Giriş Tarihi: 15.1.2017

Aşk içine girdiği her şeyi güzelleştiriyor

Engin Akyürek atv’nin yeni dizisi Ölene Kadar’ın Dağhan’ı olarak karşımızda bu kez. Epeydir ortalarda yoktu. Meğer boş durmamış, dergiciliğe el atmış. Bir yıldır arkadaşlarıyla Ankara’da bir dergi çıkaran Akyürek, yazı yazıyor hatta röportaj yapıyor. Dizilerde hep aşık bir adamı canlandıran Akyürek: “Çatışmalı, sert, travmatik ilişkilerin adamı oldum hep. Seyircinin hikaye içinde aşk beklentisi oluyor. Aşk her şeyi güzelleştiriyor”

İstanbul'da karların erimeye başladığı, güneşin sıcaklığını hissettirdiği bir günde buluşacaktık Engin Akyürek'le... Kafenin bahçesinde menajeri Özlem Durak ile oturuyoruz, karşımızdaki masada iki genç kadın var.

O henüz ortalarda yok. Bir anda karşı masadaki kızların bakışları değişiyor, gözleri parlıyor. Anlıyorum ki, Akyürek geliyor... Yanılmıyorum. Koca bir gülümsemeyle masamızda...

Böyle bir etkisi var Engin Akyürek'in.... Yıllardır özellikle kadınların hayranlığını kazanırken, kariyer basamaklarını da hızla çıktı. Rol aldığı diziler ve filmler aracılığıyla her seferinde farklı bir kitlenin beğenisini kazandı.

Yabancı Damat, Bir Bulut Olsam, Fatmagül'ün Suçu Ne? Kara Para Aşk... Zeki Demirkubuz'un Kader filmi ve Bir Küçük Eylül Meselesi... Epey zaman olmuş, epey işe imza atmış değil mi? Bu kez Engin Akyürek'le atv'de ekrana gelecek Ölene Kadar dizisi için bir araya geldik. Kalabalık bir yerde buluştuk. Onu her gören, bir kez daha bakma ihtiyacı hissediyor. O ise son derece rahat. Alışmış bu hale... Sohbet sırasında da anlatıyor, "Bir kez bakıyor insanlar, sonra da kendi işleriyle ilgilenmeye devam ediyorlar, saatlerce burada otursam, bir noktadan sonra varlığım bile farkedilmez" diyor. "Hadi canım" diye geçiriyorum içimden. Onunla farklı bir şeylerden konuşmak istiyorum. Bir yıldır arkadaşlarıyla bir dergi çıkardığını hatta orada yazarlık yaptığını öğreniyorum. Bugüne kadar 12 yazısı yayımlanmış... Yazılarında birebir kendine dair hikayeler anlatmasa da, hayatının ayak izlerini bulmak mümkün. Dergiden söz ederek başlıyoruz sohbete:

- Kafasına Göre isimli bir dergide yazılar yazıyorsunuz. Derginin oluşum aşamasında da varsınız. Nereden çıktı tüm bunlar?
- Okudunuz mu yazılarımı? Nasıl buldunuz, merak ediyorum objektif görüşleri...

