Pazar 01.05.2016
Son Güncelleme: Pazar 01.05.2016

Vefatından sonra anladım baba başka bir şeymiş

Halis Toprak, Türkiye’nin en büyük sanayicilerinden biriydi. Fakat yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle tüm aile kötü günler yaşadı. Ayfer Toprak, Halis Ağa’nın göz önünde olan kızıydı. Babasına küstüğü de oldu, kızdığı da. Gerektiğinde hep babasının yanındaydı. Halis Bey son nefesini verirken de baş ucunda o vardı

Halis Toprak'ın sekiz kızından en bilineni Ayfer Toprak. Toprak Holding'e TMSF tarafından el konulduğunda, babası ailenin tepkisini çeken bir evlilik yaptığında medya karşısına çıkan isim hep o oldu. Her seferinde babasına düşkün bir kızın duygusallığıyla röportajlar verdi. Kızgınlığını da, kırgınlığını da dile getirmekten çekinmedi. Ve babasının son günlerinde de onun yanındaydı. Yaşanan onca şeyden sonra ölüme giden babasını dualarla uğurladı. Ayfer Toprak, 3 Ocak'ta Fransa Nice'te hayata gözlerini yuman babasının son günlerini, yaşadıklarını, Toprak Holding'in geleceğini anlattı:
- Babanızın son günlerinde yanındaydınız. Zorlu bir süreç miydi?
- Vefatına kadar 10 gün boyunca yanındaydım. Vefatından üç ay önce, kendini iyi hissetmediği için erkek kardeşim onu İsviçre'ye götürdü. Karaciğerinde bir leke görülmüş ve kanser olduğunu öğrenmiş. Birkaç sene daha yaşayabilir denmiş. O haberi aldıktan sonra iyileşti ama sonra tekrar kötüleşti. Bu kez yine erkek kardeşim Nice'teki bir hastaneye götürdü. Biz de zaten yılbaşını onunla geçirmek istediğimiz için yanına gittik. Babam da artık Türkiye'de yaşamıyordu. Türkiye'ye kırgındı.

- Ne zamandır Türkiye'de yaşamıyordu?
- İki yıldır yurt dışında yaşıyordu.
- Neden kırgındı Türkiye'ye?
- Bunu açıklayabilmem için biraz babamın nasıl bir adam olduğundan, işine nasıl baktığından söz etmem gerekiyor. Babam olduğu için söylemiyorum, bu adam Türkiye'ye mal olmuş bir sanayici. 1964 yılında Paktaş diye bir tekstilci fabrikası vardı. Kardeşleriyle birlikte başladığı bir işti. Ve biz o yıllarda babasız büyüdük. Babamın hayatının tamamı işti. Babam Diyarbakırlı ama biz Adana'da doğduk, büyüdük. Yazları İstanbul'a gelirdik. Babam sadece hafta sonları eve gelirdi. Bazı haftalar gelemezdi bile. Adana'nın 50-60 derecelik sıcağında çalışırdı.
- Ailesi ikinci planda mıydı?
- İşi, çocukları ve hayatından önce gelirdi. Fabrikaları hayatıydı. Türkiye'ye tekstil adına çok önemli makineleri alıp getiren ilk işadamıydı. O zamanlar Türkiye yokluk ülkesi. Tüm gazetelerin manşeti olmuştu. Paktaş'ta kardeşleriyle anlaşamayıp ayrılınca İstanbul'a geldi. Burada bir hayatımız oldu ailecek. İstanbul'da inşaat malzemeleri işi yapmaya başladı. Koç'un demir dökümünü, Çanakkale'nin seramiğini, Ezcacıbaşı'nın vitrifiyelerinin yüzde 70'ini alıyordu, Türkiye'deki inşaatlara satıyordu. Her dönem çok yoğun çalışırdı. Haftada bir gün bize zaman ayırırdı. O gün de ailece yemeğe giderdik. En büyük keyfi değişik restoranlarda yemek yemek, farklı otelleri deneyimlemekti. Bize de öyle nasihat ederdi, "İyi evde yaşayın, iyi arabaya binin, iyi otelde kalın ama kıyafete çok para vermeyin" derdi. Ayakkabıya, çantaya harcadım ama kıyafete para vermedim. Çok iyi bir babaydı, idolümdü.
