Pazar 06.03.2016
Son Güncelleme: Cumartesi 05.03.2016

Bir uygarlığın kalbi ötekinin acısını anlamadığında çürür

Her gün bir acıya uyanıyoruz. Patlayan bombalar, terör olayları, ölümler, yanı başımızdaki binlerce insanın yaşamınını yitirmesine sebep olan savaş, mülteci krizi... Kaygı, korku, yaşanan acılar, hepimizi çok farklı şekilde etkiliyor. İnsanlığın içinde bulunduğu durum pek parlak değil. Peki neden böyle? Prof. Dr. Kemal Sayar'a göre "Dünyanın en büyük problemi merhamet ve empati eksikliği"
"Modernleşme sürecinde aklın sadece kendini kutsaması, kapitalist iktisadın sadece kârın maksimizasyonuna yönelmesi, insanın, insanla ilgili duyarlılıkların kaybedilmesine yol açtı" diyen Sayar: "Bir uygarlığın ne zaman kalbi çürür derseniz ötekinin acısını anlamadığı zaman derim. Aslında dünyayı daha yaşanabilir kılan, insanın insana duyduğu ihtiyaçtır, susuzluğudur, uzattığı el ve yardımlaşmadır"

Yönetmen Ingmar Bergman'a sormuşlar "Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulur?" diye. O da "Utançla" demiş. Goethe'nin de ölürken "Işık, daha fazla ışık" dediği söylenir. Kendini iflah olmaz bir iyimser olarak tanımlayan psikiyatr Prof. Dr. Kemal Sayar ise "Dünyayı merhametin kurtaracağını" düşünüyor. Eee dünyanın hali çok mu kötü derseniz, üçüncü dünya savaşının çıkma ihtimalinden bahsedilen, her gün ölümlere, acılara uyandığımız bir dünyada yaşadığımızı hatırlatmak isterim. Korkunun, kaygının hüküm sürdüğü, savaşlar, terör olaylarının yaşandığı bir zamanda karşı karşıya kaldığımız acılar epeydir, ruh halimizi, günlük hayatımızın ritmini bozdu. Bu durum bizim coğrafyada değil, dünyanın her yerinde böyle. Kötü olan, insanlığın bu gidişata çözüm bulamaması. Sanki insanlık bir yerlerde insanlığını yitirmiş gibi bir tablo var önümüzde. Prof. Dr. Kemal Sayar, Kapı Yayınları'ndan çıkan Kayıp Arkadaş kitabında, tam da yaşadığımız dönemin haleti ruhiyesini anlatıyor. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve bu yaşanan acılarla insanlık olarak nerelere savrulduğumuzu gösteriyor. Bir anlamda Sayar, hem dünyanın hem Türkiye'nin psikolojik röntgenini çekiyor. Durum pek parlak değil. Sayar psikolojinin ışığında durum tespiti yapmanın ötesinde çözüm de öneriyor. Çözümün yolu da merhametten geçiyor... Kemal Sayar ile bir akşamüstü buluştuk ve hem kitabını ama daha çok dünyanın gidişatını, toplumsal ruh halimizi konuştuk.
- Kitabınızın adı Kayıp Arkadaş. Kimdir bu kayıp arkadaşımız?
- Kayıp arkadaş bir metafor. Kitabın üst başlığı da 'düşman kayıp arkadaştır.' Dolayısıyla bizim için kayıp arkadaş, hepimizin bugün hasım bellediği ama yeterli bir sohbet yaptığımızda ve yeterince tanıdığımızda yarın arkadaşa dönüşebilecek kişidir.
- İnsanlık çok mu parçalı görünüyor size? Çünkü kitapta bu parçalı halden nasıl düze çıkar, bir bütün oluruz üzerine yazılar yer alıyor.
- Aslında son mülteci krizi bize dünyanın en büyük probleminin merhamet ve empati fakirliği olduğunu gösterdi. Bu krizle biz, bazı insanların nasıl yurtlarını, evlerini terk etmek zorunda kaldıklarını, nasıl vatansız bırakıldıklarını gördük. Dünyanın asude yaşayan kalan kısmının da nasıl bu insanların dertlerine bigane kalabildiğini bizatihi yaşayarak idrak ettik. Pek çok insan yanı başımızdaki savaşlarda hayatını kaybetti. Ama dünyanın global siyasetine yön veren ülkeler bu acılara karşı duyarsız kalabildiler. Onlar, sadece kendileri için olan önceliklerin peşine düştüler. Buna ben narsistik merhamet diyorum.
KASIRGA HERK ESİ ETKİLER
- Nedir bu narsistik merhamet?
- İnsanın sadece kendine benzeyenler için merhamet duyma hali. Kendi vatandaşları, dindaşları, kendi uygarlık çemberi içinde kalanlar için en iyisini isteme, fakat o çemberin dışında kalanları yok sayma, onların acılarına sırtını dönme hadisesidir. Bu çok önemli bir problem. Çünkü empatinin azalması dünyada daha büyük sürtüşmeleri ve çatışmaları beraberinde getiriyor.
- Buradan nasıl çıkarız?
