Son Güncelleme: Pazar 10.07.2016
Romanlarım İstanbul’a yazdığım aşk mektuplarım
İngiliz tarihçi ve yazar Jason Goodwin, Cambridge Üniversitesi’nde Bizans Tarihi okudu. Ardından Osmanlı’ya merak saldı. Altı ay yürüyerek İstanbul’a ulaştı. Yaşadıklarını ve öğrendiklerini sayısız kitaba dönüştürdü. Dünya çapında ödüller kazanan Osmanlı polisiyesi Yeniçeri Ağacı geçen hafta Pegasus Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Goodwin’le dedektiflik romanını ve İstanbul sevgisini konuştuk
- Üniversitede Bizans tarihi okumuşsunuz. Bizans ve Osmanlı'ya nasıl merak saldınız?
- Bizans'la ilk olarak İrlandalı ünlü şair WB Yeats'in bir şiiri ile tanıştım. Güzelliğin ve kontrolün metaforu olarak karşıma çıktı ve şehrin tasvir ediliş biçimi beni büyüledi. Sanki dünyanın merkezindeydi ve imparatorlukların doğal olarak başkentiydi. Yıllar sonra İstanbul'da sokaklarda yürürken Osmanlı hakkında ne kadar az bilgi sahibi olduğumu fark ettim. Bir roman yazmaya karar verdim. Böylece Osmanlı'yı en ince detayına kadar öğrenebilirdim. Dört yılımı aldı. Ama sonunda Ufukların Efendisi Osmanlılar adlı kitabım ortaya çıktı.
- Yeniçeri Ağacı adlı romanınızı yazmaya nasıl karar verdiniz?
- Bir Dan Brown polisiyesi okudum. Eğlenceliydi. Bir sonraki sayfayı çevirme isteği uyandırıyordu. Böyle bir roman yazmalıyım dedim. Osmanlı'nın bir şekilde tehdit aldında olduğu bir durum yaratmaya karar verdim. Onu bir kişi kurtarabilirdi: Bir yeniçeri. Zaten yeniçeriler enerjileri, kibirleri, cesaretleri ve asilikleriyle benim hep ilgimi çekmiştir.
- Kitabın kahramanı neden bir hadım?
- 19. yüzyıl İstanbul'unda herkese erişebilecek bir dedektife ihtiyacım vardı. Hem haremdeki kadınlarla hem de erkeklerle konuşabilecek biri olmalıydı çünkü öbür türlü kitap çok sıkıcı olurdu. Kahramanımın kadını elinden tutup götürecek güçlü bir erkek, bir maço olmasını istemedim. Yaşim daha müphem ve dolayısıyla da daha ilgi çekici bir karakter. Şahane yemek yapan, egzantrik bir adam. Bir keresinde Los Angeles'taki bir imza gününde bana "Birinci sınıf bir suç romanı yazmışsınız ama asla bir Hollywood filmine dönüşemez. Çünkü hiçbir yıldız hadım birini oynamak istemez" dedi. O an doğru gibi gelmişti ama şimdi dizi görüşmeleri yapıyoruz.
TÜRKLERİ ANLIYORUM
- 600 yıllık Osmanlı tarihinde hangi zaman dilimine yoğunlaşacağınıza nasıl karar verdiniz?
- Bir gerilim, bölünme yaşanan dönem hakkında yazmak her zaman bir yazar için üreticidir. 1836 İstanbul'una odaklanmak istedim. Çünkü bu bir değişim dönemi. Osmanlı tebaasıyla ilişkisini yeniden tanımlamaya çalışıyor. Olayların geçtiği yer İstanbul'da Asya ve Avrupa arasında bir liman. Aynı anda Türk, Yunan, Ermeni ve Yahudi kenti, yabancı nüfusun da geniş olduğu bir yer. Bütün bu gerilim ve zıtlıklar ölü bir bedenle karşılaşmak için mükemmel bir yer haline getiriyor İstanbul'u.
- İngiltere'de kitaplarınıza bayılıyorlar. Hatta bir şarkı bestelenmiş kitap yayımlandıktan sonra. Sizce Türkiye'de neden o kadar popüler olmadılar?
- Zor bir soru. İtalya'da ve İspanya'da seriye bayıldılar. Tüm dünyada da oldukça popüler oldu kitaplar. Çok satanlar listesine girdi, 40'dan fazla dile çevrildi. Koreceye bile... Türkiye'de de aynı şekilde sevilmesini çok isterim. Türklerin ilk başta biraz temkinli yaklaşmasını anlıyorum. Onların şehirleri, onların tarihi hakkında yazan bir yabancı. Biraz küstah görünüyor olabilir. Aslında bu kitaplar benim İstanbul'a yazdığım aşk mektuplarım. İsteyen herkes aşk mektubu yazabilir değil mi? Üstelik "Geçmiş başka bir ülkedir" sözüne inanırım. Ve oraya gitmek için rehber kitaplara ihtiyacımız var. Romanım böyle bir rehber olabilir. Pegasus'tan çıkan bu yeni versiyonun çok daha fazla kişiye ulaşacağına inanıyorum.
