Pazar 08.01.2017
Son Güncelleme: Pazar 08.01.2017

İkimizi de tanımlayan kelime: Filtresiz!

atv'nin iddialı dizisi Bu Şehir Arkandan Gelecek'in ilk bölümü seyirciyi ekrana kilitledi. Belli ki bu diziyi çok konuşacağız. Kerem Bürsin ve Leyla Lydia Tuğutlu'nun başrolleri paylaştığı dizi, büyük bir aşkı anlatıyor. Bürsin ringlerde, Leyla ise sahnede dans edecek dizi boyunca. Reytingleri altüst eden dizinin âşıklarıyla bir araya geldik.

Leyla ile Kerem, Bu Şehir Arkandan Gelecek isimli dizisinin Ali ve Derin'i olarak karşımızda... Dizinin ilk bölümünü izleyenler "Leyla ve Kerem yılın çifti" diyor.
Ekrandan seyirciye geçen enerji boş değil.
Hadımköy'deki sette Kerem Bürsin ve Leyla Lidya Tuğutlu ile buluşuyorum. Bol kahkahalı fotoğraf çekiminin ardından sohbete geçiyoruz. İkisi de birbirine alışmış, arkadaş olmuşlar bile... Bir boksör ve bir dansçının aşkına tanık olacağımız projeye ikisi de çok inanmış.
Bursin bir buçuk yıldır boks dersleri alırken, son dakikada diziye dahil olan Tuğutlu dokuz günde müthiş bir performans göstererek dansa adım atmış.
Kerem Bürsin'in kalbinde bu hikayenin büyük bir yeri var. Üstelik hikaye de onun fikri. Belki de bu nedenle aylarca bu rol için hazırlandı...
Ali karakterini kendine benzeten ünlü oyuncu, tıpkı onun gibi yurtdışında uzun süre yaşadıktan sonra Türkiye'ye geldi. Bürsin'in Güneşi Beklerken ile başlayan serüveni, Şeref Meselesi ve Çağan Irmak'ın filmi Unutursam Fısılda ile devam etti. Kadınların ona bayıldığını söylememe bile gerek yok sanırım.
Leyla Lidya Tuğutlu'yu ise Karadayı ile tanıdık. 1989 Berlin doğumlu Tuğutlu, 2008 Türkiye Güzeli. Ardından rol aldığı dizide büyük beğeni toplayan Tuğutlu, Kerem Bürsin'in son dakikada partneri olarak kadroya girdi.
İki isim şimdiden seyirciden tam not aldı... Biz de bu vesileyle ikiliyle buluştuk.

