiğimiz ay uçak krizi ile başlayan gerilim yükselerek devam ediyor. Bu gerilimin tarihsel bir arka planı var mı?
- Türkler ve Ruslar son 350 yılın 250'sinde savaştılar. Başlangıçta Türkler üstünken Ruslar artan nüfusları ve Çar Petro gibi liderlerinin Rusya'yı geliştirmesiyle üstün konuma geçti. Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasında Rusya'nın önemli rolü oldu. Ancak bugünkü hadise tarihi arka plandan çok gelecekle alakalı bir husus. Rusya 1991'de SSCB'nin parçalanmasından sonra süper güç vasfını kaybetti. Ancak artan petrol fiyatları ve Putin'in demir yumruğuyla kendini toparladı. 2008'de Güney Osetya'yı Gürcistan'dan ayırarak eski yayılmacı politikasına döndü. Meydana gelen gelişmeler kendilerine güvenlerini artırdı. Ancak eski güçlerine bir daha ulaşma ihtimalleri yok. Rusya büyük bir devlet ama eskisi gibi dünyaya yön veren iki süper güçten birisi değil. Ancak tarihe saplanarak öyle hareket etmeye çalışıyor. Rus uçağının vurulması Rusya'nın ve Putin'in karizmasını çizdi. Putin, kendi ülkesindeki meseleleri ve petrol fiyatlarının düşmesinden meydana gelen ekonomik sıkıntıları gündemden düşürmek için Türkiye ile gerginliği artırıyor. Burada bu hadisenin son derece milliyetçi olan Rusların gururunu zedelediğini unutmamak lazım.
DİYARBAKIR'DA ASKERİN BIRAKTIĞI PARA BİR OSMANLI GELENEĞİ

- Diyarbakır'da görev yapan bir askerimizin terkedilmiş bir evden aldığı çay şekeri karşılığında bıraktığı not ve para ile ilgili haber nedeniyle okurlarımızdan duygu dolu mesajlar aldık. Bu not ve para ne anlama geliyor? Bunun tarihimizde sembolik bir anlamı var mı?
- Diyarbakır Sur'da canlarını vatan için feda ederek çarpışan kahraman güvenlik güçlerimiz atalarına uygun hareket ediyor. Asker ve polislerimiz operasyon sırasında kullandıkları çay ve şekerin parasını aldıkları yere fazlasıyla bırakmışlar. Bu durum Osmanlı döneminde sıkça karşılaştığımız bir durum. Osmanlı ordusu yüzlerce kilometre öteye yaptığı seferlerin büyük bir disiplin içerisinde olmasına büyük önem verirdi. Sefer güzergâhındaki halkın mal ve can emniyeti Osmanlı padişahının mesuliyetindeydi. Reaya, yani yönetilen insanlar padişaha Allah'ın bir emanetiydi ve bu anlayışa uygun hareket edilirdi. Kanunî Sultan Süleyman döneminde çıkılan seferlerde bir bağdan üzüm yiyen askerlerin, üzüm asmalarına parasını fazlasıyla bıraktıklarını biliyoruz. Zaten aksi bir davranış çok ağır bir şekilde cezalandırılırdı. 1695 yılındaki Avusturya seferi sırasında Sofya civarında ordu konaklarken dönemin padişahı II. Mustafa, tebdili kıyafetle askerleri denetlemiş ve izinsiz olarak bir bahçeden vişne yiyen askeri öldürtmüştü.
SİYASİ HADİSELER İRAN'IN İŞİNE YARADI

- Bir Şiî din adamı üzerinden dünyayı ayağa kaldıran İran, 400 bin Müslüman ölürken, milyonlarca insan mülteci durumuna düşerken Esed yönetimine destek verdi. İran'ın bu tutumunu nasıl değerlendirmek gerekir?
- İran dünyanın en eski medeniyetlerinden biri ve diplomasi konusunda çok mahir. İran'ı asırlarca Araplar ve Türkler yönetti. 642'de Hz. Ömer dönemindeki Nihavend Savaşı'ndan Şah Rıza Pehlevî Aralık 1925'te kendini şah ilân edene kadar bir-iki istisna haricinde İran'da İran asıllı hanedan yoktu. Ancak İran ülkesini kim yönetirse yönetsin kendi kimliğini muhafaza etmeyi başardı. İran, Osmanlı döneminde Avrupa'nın gözdesiydi. Şiî İran ile Hıristiyan Avrupa devletleri ve Papalık birçok kez Türkiye aleyhine ittifak kurdular. İran, bugün de tarihi devlet geleneğine göre ve çıkarları doğrultusunda hareket ediyor.
- Şimdi durum nedir?
- Son 25 yıldaki siyasi hadiseler İran'ın işine yaradı. İran'ın yayılacağı bir zemin oluştu. İran'ı dizginleyecek unsur Türklerdir. 78 milyonluk İran'da yaklaşık 30 milyon Türk yaşıyor. Birkaç milyon da İranlılaşmış Türk var. Ülkede İranlıların oranı ise yüzde 50 civarında. Ancak kuvvetli mezhep bağları milli kimliği bastırdığı için İran'da şimdiye kadar fazla sıkıntı yaşanmadı. Son 10-15 yılda ise İranlı Türkler arasında Türk kimliği yavaş yavaş ön plana çıktı. Bu ileride İran'ın en büyük sıkıntısı olacaktır.
HER ZAMAN TOPLUMSAL BARIŞI KORUDUK
- Yaşadığımız coğrafyada büyük bir kaos yaşanırken Türkiye toplumsal barışını büyük ölçüde korumayı başarıyor. Bunun tarihsel geçmişi ile bir ilişkisi var mı?
- Türkiye büyük bir imparatorluk geleneğinden geliyor. Hem bu devlet geleneğimiz hem de mensup olduğumuz dinimiz bu kadar terör baskısı altındayken toplumsal barışın korunmasını sağladı. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde Türkiye'deki terör olaylarının yarısı meydana gelseydi iç savaş çıkardı. Ancak biz hem İslami kimliğimiz hem de imparatorluk geleneğimizle bu felaketten uzak durduk. Türkiye din, mezhep ve etnik kimlik farkı gözetmeden vatandaşlık
bağı olan herkesin ülkesidir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.