- İnsanın insana muhtaç ve bağımlı olduğu bir dünya tasavvuruna ihtiyacımız var. Yani ben ötekinden ayrı değilim, biz olduğumuz için ben varım dediğimiz an, daha doğrusu bu felsefeye ulaşılabildiğimiz an düze çıkabiliriz. Çünkü mültecilere misafirperverlik hakkını çok görmezsek, belki başka insanların ıstırabı ve üzüntüsü pahasına dünyanın kalan kısmının iyi olamayacağını, bu kasırganın bütün dünyayı etkileyeceğini hissedersek, daha merhametli ve empatik toplumlar olmayı başarabileceğiz.
- Peki o merhameti, empati kurma yeteneğini nerede kaybetti insanlık?
- Kitaptaki yazıların birinin başlığı Kalbi Çürümüş Bir Uygarlık. Bu, ünlü şair Aime Cesaire'ın Batı uygarlığını tarif ederken kullandığı bir ifade. Bir uygarlığın ne zaman kalbi çürür derseniz ötekinin acısını anlamadığı zaman derim. Aslında dünyayı daha yaşanabilir kılan, insanın insana duyduğu ihtiyaçtır, susuzluğudur, uzattığı el ve yardımlaşmadır. Uygarlık tarihimiz boyunca dünyada zaman zaman büyük dayanışma örnekleri gösterildi. Fakat Batı modernitesiyle ilgili bir problem var. Bu modernleşme sürecinde aklın sadece kendini kutsaması, kapitalist iktisadın sadece kârın maksimizasyonuna yönelmesi insanın, insanla ilgili duyarlılıklarının kaybedilmesine yol açtı.
- İnsanın sadece tüketim aracı olarak görülmesi ve tüketim toplumları haline getirilmemizden mi bahsediyorsunuz?
- Evet, insanı bir tüketim aracı olarak görürseniz, ona sadece mal satmak istersiniz. Ya da insana tükettiği ölçüde kıymet verirseniz, onun tüketme kudreti kalmadığı zaman kolayca çöp sepetine atabilirsiniz. Bunun için günümüzde aşırı rasyonalizasyon insanın duygusal tarafının görülmemesine yol açmış durumda.
- Kapitalist Batı uygarlığının bu tavrı diğer toplumlar üzerinde nasıl etkili oldu?
- Beyin çok ilginç bir organ. Sağ beynimiz yaratılıcılıkla, uzaysal düşünmeyle, sezgilerle, merhametle yani bütün iyicil duygularla uğraşırken, sol beynimiz daha ziyade soyutlamayla, kelimelere dökmeyle, araçsal akılla, yani bir şeyi ölçüp biçmeyle, hesap kitap yapmayla meşgul. Batı uygarlığı, sol beyin fonksiyonlarını aşırı derecede abartırken, adeta sağ beyin fonksiyonlarını tamamen baskıladı. İnsanı, hesap yapan, sadece kârının ve çıkarının peşinde koşan bir 'homo ekonomicus' olarak tanımladı. Bu da insanın iç dünyasının muazzam biçimde yoksullaşmasını beraberinde getirdi.
- Yani biz, bir düşünme şekli dayatması ve onun yarattığı fakirleşmenin içinde mi yaşıyoruz?
- Evet! Sezginin, yardımlaşmanın, bir başka insan için fedakarlıkta bulunmanın kaybolduğu bir dünyada herkes, sadece kendi çıkarını maksimize etmenin peşinde koşuyor. Bu insanı giderek acımasızlaştırıyor, her insanı adeta firavunlaştırıyor. Tüketim endüstrisi de maalesef bu firavunlaşmayı besliyor. Biz kendimiz için iyi olanın yeterli olacağını düşünüyor, kamusal iyinin peşine düşmek istemiyoruz. Acaba ortak bir şekilde iyiyi nasıl kurabiliriz, dünyayı, ülkemizi daha iyi bir yer haline nasıl getirebiliriz, yanı başımızda kanayan savaş yaralarını nasıl sarabiliriz gibi soruların peşine düşmüyoruz. Onun yerine, akşam hangi restoranda yemek yersek lezzet duygumuzu tatmin ederiz, hangi adalarda tatile gidersek döndüğümüzde eşe dosta gösterecek bir fotoğrafımız olur gibi daha bencilce dürtülerin peşine düşüyoruz.
- O zaman sağ beynimize yatırım yapmak gerekiyor.
- Sağ beynin sezgisel ve merhamete dönük özelliklerini yeniden dirilteceğimiz, kalbin akla söz geçirebileceği bir anlayış geliştirmemiz gerekiyor.
- Sizce geliştirebilir miyiz?
- Şafak sökmeden önce en koyu karanlıktır. İnsanlık çok büyük badireler atlattı. Ayrıca merhamet öğrenilebilir ve öğretilebilir bir şey. İnsanlara biz daha merhametli olmayı, insan hayatına daha fazla saygılı olmayı, okullarımızda, kurumlarımızda öğretebiliriz. Bazı şeyler vardır, uygulandıkça gelişir. Mesela irade böyle bir şeydir, kas gibidir. Ne kadar uygularsanız o kadar güçlenir. Merhamet insanın hayatında ne kadar uygulanırsa beyinde işgal ettiği yer de o kadar büyüyecektir. İnsan, hayatında neye yer açarsa beyin de ona adapte oluyor. Hayatımızda gündelik ilişkilerimizde ne kadar iyilik uygularsak, ne kadar empatik olursak o kadar ince, rafine, merhametli bireyler olma ihtimalimiz var.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.