- Hepsini okudum. Sizinle ilgili kafamda bir imaj vardı; sessiz, çekingen, gizemli sıfatlarını barındıran... Aslında epey farklı olduğunuzu ve 18 yaş öncesi döneminize epey takıldığınızı düşündüm... Yanılmış mıyım?
- Evet o dönem benim için değerli. O yazıları kendi üstümden anlatıyormuşum gibi kurmaca bölümleri de var. Birebir benim çocukluğum değil. Biraz bana değen, biraz gözlemlediğim, biraz Ankara, biraz 90'lar, biraz bilinçaltım ve beklentilerimle ilgili.
- Öykülerden birinde aynı kıza âşık olduğunuz bir kankanızı anlatmıştınız. Öyle biri yok mu?
- Mehmet diye biri yok. Ama lisede okuyup da, bir arkadaşınızla aynı kıza âşık olmamanız mümkün değil. Bu gibi durumlar oldu tabii.
- Dergi fikri nasıl ortaya çıktı?
- 20 yıldır Türkiye'deki dergileri ve dergicilik piyasasını çok iyi takip ediyorum. Çıkan edebiyat, mizah, tarih dergilerini kaçırmam. Ankaralı eski bir arkadaşım var Yasin Öksüz, onunla kendi aramızda hep konuştuğumuz bir şeydi dergi çıkarmak. Ama hep masada kaldı. Sonra bir gün gerçek oldu. Kafasına Göre diye bir dergi çıkarmaya karar verdi, herkesin yazacağı bir platform gibi düşünmüştü. 12 sayıdır farklı mesleklerden, farklı gruplardan insanlar, bize ulaşan ya da bizim ulaştıklarımız yazı yazıyor. Ben de yazıyorum. Önce daha küçük çaplı düşünüldü... Ben daha büyük düşünülmesi için teşvik ettim.
- Size yakın bir şey mi yazmak?
- Üniversite döneminden beri yazdıklarım var. O dönem öyle bir ortam vardı etrafımda ve yazarak kendimi iyi hissediyordum. Tüm o yazdıklarım eski dolaplardan çıktı, tozları silkelendi... Hatta ilk sayıdaki yazı, 21 yaşımdayken yazdığım bir öykü. Sonra yeni yazılar yazmaya başladım. Fark ettim ki, yıllar yazdığım şeyleri değiştirmemiş. Hâlâ 21 yaşımdayken neleri kaleme alıyorsam yine o konularda yazıyorum. Belki de başka bir şey anlatamıyorum. Bir çocuğun ve gencin başından geçenler aslında yazdıklarımın ortak noktası. Bunu bir kitap haline getirmek istiyorum.
- Niye çocukluk ve gençlik yıllarına bu kadar takıldınız?
- Benim ergenliğim çok naif ve güzel geçti. Belki de güzel geçtiği için, o dönemle bu kadar dalga geçebiliyorum.
- Ergenliğin güzel geçeni nasıl oluyor?
- Çok kötü bir ortamda büyüyüp, başımdan bin tane kötü şey geçmiş olabilirdi. Öyle değildi benimki... Dünya üzerinde yaşayan üç milyar erkeğin yaşadığı ergenlik sorunlarını yaşadım. Biraz biyolojik sorunlar, kafayla kimyanın birbirine denk olmaması gibi sıradan ergenlik halleri. Yetişkin hayatında mutsuz bir insan gördüğünüzde onu biraz deşerseniz, ergenliğinde sıkıntılar olduğunu görürsünüz. Benim öyle değil. O yüzden ergenlik eğlenceli ve dalga geçilesi bir dönem benim için.
- Kendinizi ifade etme aracı mı yazmak?
- Hayatla ilgili duygularımı paylaşıyorum. Hissettiğim bir şeyleri aktarıyorum. Herkes mutsuz, herkes birçok şeyden şikâyet ediyor, herkes yalnız... Ben çözümü içimdeki çocukla ilgilenerek buldum. Hayıflanmayı çok sevmem, böyle durumlarda bir şey bulmak, bir duygunun peşine takılmak gerektiğini düşünürüm. Modern hayatın faydalarını ve gereklerini hayatımıza katıp ilkel birer varlık olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Geçmişte yaşanan şeyler çok yüceltilir, öyle bir yerde değilim. Hepimiz bu ülkede yaşadık, 80'ler güzel miydi? Hayır. Daha naifti ama zordu. 90'lar, güzel miydi? Ne tadı, ne tuzu vardı.
- İçinizde eskiye dair bir özlem yok o zaman...
- Yazdığım şeyler geçmiş konulu ama ileriye yönelik bir özlem. Modern hayatta bir arayış içindeyiz ve onu da eskide arıyoruz. Geçmiş değerli bir şeydir ama ona takılmam. Modern hayat bir şeyler sunuyor ama ne götürüyor. Modern hayatın benden götürdükleri kafayı taktığım bir şey. Sadece akıllı telefonlar, sosyal medya üzerinden konuşmuyorum, duygulardan söz ediyorum. Birbirimizi anlamak, hissetmek eskisi kadar kolay değil. Hayatta anlar vardır, o anlar da değerlidir. Çocukken o kadar eğlenip, mutlu oluyorken şimdi niçin bu kadar sert ve mesafeli ilişkilerimiz. Bunlar aslında kafamdakiler. İçimizdeki çocukla ilgili...
KARŞIMDA TELEFONLA OYNAYANA GICIK OLURUM
- Arkadaşlarınızla sohbet ederken cep telefonunuzu karıştırmaz mısınız?

