Pazar 29.01.2017
Son Güncelleme: Pazar 29.01.2017

Bulaşan iflah olmuyor

Hızlı hareket ederiz. Bütün bir günü kimseyle göz göze gelmeden geçirebilir, bunda bir gariplik bulmayız. Önümüzde düşüp bayılan birinin üzerinden atlar, yola devam ederiz. Kazandığımız parayı, İstanbul’da hayatta kalmak için harcarız. Koşmaktan yürümeyi unutan İstanbulluyu her kesimden insanlara sorduk. Bakın neler anlattılar

İstanbul virüsünü kapanlar...
Koşmaktan yürümeyi unutur
Panik atak ve depresyon standart hastalıktır
Göz temasından kaçınır
Ölse bile eğlenceden ödün vermez
Her konuda trafik en büyük bahanesidir
İstikamet Antalya. Amacımız sakin bir hafta sonu geçirmek. Uçağın tekerlekleri piste yerleşiyor ve bizim grup tek tek ayağa kalkıyor. Herkes canhıraş, eşyalarını toplamaya çalıyor. Bir acele sormayın. Neyse, kazasız belasız uçaktan iniyoruz. Havaalanında koşar adım yürüyoruz. Bazen valizlerin tekerlekleri bize yetişemiyor, takılıyor. Arada birbirine çarpanlar da var. Hani utanmasak birilerini dirsekleyip öne geçeceğiz. Acele etmemize gerek var mı? İnanın hiç yok! Dışarıda bir araç bizi 'sakin' bir hafta sonu geçireceğimiz otele götürecek. Geç kalacağımız bir durum söz konusu değil. İyi ama o zaman neden koşuyoruz? Yanıt tek kelimelik: İstanbulluyuz!
İstanbul dünyanın önemli megakentlerinden biri. Nüfusu 15 milyon! Türkiye nüfusunun neredeyse dörte biri bu kentte yaşıyor. Ve her gün akın akın insanlar gelmeye devam ediyor. Aş, iş, imkan burada çünkü... Ama eziyor insanı İstanbul. Değiştiriyor... Kabalaştırıp, yalnızlığa sürüklüyor. Hızlı, havalı ve mutsuzsuz. Halden anlamak, birine el uzatmak, kol kanat olmak çoktan silinmiş İstanbulluların lugatından. Varsa yoksa: Ben.
Peki medeniyetlerin beşiği, bu büyüleyici kent nasıl oluyor da sakinlerini böylesine bir çıkmaza sürüklüyor?
Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar açıklıyor durumu: "Yaşadığımız şehir bizim ruhsal hayatımıza doğrudan etki eder. İşine üç saatte gidebilen bir insanın ruh sağlığı ağır ağır aşınır. Hep bir yere yetişme telaşı da öfkeyi çok yüzer gezer hale getiriyor. Tabii şehirde yoksunluk yaşayan insanlar daha ışıltılı hayatları görünce haset duygusu kamçılanıyor."


Sayar'ın söyledikleri bir felaketin işaret fişekleri kıvamında. İnsanın içini acıtan tespitlerine devam ediyor Prof. Dr. Sayar: "Vurdumduymazlık ve hızlı yaşama kültürü ile beraber nezaket de kayboluyor.
Modern çağın en bariz hastalıklarından birisi narsistik kişiliğin yaygınlaşması. Yani 'Önce ben', 'hep bana' diyen kişi tipinin yeryüzüne bir klon gibi yayılması. Büyük metropollerde görürsünüz; herkes kendisi için yaşar, kendisini ve kendi yakınlarının önceliğini düşünür. Modern şehir kurgusu bana göre fıtrattan bir kaçışı temsil ediyor. İnsan fıtratında hız yoktur, insan fıtratı olup biten şeyleri anlamaya ayarlıdır. İnsan merhamete ayarlı bir varlıktır. İnsan başkasının ıstırabını işitmeye ve ona yardım etmeye ayarlı, ahlaklı bir varlıktır. Daha sonra kültür, şehir, mekân, toplum bizi o ilksel varoluşumuza yabancılaştırır ve bizi daha zalim bireyler haline getirebilir. Bazen ben, modern medeniyetin en büyük tuzağının insanlara yaptığı şu telkin olduğunu düşünürüm: Mazlum olacağına zalim ol."
İstanbullu olmanın ne demek olduğunu her kesimden insanlara sorduk. Her biri kendi süzgecinden dökülen İstanbulluyu tarif etti. Son sözü yine Prof. Dr. Sayar'a bırakalım: "İstanbul'da insanların ferahlayabileceği yeşil alanlar çok az, bu da boş zaman eğlencesi olarak AVM gezmeye mecbur bırakıyor şehir sakinini.
Öfkesi burnunda, diğer insanı rakip olarak görmeye hazır şehir sakinleri en ufak bir kıvılcımda birbirlerine patlıyorlar. Şehrin sakinleri önünde sonunda aynı kaderi paylaşır. Daha merhametli şehirler kurmak için insanların birbirinin ıstırabını gördüğü şehirler tasarlamamız lazım."
Dışarıdan gelenler ürküyor
FERMAN AKGÜL (Müzisyen)
Yanar döner halleri can sıkabiliyor