- Bir projede jönün karşısındaki kadının nasıl biri olması önemlidir?
- K.B: Elektrik tutması boyla, saç rengiyle, fiziksel görünümle ilgili değildir. Leyla ile ilk tanıştığımda bu işi becerebileceğimiz yönünde bir elektrik aldım ve hemen sohbet etmeye başladık. Orada karşındakinin nasıl bir insan olduğunu anlayabiliyorsun. Çok tatlı biri, enerjisi çok güzel, işe asılıyor ve ciddiye alıyor. Sete hazır geliyor, kafasında bir çok şey kuruyor. Bunlar güzel emareler. İlk sohbetimizde karakterler üzerine uzun uzun konuştuk. Onun kendi karakterine dair kafasındaki kurgu benim çok hoşuma gitmişti ki son dakika dahil oldu işe. Kısa sürede bu kadar kolay içselleştirmesine de saygı duydum. Bu kadar son dakika dahil olup bir projeyi sahiplenmek kolay değil. Hikayeye de, karaktere de renk kattı.
- Peki ikinizin arasındaki elektrik neye benziyor?
- K.B: İki çocuk parkta oyun oynuyor gibiyiz. Leyla şöyle hissettirdi; Bu oyun arkadaşımla çok eğleneceğim. Bu da çok önemli. Amaç eğlenmek sonuçta.
- Dizide âşık iki karakteri canlandıracak oyuncular kaynaşmak için birlikte vakit geçirmeli mi?
- L.T: Normalde olması gereken süreç bu. Ama bizim öyle bir şansımız olmadı. Kerem'le çeşitli ortamlarda karşılaşıyorduk ama oturup sohbet etmişliğimiz yoktu. İnsan oturup karşılıklı sohbet edince, karşısındakinin nasıl biri olduğunu az buçuk çözüyor. Değerlerinin örtüşüp örtüşmediğini anlayabiliyor.
- K.B: İkimiz de çok şeffaf insanlarız. Sahte davranan tipler değiliz. Bizi tanımlayan ortak kelime: Filtresiz. Birbirimizle kaynaşmak için gerekli süreyi set aralarında, karavanda kendimiz yarattık.
- Bir arada geçirdiğiniz zamanı hangi ortak duyguyla tanımlarsınız?
- L.T: Donmak! (gülüyor). Çünkü çekimlerimiz dışarıdaydı. Çok üşüdük. Ama ikimiz en çok eğlenip, gülüyoruz...
- K.B: İlk günümüz gerçekten epey soğuktu. Bu tür işlerde hissedilmesi gereken en önemli şey güven. Oyunculukta güven çok önemli bir şey. Ekibine, yönetmenine güvenmelisin. Ekipçe biz birbirimize güveniyoruz. Ekip ruhunu, aile duygusunu bu his sağlıyor. Rol partnerine güvenmek çok ayrı bir ayrıcalık. Zaten oyunculuk derslerinde güven egzersizleri yapılmasının nedeni bu. Tecrübe ilerledikçe bu egzersizlerin neden bu kadar çok olduğunu anlıyorsun. Birbirimize güvenmemiz lazım! Biz birbirimize güveniyoruz. Bu duyguyu çok çabuk yakaladık.
- L.T: Güven çok önemli oyunculuk için. Özellikle aşk hikayelerinde daha önemli.
- K.B: Bu dizideki aşk diğer dizilerden farklı çünkü hemen birbirlerine âşık oluyorlar. Didişmeyle başlayıp aşka dönüşen bir durum yok. Ali kızın dans ettiğini görüyor ve olan oluyor. Kız da Ali'nin özgür ruhundan çok etkileniyor. Dizilerde didişerek âşık olmanın oyuncu için avantajları var. İlk 10 bölüm iki oyuncu da birbirine alışıyor. Her şey yeniyken teslim olmak büyük zorluk. Ama yaptık herhalde...


AŞKIN BAM DİYE GELENİNE İNANIRIM
- Dizide bir ilk görüşte aşk hikayesi var. Üstelik 24 saati birlikte geçiriyorlar... Siz ilk görüşte aşka inanır mısınız?
- L.T: İlk görüşte aşka inanmam. Mantık insanıyım. Karşımdakini zamanla tanımam gerekir âşık oldum diyebilmek için. Hiç ilk görüşte birine âşık olmadım. Etkilenirim, etkilendikten sonra o insanı tanımaya çalışırım.
- K.B: Yaşadığımız dünya yüzünden... Hemen âşık olmaktan mı söz ediyorsunuz? Mümkün mü? Yüzde 100 mümkün... Ama ben dizideki gibi birine çat diye âşık olup, 24 saat geçirmedim. Romantik şeyleri çok severim ama aşk insanın başına gelen nadir bir şey. Gerçek anlamda aşk mümkün. Ama ne kadar oluyor, ne kadar fırsat veriyoruz, ne kadar değer veriyoruz tartışmalı...
- L.T: Zamanla olur işte...
- K.B: Mutlaka öyledir ama bam diye gelenine de inanırım. Hiç kalbin manyak gibi çarpmadı mı?
- L.T: O aşk mı oluyor sence?
- K.B: Bilmem. Adı neyse... Olsun, bence güzel bir şey çünkü. Birini gördüğünde kalbinin boğazında atması harika bir his. Bu fizikselden öte bir enerji... Sonuç itibariyle aşka inanan biriyim. Sen, inanıyor musun?
- L.T: İnanıyorum tabii. İlk görüşte aşk çok zor diyorum sadece.
- K.B: Ya olur ya... Kaç yaşındasın daha?
- Sanırım Leyla Hanım'ın savunma mekanizması aşk konusunda epey gelişmiş...
- K.B: Evet Leyla, neden savunma mekanizman bu kadar gelişti bu konuda? (gülüyor.)
- L.T: Hep böyleydim...


