Son Güncelleme: Pazar 27.11.2016
Afganistan'da savaşır gibi film çektik
Çiçeği burnunda yönetmen Gözde Kural ilk sinema filmi Toz için 17 kişilik gencecik bir ekiple Afganistan yollarına düştü. Yanında “Yol arkadaşı olmayı öğrendik” dediği Öykü Karayel vardı. 23 günde korumalarla, kaçırılma tehditleriyle, bombaların gölgesinde çekilen filmi Karayel ve Kural’la konuştuk
- Öykü Karayel: Gözde bana "Afganistan'da film yapacağım" dediğinde, "Neden Afganistan?" diye sormadım. 40 senedir savaşta olan bir ülkeden söz ediyorduk. Barışı bilmeyen üçüncü bir nesil vardı orada. Her an her şeyin olabileceği, patlayan bir bombayla ölebileceğin bir yerdi. Ama tartışılmaz bir gerçek var; savaş önce kadınları ve çocukları vuruyor.
- Afganistan'da film çekmek neden bu kadar önemliydi?
- Gözde Kural: 23 yaşımda başladığım bir projeydi bu. Aslında o topraklarla hiçbir bağım yoktu, ailem Bulgaristan göçmeni, Ankara'da yaşadım. Konya'dan ötesini bilmiyordum ama bu projenin yapılabilir olduğunu önce kendime, sonra herkese ispat etmem gerekiyordu! Bazen her şey izleyenle ilgili değildir, bu benimle ilgiliydi. Oraya, oradaki kadınlara bir borcum varmış gibi hissediyordum.
- 17 kişilik ve hepsi 30 yaşın altındaki bir ekiple gittiniz Afganistan'a... Sizi nelerin beklediğini biliyor muydunuz?
- G.K: Detayları gitmeden önce çok kurcalamak istemedim. Fazla bilgi, korku yaratıyor. Tek bir kişi bile tanımıyordum. Büyükelçiliğe gidip film çekmek istediğimi söylediğimde önce inanmadılar... Gitmeye devam ettikçe ciddiye alındım ve destek gördüm. Orada uzun yıllar görev yapan Hikmet Çetin'e gittim. O da çok yardımcı oldu. Ekiple giderken her sokağını avucumun içi gibi biliyordum. Nereden ne tehlike gelebileceğini tahmin ediyordum. Bir yandan da orada hayat akıyordu. Üç buçuk yıl önce oyuncu seçmek için gittiğimde, Ayşe karakterini oynayacak küçük kız için 50 kişiyle görüştüm. 11 yaşında harika bir kız çocuğu vardı. Onda karar kıldım. Bir süre sonra o kızın bir patlamada öldüğünü öğrendim. Aradan birkaç yıl geçti, bir haber geldi Afganistan'dan... Ölen kızın kardeşi ablasının yaşına gelmişti ve tıpkı ablasına benziyordu. "Filmi onunla çekebilirsin" dediler. Bunu duyunca kesinlikle bu filmi çekmem gerektiğine karar verdim.
- Savaş içinde olan bir ülkeye giderken endişe yaşamadınız mı?
- Ö.K: Afganistan gibi bir yere hayatım boyunca hiç gitmemiştim. Orada yaşanan bombalı saldırılar, tehditler, riskleri biliyordum ama yaşamak farklı bir his. Gittikten sonra anladım ki, öyle bir yerde vakit geçirdikten sonra yaşananların insanı etkilememesi mümkün değil. Afganistan'da geçirdiğim 23 günü hayatım boyunca unutmayacağım!
SİLAH TAŞIYORDUK
- Hangi riskler vardı?
- G.K: Afganistan'da kaçırılmak çok olağan bir durum. Oraya gitmeden de biliyorduk bunu. Ve bizim ekipte kaçırılma olasılığı en yüksek iki kişiden biri Öykü'ydü, diğeri ben. Öykü orada inanılmaz tanınıyordu. İŞİD'den, Taliban'dan geliyor tehdit, bunların dışında onların ismini kullanan mahalle ağaları... Bir kadını beğeniyor, onu zoraki alıyorlar, kapatıyorlar bir eve. Sonra bir daha ne Öykü'yü görebilirdik, ne de bulabilirdik. İşte o zaman diplomatik kriz çıkardı.
- Ö.K: Kuzey Güney dizisi orada gösteriliyordu ve sokakta yürüyemez haldeydim. Burada olduğumdan daha popülerdim. Burkalı kadınlar benimle konuşmak istiyordu. Bir taraftan da erkekler burka giyerek bombalı eylem yapıyordu. Sokaktaki insanlardan tedirgin oluyorduk.
- Nasıl önlem alıyordunuz?
- G.K: Korumalarla geziyorduk, Emir karakterini oynayan Benan Soysal'la dönüşümlü olarak silah taşıyorduk. Silah ya onun sırt çantasında oluyordu ya da benim. Oyuncular, çekim ekibi bilmiyordu bizim böyle gezdiğimizi çünkü tedirgin olmalarını istemiyorduk. Sürekli Öykü'nün etrafındaydık. Silah kimdeyse o Öykü'nün yanındaydı. Onun kaçırılma olasılığı bizden çok daha yüksekti.
- Ö.K: Çarşı en zor çekim yaptığımız yerlerden biriydi. Filmde bir kapkaç sahnesi vardı ve çarşıda gerçekleşiyordu. İstihbarat geldi patlama olma riski vardı. O gün çekim iptal oldu. İkinci gittiğimizde çektik.
- G.K: Çekimdeyken mesajlar geliyordu, "En geç 15 dakika içinde çıkın" diye. Çekimin nerede olacağını sadece ben biliyordum, sabah ekiple paylaşıyordum.
CESARET İNSANA SİRAYET EDİYOR
- Başka neler yaşandı?
- Ö.K: Bir akşam, Gözde'yle odamda oturuyorduk. Bombardıman başladı, üzerimizden jet uçakları geçiyordu. Eski bir yapıydı kaldığımız. Uçak o kadar yakınımızdan geçiyordu ki, tüm ses ve sarsıntıyı hissediyorduk. Akşam dokuzda başladı sabah beşe kadar sürdü... Ama o an tedirginlik veya korku hissetmedim. Çünkü korkmak için insanın kaçacak bir yerinin olması lazım. Kaçacak bir yerin olmayınca geçmesini bekliyorsun.
- G.K: Öykü o kadar kalender biri ki... Empati yaparak hareket ediyor, ani hareketlerde bulunmuyor. Odadan çıktığımızda ekipten birkaç kişi çok tedirgindi. Suratlar beyaza çalmıştı. Öykü onlara, "Bunları bilerek buraya geldik" tarzında bir konuşma yaptı. Cesaret insana sirayet eden bir şey... İnsanın en temel içgüdüsü hayatta kalmak. Galiba insanın delirmemek için ürettiği refleksler bunlar. Çünkü böyle bir ortamda olup her seferinde korkudan ölecek hale gelirseniz yaşamanız mümkün değil. İnsan adapte oluyor. Bombalar patlıyor, hayat devam ediyor.
EN SON HABERLER
- 1 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 2 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 3 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut
- 4 Bu turun farkı kadınlar
- 5 Sessiz lüksün sembolü
- 6 Düşünceleriniz hayatınızı yönlendiriyor
- 7 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 8 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 9 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 10 Moda, kadın sporcuların peşinde