Ankaralı için İstanbul, ilk başta Nevizade'nin kokoreçi ve midye tavasıyla Boğaz manzarasına dakikalarca bakmaktan ibarettir. İstanbul sosyal hayatın ve dostlukların fazla güvenli olmadığı bir şehir. Ankaralılar ilk geldiğinde hep yan yana gezerler o yüzden. Alper Erinç zamanında "Oğlum çete gibisiniz, bi ayrılın birbirinizden" demişti ama zor.

Bu söylediklerim tecrübelerimden, genelleme yapmak haddime değil. Bir İstanbullu bugün dostun, yarın pek de seni umursamayan birisi olabilir. Yanar döner durumları bazen can sıkabiliyor. İstanbullu ile randevulaştıysan eğer mutlaka teyit etmende fayda var, ne saat ne de gün kavramları Ankaralılar gibi değildir
Trafik en büyük bahaneleri olmuş hayatta. Her şeyi ona bağlayabilirler. İstanbullular, İzmirliler başka şehirleri pek beğenmezler. Oysa Ankaralılar deniz hasreti çektiklerinden pek bir sahiplenirler bu şehirleri. İstanbullular aslında ABD gibi çok büyük ama dışarıya kapalıdır. Her şey onlarda vardır gibi bir duyguyla burun kıvırırlar dış dünyaya, o yüzden de "Ankara'dan neden bu kadar çok Rock grubu geliyor" gibi bir soruyu İzafiyet Teorisi kadar derin tartışmaya çevirebilirler.
HAZAR ERGÜÇLÜ (Oyuncu)
Aşırı insan aşırı araba aşırı ses

Toplu taşımaya alışmak ve soğuk çok zor geldi. Çok hareketli İstanbul, kaos var. Büyükşehrin tüm özellikleri ilk zamanlar üstüme üstüme geliyordu. Aşırı insan, aşırı araba, aşırı ses. Bu beni yordu her Kıbrıslı gibi. Ama artık alıştım, çok seviyorum ve çok da iyi besleniyorum bu şehirden...


MÜMİN SARIKAYA (Müzisyen)
Burada herkes yabancı

Yozgat'tan İstanbul'a ilk gelişimde birbirine bakmaktan kaçınan gözler gördüm önce. Bizim memlekette sokakta yürüken, gördüğümüz bütün gözler tanıdık bakar, burada herkes yabancı... Şehir içinde bir yerden bir yere giderken şehirlerarası yolculuğa çıktım sanki. Böyle bir ömür biter. Sonradan anladım insanların telaşını, neden koştuklarını... Koşmaktan yürümeyi unutmuş gibiydi herkes. Ardından Yozgat'a döndüğümde bu yazdığım dörtlüktü İstanbul'dan bana kalan.
Ara ki bulasın bir vefa
Bilirim o surları ya bu duvarlar neyin nesi
Örmüşsün perde perde göz gözü görmüyor
Gezdim yedi tepeni ara ki bulasın bir vefa
Dağın taşın delik deşik sefadan çok cefa
MÜMİN SARIKAYA
AHMET GÜNEŞTEKİN (Ressam)
Pasaport memurunun önünde yıkılan karizma