BİR ŞEYİ İSTİYORSAN YAPABİLİRSİN


- Bu proje için uzun zamandır hazırlanıyorsunuz. Siz bu proje fikrinin neresindesiniz?
- K.B: İki sene önce bu dizinin hikayesine dair bir fikir çıktı, ablamla geliştirdik. Sonra boks dünyasını çok iyi bilen bir başka arkadaşımız bir şeyler söyledi ve bir fikir oluştu. Ama o fikri harekete geçirince, üzerinde düşünmeye başladık; dizi mi olsun, film mi olsun? Pelin Diştaş sürecin başından beri vardı. Sonra hepimiz heveslendik, dizi olabilir diye karar verdik. Ama sonuçta senarist değilim ve Türkiye'deki dizilerin süresi çok uzun olduğu için, böyle bir fikrin iki sezon nasıl hayata geçirileceği konusunda fikrim yoktu. O yüzden senaristimiz Ece Yörenç'in bunu alıp işlemesi işi güzel bir noktaya getirdi.
- Neden boks?
- K.B: Boks olsun, satranç olsun, başka bir dal olsun önemli değil aslında. Burada anlatmak istediğim şey başkaydı... Olay: Başarı! Tek bir kişinin başarı hikayesi değil üstelik. Karakterlerin her biri farklı başarı hikayeleri... Kimisi için başarı paradır, kimisi için güç, kimisi kendinle barışık olmaktır, kimisi için bir şeyi becermektir...
- Neden başarı hikayeleri bu kadar ilginizi çekiyor?
- K.B: Farklı farklı konular ekrana geliyor dizilerde... Şeref Meselesi bittikten sonra bunun üzerine çok düşündüm. Birçok senaryo geldi. Televizyonlar insanları bu kadar etkiliyorsa farklı bir şeylere imza atmak gerekir. Madem sigara, alkol gibi şeyleri insanlara kötü örnek olacak diye göstermiyoruz, o zaman kadına şiddeti, tecavüzü de göstermeyelim. O yüzden bir başarı hikayesinin parçası olmak benim için çok önemliydi. O zaman pozitif bir katkı sunacaktım. Esas derdim insanların "Ben yapabilirim" duygusunu hissetmesi. Durumun neyse, ortamın nasılsa, kimsen, neysen ona rağmen "Ben yapabilirim" demelisin! Bir şeyi istiyorsan yapabilirsin!
- Bunun birebir örneği sizsiniz aslında. Los Angeles'te oyunculuk anlamında defalarca reddedilip, burada bir başarı hikayesi yazmadınız mı?
- K.B: Yok ya... Kendimi başarı hikayesi olarak görmüyorum. Çok hedeflerim var ve daha hiçbirini gerçekleştiremedim. Hayal ettiğim ve savunduğum şeyin arkasında durup, her şeye rağmen onun peşinde koşmam güzel bir şey elbette. Ama kendime başarı hikayesi diyemiyorum.
- Başardım diyeceğiniz ne var hayatınızda?
- K.B: Çok çok yaşlanınca belki denir böyle. Bir oyuncuya başarılı demek veya çok abartmak bana biraz saçma geliyor çünkü sonuçta alt tarafı oyuncuyuz ve işimizin gerektiği şeyi yapıyoruz. Bir insanın hayatını kurtarmıyoruz. Birinin hayatına dokunmak, onlara fırsat sunabilmek çok daha büyük bir başarı.

BOKS ZOR BİR SPOR

- Boks üzerine epey yoğunlaştınız son bir buçuk yıldır. Her karakter için böylesine bir hazırlık sürecine girer misiniz?
- K.B: Oyunculuğun bence en çekici tarafı hazırlık süreci. Önce kendimi inandırmam lazım o karaktere. Tabii ki bu her seferinde böyle olamaz. Bazen öyle işler gelir ki, ertesi gün sete girmen gerekir. Bu anlamda kendimi zorlamayı seviyorum. O psikolojiyi anlamak çok ilgimi çekiyor. Bana kalsa bir sene daha uzatırdım bu dizinin ekrana gelişini. Bir yıl bir gemide yaşamayı çok isterdim. Saygı duyduğum ve örnek aldığım oyuncular bu tarz oyuncular. İsteseydik bu diziyi altı ay evvel de çekerdik. Ama epey zordu bir boksörü anlamak, öğrenmek, zaman zaman dayak yemek...

- Ne değiştiriyor boks bir erkeğin hayatında?

- K.B: O ortamda bulununca tavır, hal değişiyor. Hikayeler duyunca içselleştiriyorsun. Boks çok zor bir spor. Türkiye'de boks nedir, kimler bu spora ismini yazdırmıştır hepsini öğrendim. Karakterim Ali diziye boksör olarak başlamıyor. Önce boksu öğrenecek, o yüzden öğrenmekle geçirdiğim bir seneyi dizide sergileyeceğim. Bunlar önemli benim için. Bir kasabı canlandıracak olsam, beş ay bir kasap dükkanında çalışmayı isterdim.