OSMANLI'YA OLAN İLGİ ARTI
- Son yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'na ilgi arttı. Siz kitabı yıllar önce yazmıştınız. Bu Osmanlı fetişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
- 10 yıl önce beş kitap yazdım. Çok eski sayılmaz. Türkiye'nin Osmanlı merakı da bu dönemde alevlendi. Aslında neden ilgilenilmediğini hep merak ederdim. Cumhuriyet'e inanmak Osmanlı mirasını reddetmek gibi düşünülüyordu. Osmanlı'ya duyulan ilginin artması gayet normal. Bence akıllıca olan geçmişi iyisiyle kötüsüyle kabul etmek, iyi olanları kutlamak, ardından da her şeyi unutmak. Tarih bize şu anda durduğumuz yerde neden durduğumuzu gösterir. O olmazsa kendimizi anlamakta güçlük çekeriz.
AYASOFYA'NIN BENDEKİ YERİ AYRI
- İstanbul'da en çok nerelerde gezmeyi seversiniz?
- İstanbul çok hızlı hareket ediyor, çok hızlı değişiyor. Büyü bozuluyor. Sarayburnu'na bir demiryolu hattı döşendiği zaman eski bir konağın bahçıvanı cinlerin gidecek bir yeri kalmadığını söylemiş. İşte biz de tıpkı o bahçıvan gibiyiz. Cinlerimiz sonsuza dek kovuldu. Vapurları seviyorum. Rüstem Paşa Camisi'ni ve etrafındaki sokakları da. Ayasofya'nın bendeki yeri ayrıdır. Her zaman Karaköy'de bir daire istedim.
- En sevdiğiniz Türk yazarı sorsam...
- Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı çok insancıl, çok ilham verici bir roman. Klasik bir aşk ve kayıp hikayesi. İlk İngilizce çevirisi geçen ay yayımlandı, hemen alıp okudum.
ALTI AYDA YÜRÜYEREK İSTANBUL'A ULAŞTIK
- İki arkadaşınızla İstanbul'da biten uzun bir yürüyüş yapmışsınız. Bir tür hac diye nitelendiriyorsunuz. Sonrasında da bir kitap yazmışsınız...
- 1990'da yürümeye karar verdik. Başlangıç noktamız Doğu Avrupa idi. En son varış noktamız da şüphesiz İstanbul olacaktı. İstanbul bizim için bir deniz feneri idi. O yolculukla ilgili iki şey beni etkiledi. Altı ay sürdü, bizi yavaşlattı ve anlayışlı hale getirdi. Dikkat ettiğim bir başka nokta da o topraklarda Osmanlı kültürünün hâlâ yaşıyor olduğuydu. Macaristan, Eger'de eski bir caminin minaresinin yanında oturduk, Türk kahvesi içtik ve Türk kumaşından elbiseler giyen Çingene kadınların ettiği dansları izledik. İstanbul'u çok yakında hissettik. Yolculuğa çıktığım iki arkadaşımdan bir tanesiyle ilerleyen zamanda evlendik.
EVDE PASTIRMAMI KENDİM YAPIYORUM
- İngiltere'de yeni bir kitabınız piyasaya çıkacak. Bu bir yemek kitabı. Yemek yapmayı çok seviyorsunuz belli ki...
- Annem yemek kitapları yazardı. Harika bir aşçıydı. Biz yemeği bilerek, iyi yemek yiyerek büyüdük. Polonya'da aylarca yürüdükten sonra hayatımın aydınlanmasını Edirne'de Arnavut ciğeri yerken yaşadım. Türkiye tam bir gastronomik vaha. Yaşim'i de iyi bir aşçı olarak tasvir ettim ve Osmanlı'nın bu yönünün altını çizmek istedim. İnsanlar bir yeri iyi bilmeseler bile yemekleri üzerinden iletişim kurabiliyor. Okurlardan bana yemek bölümleriyle ilgili mektuplar geldi. Böylece bir yemek kitabı yazmaya karar verdim. Adı Yaşim İstanbul'u Pişiriyor. Türk yemekleri var kitapta. Dorset'te evde kendi pastırmamı bile yapıyorum. Tadına bakan bir Türk arkadaşım bayıldı.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut