Pazar 24.07.2016

İstanbul sokakları onlarla güzel

Bir şehri şehir yapan en güzel unsurlardan biridir esnaf... Esnaf demek mahalle demektir. Mahalle ise sıcaklık, samimiyet... Değişen ekonomiye rağmen ayakta kalmaya çalışan esnafların peşine düştük, İstanbul sokaklarına daldık. Beşiktaş’tan, Arnavutköy’e oradan Üsküdar’a İstanbul’un en eski semtlerinde esnafların izini sürdük

Arnavutköy'de sabah kahvesinin en güzel adresi Adil Berber, tavla keyfi de yanında. Sokak kedilerinin babası kalaycı Tahsin Amca'yı kızdırmaya gelmez, dükkanın önündeki sandalyeyi sakın ellemeyin! "Yetiştirecek çırak bulamıyorum" diye veryansın eden yorgancı Cabbar'la yorgancılık sanatı üzerine sohbet şahane... Dört kuşaktır fırıncılık yapan ailesinin mirasını kızına devretmek isteyen fırıncı Ozan Çakar'ın portakallı kurabiyesini denemeden olmaz. "Hayat modernleştikçe insanlar biriktirmiyor" diye üzülen eskici Ramazan'ın küçük dükkanı biraz tozlu ama olsun. Ve yıllarca esnaflık yapan ama yolun sonuna gelen tuhafiyeci Yavuz Abi'nin hüznüne ortak olmak şart... Kim mi bu insanlar? Onlar İstanbul'u güzelleştiren esnaflar... Mahalleyi mahalle yapanlar... Onlar hepimizin çocukluğu, tarihin en önemli tanığı. Yaşı 30'un üstünde olan herkesin ucundan yakaladığı ve gözlerinin içi gülerek hatırladığı gerçeğimiz. Hayat modernleşince biraz unuttuk onları. Oysa bazıları bugün de ayakta. Her şeye rağmen direnenler ve dükkanını her sabah umutlu açanlar var. İşte biz de, İstanbul'un sokaklarında ayakta kalmaya çalışan esnafları bulup sohbet ettik...
Ozan Çakar/ Fırıncı
Kapanırız diye korkuyorlar
"1930'larda dedemin babasının kurduğu Beşiktaş'taki Yedi Sekiz Hasanpaşa Fırını'nı işletiyoruz kuşaklardır... Safranboluluyuz ve aile büyükleri orada ekmekçilikle başlamışlar işe... Ardından kurabiyeciliğe geçmişler. Sonra Beşiktaş yılları başlamış. Yıllardır Beşiktaş'ta aynı yerimizdeyiz. Ailemizde bu fırında çalışmak artık bir gelenek gibi oldu. Mesela ben üniversite mezunuyum ama başka iş yapmayı hayatım boyunca hiç düşünmedim. Müşterilerimiz aynı zamanda müdavimlerimiz... Öyle ki ailemizi tanırlar. Gelip gittikçe onların da hal hatrını sorarlar. Kızımın da bir gün bu işi devam ettirmesini çok isterim. Eskiden esnaflık önemliydi... Birlik beraberliğin simgesi gibiydi... Maalesef eskisi gibi komşuluk ilişkisi de kalmadı. Sokağa çıkıyorsunuz kimse kimseyi tanımıyor. Oysa bizim küçüklüğümüz sokaklarda geçmişti. Şimdi kızımı sokağa tek başına çıkarmaya korkuyorum. Bizim gibi esnaf azaldıkça, sokağın güveni de ortadan kalkıyor. Çünkü mahallenin esnafı, oraya gireni çıkanı bilir, kime güvenilir, kimden çekinilir anlar. Beşiktaş'ta Pando vardı kaldırdılar... Çok üzüldü buranın yerli halkı Pando'nun gidişine... Biz en eskilerden biriyiz, insanlarda korku var, 'Siz nolur kapatmayın' diyorlar."