- Benzer yanlarınız var mı Ali'yle...
- K.B: İkimiz de yurtdışından geliyoruz bu şehre... Fikir de buradan çıkmıştı. İstanbul'a döndüğümde ve yaşamaya başladığımda ne kadar güzel bir ülkemizin olduğunu, İstanbul'un ne kadar güzel bir şehir olduğunu uzun uzun düşündüm. İnsanlarımız, kültürümüz bir sürü şey beni çok etkilemişti. Ali de geri dönüyor buraya... Bir kimlik sorunu yaşıyor. Kimliksizlik nedir, ne değildir hisleri ikimizde de var. Özgür bir ruh, benden çok daha özgür bir ruh.
- Oyunculuk kadar işin arka planı da ilginizi çekiyor. Neden?
- K.B: Bazı insanlar arabalara yatırım yapar, ben senaryo ve kitaba... Şimdi bir kitabın haklarını satın aldım, senaryolar aldım. Ya satın alıyorum ya da geliştiriyorum. Şu an elimde geliştireceğimiz iki senaryo var. Film yapmayı çok istiyorum. Kariyer planım içinde bu işin arka planı var. Hikaye bulmak ve üretmek çok hoşuma gidiyor. Arkadaşlarımla yazdığımız senaryolarımız var.


ÇOK ŞANSLIYIM
- Karadayı'nın ardından istikrarlı biçimde devam etti grafiğiniz. Seyirci sizi sevdi sanırım...
- L.T: Böyle yorumlamayı çok istiyorum. Sevenlerim var ve bu beni çok mutlu ediyor. Disiplinli çalışan biriyim, işimi çok seviyorum ve şansım çok açıktı. İyi işlerde yer aldığım için kendimi şanslı hissediyorum.
- Dans dersleri almışsınız dizi için...
- L.T: İki aydır dans dersi alıyor diye haberler çıktı. Bu doğru değil. Çünkü bir önceki dizimin çekimleri devam ediyordu ve herhangi bir dans dersine o süreçte başlamadım. Diğer dizim bittikten sonra bu işe son dakika girdim. Ve yaklaşık dokuz gün boyunca hızlandırılmış dans dersi aldım Zeynep Tanbay'dan. Her hafta dizide küçük parçalar halinde dans edeceğim. Karakterim bir dansçı. Büyük bir tutku bu onun için ama ailesi karşı. Onlardan gizli denemelere katılıyor. Böyle bir dans aşkı var karakterimin.
- Siz bir rol için hazırlık sürecini önemser misiniz?
- L.T: Tabii. Ama hiç öyle bir şansım olamadı. Karakterim bir dansçı ama sadece dokuz gün ayırabildim bu iş için. Ve inanılmaz hoşuma gitti dans etmek. Epey de yol katettim. Keşke biraz daha zamanım olsaydı ve daha çok hazırlanabilseydim. Ama dizi boyunca dans derslerine devam edeceğim. Koreografi ezberlemek inanılmaz zor. Boks da bir dans ve dizinin olayı da o aslında...


TERÖR SADECE BİZİM DEĞİL DÜNYANIN SORUNU

- Tüm bu yaşananlardan sonra, özellikle Kerem Bey sizin aileniz yurtdışında yaşıyorken, "Türkiye'den kaç" diyen olmadı mı?
- K.B: Hayır onlar .urada olmamdan gayet mutlu tabii onlar da çok üzülüyorlar yaşananlara... İlk olayda herkesin dilinde, "Buradan gideceğim" lafları... Git ama dört gün geçsin nasıl özleyeceğini göreceksin! Bu da çok acayip bir his. Birçok farklı yerde yaşadım, gerçek anlamda bu ülke ve bu şehir gibi bir yer yok. Her seferinde uçakta camdan bakınca büyüleniyorum. Her seferinde ilk kez geliyormuşum gibi fotoğraf çekiyorum. Uçaktakiler bile turist sanıyor. Çünkü muazzam bir yerde yaşıyoruz. Ülkemizde arka arkaya çok acı yaşandı ve hepimiz çok üzülüyoruz. Ama bu sadece bizim değil aynı zamanda maalesef dünyanın sorunu. Şu an dünyanın en büyük virüsü bu (terör). Bir hastalık geçiriyoruz, onu da temizleyeceğiz ve sonra geçecek!

Nereye gidersen git, bu şehir arkandan gelecek!

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.