30 YIL ÖNCE UÇAĞIMIZ VARDI
- Çizdiğiniz profil Türkiye için önemli bir sanayici. Bunu ifade etmeye çalışıyorsunuz anlıyorum ki... Peki niye onu üzdüklerini düşünüyorsunuz?
- Halis Toprak, Vehbi Koç, Sakıp Sabancı gibi isimler sanayicidir... Babamla 25 sene çalıştım, kavgalı gürültülü geçti bu yıllar. Üç gün küsüp, sonra barıştığımız çok olmuştur. Çok sayıda fabrika açmasını istemezdim, az sayıda olsun, büyüyelim derdim. Ama o durmadı. Diyarbakır'da, Lice'de fabrika açtı. Kimsesizler yurdu yaptı, okullar açtı. Herkes Uludağ'a, Kartalkaya'ya yatırım yaparken, Sarıkamış'ta beş yıldızlı otel açtı. TMSF sürecinde çok yıprattılar onu. Banka hortumcusu değildi benim babam. Bu da gurur verici bir şey. O dönem başına gelenin bir açıklaması var. Devlet o dönem diyor ki "Doğu'ya yatırım yap, sana teşvik kredisi vereyim." Babam da Lice'ye yatırım yapıyor ama teşvik verilmiyor. Toprak Bank'a da haksız yere el koydular. Bizim teşvik kredimiz verilseydi bu durumlara düşmezdik. Babam eğer Doğu'ya yatırım yapmasaydı bu durumlarda olmazdık.
- Kendi bankasıydı Toprak Bank...
- İngiltere'de evimiz vardı, malum medya "Halis Toprak'ın oradaki evi illa satılsın" diye yazmıştı. Babam bu arsayı 30 sene evvel almıştı. 30 sene evvel bizim helikopterimiz, uçağımız, teknemiz vardı. Hep banka işinden sonra zenginleşmiş gibi lanse edildi. Bu doğru değil. Bir örnek anlatayım size, ev alacaktım küçük miktar bir krediye ihtiyacım vardı. Ve bankamız da vardı. Toprak Bank'a sordum faiz yüksek geldi, babam da "İndirim falan yapmam, git başka bankadan al" demişti. 15 yıl çok zor günler geçirdik. Babam bunları hak etmedi. "Bırakın beni borçlarımı kendim ödeyeyim" dedi. O dönem 80 milyon dolara Amerika'ya seramik satıyorduk. Ödeyecek durumdaydık. 15 yıla yaymıştık borçlarımızı, birdenbire ne olduysa bitirmek istediler. Muvaffak da oldular.
ZEMZEM SUYU GÖTÜRDÜK
- Son günlerine gelelim... Nasıldı son günlerinde?
- Her şey çok iyiydi. Değerleri falan iyiydi. Türkiye'ye getirmeyi çok istedik, annem de istiyordu. Sekiz kardeş de gördük onu. Ama hiçbirimiz öleceğini düşünmedik. Türkiye'den de doktor geldi ama yolculuğa izin vermedi. Bir ara kalp ritmi bozuldu, Sayın Cumhurbaşkanımız sayesinde Sağlık Bakanlığı ambulans uçağını yollayacaktı. Çünkü Nice'deki hastaneler çok kötüydü. Babam 1 Ocak'ta doğum gününde hastanedeydi, bir süre sonra bilincini kaybetti ama elini tuttum, "Bunu da başaracaksın" dedim, zemzem suyu götürmüştük. Okuduk falan ama olmadı 3 Ocak'ta vefat etti.
- Aranızda son bir konuşma geçti mi?
- Geçti, ona "Cumhurbaşkanı uçağını yolluyor sana" dedim. Şaşırdı. "Seni severler, Türkiye'ye bu kadar katkısı olmuş birisin" dedim, mutlu oldu. Öleceğini hiç düşünmedik, bir buçuk gün içinde babamı kaybettik. Ömrü o kadarmış.
- Annenizden helallik aldı mı?
- Telefonla konuştular. Annem hakkını helal etmiştir. İnsanlar birbirlerini yaşarken üzüyor. Hepimiz yapıyoruz bunu. Babam da annemi üzdü. Ama annemle babam hiç küsmedi. -
Anneniz en zor zamanlarında maddi olarak
da yardım etmiş babanıza...
- Tabii. 10 tane çocuk vermişsiniz kopmanız mümkün değil. Annem babamdan ayrıldığında 35 yaşındaymış. 10 çocuğu yalnız büyüttü ama babam hep vardı.
- Babanıza kırgın olduğunuz bir dönem var. Şimdi o dönem için pişman mısınız?
- Pişmanım. Ne yaparsa yapsın o benim babam. Kimseye küsmemek lazım, kırılabilirsin ama... Bir Allah'ın selamını vermek lazım. Üç günlük dünya. Baba bambaşka bir şeymiş. Bir de ben babama çok düşkündüm.
- Son bir isteği var mıydı?
- Babamın ölmeden önce en büyük hayallerinden biri Doğu'da bir üniversite kurmaktı. Şimdi biz çocukları olarak onun bu hayalini gerçekleştirmek istiyoruz. İnşallah en kısa sürede Toprak Üniversitesi'ni kuracağız.
BABAM ÖLDÜĞÜNDE BORCU YOKTU
- Toprak Ailesi bu süreç sonrasında şu an nasıl bir maddi durumda?
- TMSF'ye tek kuruş borcumuz kalmadı çok şükür. Babam borcu olmadan öldü. Tüm gayrimenkullerimizi sattılar, fabrikalarımızı bize geri verdiler. 60 bine yakın kişi istihdam ediyorduk, o kadar insan bu işten ekmek yiyordu, hepsi işsiz kaldı. Yazık günah değil mi? Şu an Eskişehir, Bozüyük bölgesinde, Adapazarı'ndan Eskişehir'e kadar olan bölgede yol boyu 16 fabrikamız var. Uğraşıyoruz, eskisi gibi güçlü olacağız inşallah. İnanıyoruz ki her şey iyi olacak!
- Toprak Holding'i yeniden canlandırmak niyetinde misiniz?
- İnşallah. Hâlâ marka değeri çok iyi.
- Aileyi en çok hangi gayrimenkulun haczedilmesi üzdü?
- Babamın evini almaları çok üzücüydü... Aslanlı Köşk... Bakın insanın her şeyini alırsınız (ağlıyor).... Her şeyini alırsınız ama evini almazsınız. Babamın borcu yoktu ki... 412 milyon dolara Çamlıca'daki arsamız satıldı. Borcumuz 322 milyon dolardı. Niye en son nokta olan evine el koyuyorsunuz? Bu adam yıllarca bu ülkeye onca hizmet vermiş, devlet üstün hizmet madalyaları almış bir isimdi.
- Sanırım babanız da evinin elinden gitmesine üzülmüştür...
- Tabii. İnsanın evi alınır mı ya? Herkesi aynı kefeye koyamazsınız. Halis Toprak gibi bir adam, farklı bir adam bu. Adamın hayatı iş. Bizim fabrikalarımızın hepsi durmuştu, İngiltere'deki evimiz satıldı, babama yalvardım parayı Türkiye'ye getirme diye. "Karışma sen" diye kızdı bana. 30 sene evvel aldığı İngiltere'deki o arsanın üzerine ev yapmıştık. Onu 50 milyon pound'a sattı. Dünyanın en pahalı evlerinden biri olarak anılıyordu. O parayı getirdi, o durmuş fabrikalara gömdü. Ekmek alamıyorduk fabrikalara o dönem. Ama o direndi, parayı gömdü oraya, bacası tüttüğü an kurbanlar kestirdi. "İngiltere'de 50 evim olsa hepsini satarım, hepsi helal olsun fabrikalarıma" dedi. Sanayici ruhu başka bir şey.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.