Adil Tarlacı/ Berber
Sadece tıraş olmaya değil sohbete gelirler
"54 yıllık berberim. 12 yaşımda Giresun'dan Arnavutköy'e çırak olarak geldim. Çıraklıktan bu günlere... Okuyamadım, berber oldum. 18 yıl aynı yerde çalıştım, 37 yıldır kendi dükkanımdayım. Arnavutköy bir aile gibiydi ama bunu kaybediyoruz yavaş yavaş. Aynı zamanda müşterim olan 55 yıllık arkadaşlarım var burada. Bugüne kadar birbirimizi hiç kırmamışız. Buradaki bir sürü yetişkin insanı zamanında tahtanın üstüne oturtup tıraş ederdim. Mahalle kültürü böyle bir şey. Sunduğumuz hizmet kadar arkadaşlık da var burada. Buluşma yeri oluyorsunuz. İnsanlar buraya sadece tıraş olmaya gelmez, çaylar söylenir, sohbet edilir, hayattan konuşuruz, herkes birbirinin evini, ailesini, derdini bilir. Yani tıraş oldum gittim durumu yok. Rumlar da yaşardı zamanında burada. Gittiler. Şu anda Norveç'te yaşayan Rum komşularımız var... Onlar arada bir buraya geldiklerinde mutlaka bana uğrarlar. Buradaki dostluk ve samimiyetin İstanbul'un başka yerinde olduğunu sanmıyorum. Çünkü burası birbiriyle yaşamayı bilen, sevgi dolu, inanca, görüşe saygılı bir yer... 1980 olaylarında Boğaziçi Arnavutköy'de burun kanamamıştır. İnsanlar ayrı görüşte olsa da, birbirini kırmaz. Önemli olan bu değil mi? Bizim buna ihtiyacımız var ülke olarak. Çünkü mahalle kültürü başkadır, esnaf kültürü başkadır. Bu dükkanı kapatsam bile günümü burada geçirmeye gelirim, başka yerde yapamam. Eskiye göre müşterimiz azaldı elbette. Yapılaşma çok olmadığı için esnaf kendini koruyabiliyor. Ama eskiden ev olan yerler işyeri oldu, restoran oldu, kafe oldu. Bu esnaf kültürüne de, mahalle kültürüne de zarar verdi."
Mustafa Mercan/ Bakkal
Veresiye bitti, güven azaldı
"36 yıllık bir bakkal burası. Babam ve amcamın mirasını devraldım sayılır. Çocuklarımızın da bu işi devam ettirmesini çok istiyoruz elbette. Babamlar burayı yaptığında, yol yokmuş, satılacak malzemeyi meydandan taşırlarmış. Yalvara yalvara ekmek alırdık. Çocukluğumun bir bölümünde ben de çok malzeme taşıdım. Tüm mahalleyi tanırım, neredeyse herkesin evine girip yemek yemişliğim vardır. Ramazan olur, biz kapatamadıysak konu komşu yemek getirir. Mahallede kalan en eski esnaf benim. Eski alışkanlıklar yok tabii. Eskiden veresiye olmazsa olmazdı bir bakkalda. Artık öyle değil kredi kartı çıktı, artık bakkala değil, bankaya borçlu yaşıyor insanlar. Güven bitti."
Yavuz Alp/ Tuhafiyeci
Bir tarih sona eriyor
"Biz Üsküdar'ın en eski tuhafiyesiyiz. Sedef Tuhafiyesi 79 senelik ama yıkılacak. Dükkan tarihinden bir sürü insan geçti. Evlendiler, çocuk sahibi oldular, emekli oldular ama burası hep kaldı. Dükkanın içindeki mobilyalar bile antika değerinde ve bir hikayesi var. Mesela bu ceviz ağacı düğmelik; Adnan Menderes idam edildiği yıl yaptırılmıştı. Dükkana ve yaptığımız işe uygun olarak tasarlanmıştı. Yıllara o da bizimle birlikte tanıklık etti. Şimdi Kuzguncuk'ta antika meraklısı birinin evine gidiyor. Babam kurmuştu bu dükkanı. Askeriyeden emekli olduğunda bu işe girmiş. Ben hem okudum hem de burada çalıştım çocukluk ve gençlik döneminde. Benim çocuklarım benim kadar ilgili değildi bu dükkanla. Oğlum bilgisayar mühendisi, bu kapıdan içeri altı aydan beri girmedi mesela. Ama nasıl girsin ki? Esnaflık öldü. Biz tamamen anılarımızdan kopamadığımız için devam ediyoruz. Düğme, iplik alan kalmadı zaten... Bizim zamanımızda çok iyiydi esnaflık. Şimdi bitti maalesef. Cumhurbaşkanımız "10 sene önce tuhafiye, manifaturacı, bakkal öldü, rahmetli oldu" derken çok haklıydı. Bugün bana soranlara "Sakın dükkan açmayın" diyorum. Bir tarih bitti bu dükkanla birlikte. Çocukluğumuzda her mahallede bir terzi vardı, bitti... Kundura olurdu, bitti... Ayakkabı azıcık eskiyor hemen çöpe atıyoruz. Öyle bir devir yaşanıyor. Bir devir kapandı yani. Yeni nesil başka bir düzen içinde devam edecek. Ama yeni düzen insanları birbirinden uzaklaştırıyor."
Tahsin Turgut/ Kalaycı
Sokak hayvanlarını beslemek için dükkanı açıyorum
"69 yıldır kalaycılık yapıyorum. Trabzon'dan 1943 senesinde Alman harbi sırasında tam 10 günde Arnavutköy'e geldim. Babam burada yorgancıydı. Demek ki o dönem yorgancılıktan memnun değildi ki beni kalaycı çırağı yaptı. O gün bugündür bu işi yapıyorum. O zamanlar üç tane zanaat vardı zaten; kalaycılık, yorgancılık, bakırcılık... Buraya geldiğimde İstanbul'un nüfusu 500 bin kişiydi. Ekmek karneyleydi... O kadar eskiden söz ediyorum hanım kızım. Bu dükkan sayesinde çocuklarımı okuttum. Hayatımı sürdürdüm. Şimdi keyif için geliyorum. Yoksa kimin kalaycıyla işi olur bu devirde? Kendime göre hafif iş olursa kabul ediyorum. Eskisi gibi kapımızı iş için çalan yok ancak sohbete... Ama benim yaşam sebebim bu dükkana gelmek. Sokakta hayvanlarım var, ben gelmezsem aç kalırlar. Biraz da onlar için burdayım. Buraya her gün gelmezsem ölürüm. Haftada bir iş geliyor yavaş yavaş onu yapıyorum arada bir. Burası Rum mahallesiydi. Buraya geldiğimizde tek Türk bizdik. Onların her şeyi güzeldi. Bayramları 10 gün sürerdi, sabahlara kadar eğlenirlerdi. 6-7 Eylül olayları sırasında moralleri bozuldu, gittiler. Ama mahallede tek bir sıkıntı yaşamadılar. Onları sardık sarmaladık. Ama insanın huzuru kaçmaya görsün... Mahalle demek dini, inancı, görüşü ne olursa olsun birlik olmak demek. Bunu korumamız şart!"
Cabbar Turgut/ Yorgancı
Burası beni ayakta tutuyor
"67 yıldır yorgancıyım. Babamın çırağı olarak başladım işe. Kızım ben sana hikayeyi baştan anlatayım: Trabzonluyduk, sekiz kardeştik. Ama geçinemiyorduk. Babam İstanbul'da çalışıyor bize gönderiyordu. Ama yetiştiremiyordu. Beni çağırdı yanına, geldim çırak olarak başladım. O gün bugündür yorgancıyım. Eskiden çok yorgancı vardı. Bizim dükkanda bile dört kişi çalışırdık, şimdi bir tek ben ve iş yok. "Madem iş yok niye buraya geliyorsun?" diyeceksin, buraya geliyorum çünkü dükkandan ayrılamıyorum. Başka yerde rahat edemiyorum. Yorgan işini haftada bir yapıyorum. Ancak o kadar kişi kaldı yorgan kullanan. Aslında çok sağlıklı. Ben de elyaf yorganın yastığında yatamam. Yorgancılık bir zanaat ama ben 20 yıldır çırak yetiştirmiyorum. Yazık oluyor işimize. Üç beş sene sonra yorgancılık diye bir şey kalmayacak... Ama son dönemde devlet el attı konuya. Kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarına vergi muafiyeti getirdi. Bu işi öğretenleri desteklemeye başladı. Bunlar güzel gelişmeler. Dükkanımı kapatmamı devlet de istemiyor. Zaten burası beni ayakta tutan yer. Hayatımı burada geçirdim. İş olmasa bile bu kapıyı açmam gerekiyor. Belki kirada olsam onu da yapacak gücüm olmazdı. Her sabah buraya gelip o anahtari çevirmek, sokağa bir sandalye atıp çay içmek gibisi yok! Esnaf sayısı azaldığı için üzülüyorum. Bu semti 30 sene öncesiyle kıyaslarsan gözlerin dolar. Eskiden üç-beş gazino vardı, şimdi her yer bar. Buralarda öyle barlar var ki, akşam saat dokuzdan sonra geçilmiyor yoldan. Olmaz! Burası mahalle... Bazı yerlerin korunması lazım!
Ramazan Gültekin/ Eskici
Topkapı'da pazarda sergi açardık
"35 senelik bir dükkan burası. Niğde'den gelmiş babam, hurdacılık yaptı yıllarca. Tüm akrabalarım bu işi yapıyor. El arabasında mahalle aralarında dolaşıp, eski eşya toplarlarmış. Topkapı'da pazar açılırdı, orada sergi açardık satış için. Sonra o pazar Feriköy'e taşındı. Biz bir süre sonra antikacılığa döndük. Bu küçük dükkanı açtık eşyaları depolamak için. Babam vefat edince ben ilgilenmeye başladım. Bu eski eşyaların meraklıları var. İlla antika olması gerekmiyor. Bitpazarı kültürü var insanlarda. Onlar gelip buluyorlar bizi. Günümüzde herkes özel eşyalar arıyor. Ama artık evlerden eski eşyalar çıkmıyor, kullanıp atmaya çok alıştık, hemen tüketiyoruz. Fatih'in alt taraflarında, Eyüp civarında bugün de eski eşyalar bulunabiliyor. Ama esnaflık öldükçe, insanlar saklamayı da bıraktı çünkü kime satacaklar?"

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.