- Yemek yiyorsak, sohbet ediyorsak, ters çeviririm ve bakmam. Bunu karşımda beni rahatsız edecek şekilde yapana da gıcık olurum. Saygısız bir tutum değil mi? O zaman karşımdaki kişi benimle değil, yazıştığı kişiyle de değil. İşte bu modern insanın sorunu, nerede olduğumuz belli değil. Bazen evde iki üç saat kapatıyorum telefonu.
- Sizinle ilgili kimle konuşsam ilk merak ettikleri, ortalarda hiç görülmediğiniz konusu...
- Benden beklenen bir şey var ve ben o beklentiyi karşılamıyorum demektir bu. Ama o beklenti ne? İstanbul'da üç-dört mekana git, şu yolda yürü gibi bir sınırlandırma yaparsak, oralara gitmeyen insanlara haksızlık edilir. Hiç ortalarda görülmüyor değilim, Anadolu yakasında yaşıyorum ve hayatımı buradaki hayata göre kurdum. Belki karşı tarafta yaşasam Bebek sahilde koşacaktım.
- Kız arkadaşla görülme gibi bir durumunuz da yok. Özel hayatınız da gizem içinde...
- Öyle bir durum olursa görürsünüz. Görülmesi gereken bir süreç olursa gizlemem, paylaşırım.
KIRILMALAR AĞIR OLUR
- Yeni dizide 11 yıl hapis yatmış bir adamı canlandırıyorsunuz. Zor mu bir oyuncu için?

- Zor. Onun yaşadıklarını anlamak adına çok zorlandım... 11 yıl çok uzun bir zaman. Genç yaşta haksız yere hapse giren biri. Oysa hayalleri olan, geleceğe inanan, pırıl pırıl bir insan. Bizim gibi rasyonelliğe, belli kavramlara, hukuka inanan insanların başına bu tür bir şey geldiğinde, yaşadığımız travma ve kırılmalar, bu tip kavramlara inanmayan insanların yaşadıklarından daha ağır oluyor.
- Bu zamana kadar canlandırdığınız karakterlerden farklı mı?
- Karakterlerimin kırılma noktaları olurdu, olaylar onları değiştirirdi. Fatmagül'ün Suçu Ne'de, tecavüz öncesi ve sonrası, aşk öncesi ve sonrası... Kara Para Aşk'ta Ömer'in abisinin katil olduğunu öğrenmesinden önce ve sonrası... Burada Dağhan'ın yaşadığı daha büyük bir kırılma. Hayatında inandığı ve değer verdiği kavramlar yer değiştirecek. Dostları, arkadaşları, işi, gücü, hayata bakışı...
- Dağhan karakteri hayatının aşkı olan ve hapse girince ayrıldığı Beril ile onu hapisten kurtaran Selvi arasında kalacak gibi hissediliyor. Böyle bir durum söz konusu olacak mı?
- Dağhan'ın özgür kaldıktan sonra ne yaşayacağını hayatın hangi tarafa gideceğini ben de merak ediyorum. Senaristimiz Elif Usman'ın yazacağı senaryoya bağlı bu sorunun cevabı. Dağhan'ın gerçeği ararken bir yandan da aşkı bulması güzel olur diye düşünüyorum.
- Dizilere vakit ayırdığınız kadar sinemaya ayıramıyorsunuz... Oysa Kader gibi müthiş bir filmle sinema kariyeriniz başladı...
- Projelerle ilgili bir tercih bu. Sevdiğim ve aklımın kaydığı bir senaryo olursa her yıl film çekmeyi isterim. Sinemayı çok seven biri olarak orada bir üretim içinde bulunmam gerektiğinin farkındayım. Sadece hikayelerle ilgili bir durum bu. Dizi dönemlerinde sinema zaten çok zor.
- Size biçilen bir rol var bu sektörde, âşık adam... Ekran seyircisinin illa bir aşk görmek istediğinin farkındayım ama size biçilen rolden memnun musunuz?
- Oynadığım karakterler hiçbir zaman ağaca ismini kazıyan âşık rolleri değildi. Bir hikayenin unsuruydu aşk. Çatışmalı, sert, travmatik ilişkilerin adamı oldum. Onları tercih ettim. Seyirci sizi bir karakterle sevebilir ama başka bir adam rolüyle de sevebilir. Seyircinin hikaye içinde aşk beklentisi oluyor bu da yadsınamaz. Aşk içine girdiği her şeyi bi güzelleştiriyor ya.
SOSYAL MEDYA KULLANMIYORUM
- Hayran kitleniz dillere destan... İnanılmazlar ve sanırım tüm star oyunculardan daha aktif bir hayran kitlesine sahipsiniz...

- Sağ olsunlar. Sosyal medya kullanmadığım için teşekkür etme fırsatım olmuyor. Buradan çok teşekkür ediyorum. Ben sadece bir iş yapıyorum, sosyal medyada değilim, fotoğraf paylaşmıyorum, onlarla yazışmıyorum, onlarla bir temasım yok, buna rağmen yaptıkları şey çok değerli. Sayıları giderek artıyor ve organize biçimde hareket ederek yardım faaliyetleri düzenliyorlar benim adıma. Bu çok kıymetli. Geçtiğimiz sene dizi setine birkaç hayranım geldi. Doğum günümdü... Birbirleriyle benim sayemde tanışmışlar, arkadaş olmuşlar ve seyahat ediyorlardı. Bu çok mutluluk verici.
ÇOK GÜZEL ZAMAN ÖLDÜRÜRÜM
- Kiminle yaşıyorsunuz. Nasıl bir hayatınız var?

- Erkek kardeşimle yaşıyorum. Son derece mutlu, sade bir yaşantımız var.
- Evde en çok ne var?
- Kitap ve film vardı. Ama artık filmleri platformlardan izliyorum.
- Kıyafet alışverişinizi kim yapar?
- Ben yapıyorum. Alışverişi de sevmem, sıkılırım. İlk gördüğümü alır giyerim. İmaj kaygım yok. Sevdiğim şeyler var, asla giymeyeceğim şeyler vardır. Beyaz pantolon asla giydiremezsiniz, renkli kot çok sevmem. Sadelik tercihim.
- Dizi olmadığı zamanlarda nasıl geçer günleriniz?
- Bir buçuk yıldır bir şey yapmadım zaten... Dergiyle ilgilendim. Tatil yaptım, yurtdışına çıktım. Kara Para Aşk döneminde çok yoğun çalışmıştım. Ne sosyal hayatıma, ne arkadaşlarıma, ne kendime vakit ayıramamıştım. Bittikten sonra fark ettim ki, ilgilenmem gereken çok fazla şey var. Önce kendimle vakit geçirdim. Okumam gereken, izlemem gereken biri sürü şey vardı. Onları yaptım. Çalışırken yoğunluk ya da yorgunlukla ilgili çok derdim olmaz. Ama tatil yaparken, zamanı çarçur etmesini seviyorum. Sabah kalkıp güne dair plan yapan biri değilim. Çok güzel zaman öldürürüm. Bundan da büyük keyif alırım. "Bugün de boş geçti" diye düşünmem. Yalnızlıktan keyif alırım. Bazı insanlar vardır, zamanı çok iyi kullanmak isterler, ben onlardan değilim. Bazen bir yere gidip, üç saat orada oturabilirim. Arabayla bir yere giderim, oranın mutlaka görülecek yerleri vardır, yolda keyifli bir kafe gördüysem otururum, kalkmam oradan, görülecek yerleri görmeden dönerim.
- Çok canınız sıkkın olduğunda ne yaparsınız?
- Kitap okurum. İyi gelir bana. Arkadaşlarımla, dostlarımla buluşmamaya gayret ederim çünkü haksızlık etmek istemem onlara. Çok çok canım sıkkınsa uyurum.
- Kaş'a gitmeyi, dalış yapmayı seviyorsunuz. Hayat rutini oldu mu sizin için?
- Yazın oldu. Belli dönemlerde arkadaşlarımla gidip, vakit geçirdiğim bir yer. Şezlongda yatmaktansa, dalış yapmayı tercih ediyorum. Suyun altında nefes almak güzel.
ARKA GÖZÜM AÇILDI
Birini gözlemlemek için illa gözünün içine bakmam gerekmiyor. Bu mesleğin içinde var oldukça bir refleks gelişiyor, insanlar size bakıyor mu, nasıl tepki veriyor hissediyorsunuz. Arka gözüm açıldı (gülüyor). Burada kalabalık bir kafedeyiz ve kimse bizimle ilgilenmiyor. En fazla fotoğraf çektirmek isterler, biraz sohbet etmek isteyebilirler.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.