Lahey'de sabah saatlerinde çantasını bisikletinin arkasına bağlamış, takım elbisesiyle pedal çeviren Başbakan Mark Rutte'ye rastlamak sıradan olaylardan biridir.
Dünyaca ünlü aktör Keanu Reeves'i New York metrosunda bir kadına yer verirken görmeniz de çok olağandır.
Kent yaşamına kolayca ve olağan bir şekilde karışan buna benzer ünlü sanatçıları, siyasetçileri ve iş adamlarıyla ilgili haberleri duyuyoruz. Ama yaşadığım şehirde gözlemlediklerim oldukça farklı. İstanbul'u gerçekten benimsediğini varsayan ve kendilerini farklı bir statüde gören, halkın ve yaşamın içine karışmak konusunda çekinceleri olan insanların yaşamları da dünyadaki benzerlerinden farklılaşıyor. Oysa bu insanlar bulundukları ülkenin dışına çıktıklarında, kendi dünyalarının dışında bir dünya ile karşılaştıklarında tüm duvarları yıkılıyor. Yaşadıkları şehirde gördükleri saygıyı gittikleri yerde tanınmadıkları için göremiyorlar. Karizmalarının yok olduğunu ve kendileri için ustalıkla ördükleri o konforlu sınırın bir anlamı olmadığını fark ediyorlar. Bunun için çok beklemeleri gerekmiyor, pasaport memurunun karşısında başlıyor bu değişim ve yıkım.
SELİM İLERİ (Yazar)
Bu kenti seviyorum

İstanbul uzun yılların kültür gömleği değiştirmeleri sonucunda çok sancılı dönemler yaşadı. Bugün daha sentezci bir tutumla, hiç değilse tarihi eserlerin korunmasında daha özenli bir anlayışı saptayabiliyoruz. Hatası ve sevabıyla bu anlayışın yarınki İstanbul'a yeni ufuklar açmasını ummak istiyorum. 60 yıldır bu kentte yaşıyorum, her şeye rağmen yaşadığım kenti hem seviyorum hem de bu kent yazarlık yaşamımda her zaman önemli bir rol oynadı.
UFUK TARHAN (Fütürist)
Toleransı kıt, beklentisi yüksek

İstanbullu, sabah gün ağarmadan çoluk-çocuk yollara düşer. Saatlerce bir toplu ya da bireysel taşıma aracının içinde oturarak ya da ayakta varmaya çalışır. Koşar da koşar. Hafta sonları AVM'lerde turlayarak ya da alışveriş yaparak zaman, para, aslında ömür tüketir. Çünkü ona 'tüketici' denmektedir. Ne eve sığar, ne sokaklara. Hep taşkındır, hep anı yakalamaya çalışır çünkü her şeyi çabuk yapması gerekir. Hızlı yer-içer-sevişir- hastalanır-iyileşir-öğrenir-unutur, hızlı karar verir, en hızlı olmak için didinir, çünkü yapması-kapması gereken çok şey ama az zamanı ve istediklerini isteyen çok rakibi vardır. Toleransı kıt, beklentisi yüksektir.
Gelecek 10 yılda 'akıllı şehir' farkındalığı ve adaptasyonu gelişecek. Akıllı şehir, araç, eşya, en çok ve en hızlı ulaşım, güvenlik, emniyet, sağlık, alışveriş, eğitim, çalışma, eğlence alanlarında etkili olacak. Yeni iş ve yaşam modelleri teknoloji sayesinde insanların hayatını kolaylaştırmanın ve tabii yepyeni güvenlik, sağlık problemlerinin, sosyolojik, psikolojik ve ekolojik sorunların oluşmasına neden olacak. Bu sefer de onları çözmek için uğraşacağız...
İLKER ÖZMESÇİ (İstanbul Erkeği kitabının yazarı)
Hem acı, hem tatlı ama hep çok baharatlı

Soylu bir ailenin güzel ve asil kızının, sonradan görme, bir adamla evlenmesi gibidir İstanbul. İki kıtaya omzunu yaslamanın verdiği rahatlıkla şımarmış, aynı zamanda da utangaç ve mağrurdur İstanbul. İstanbullu olmak da işte böyle bir şey. İstanbullu olmak göz göze gelmemektir. Tanımadığınız birine "Merhaba" demeyi sakınmak ama yedi kat el ile bir anda derdinizi paylaşabilmektir. Dengesizdir İstanbul, acımasızdır. Hep yakındığımız ama onsuz yapamadığımız karmaşadır. Her çeşit insanın yaşadığı ve her birinin aslında yöresinin baharatını attığı yemektir İstanbul. Kimi zaman acı, kimi zaman tuzlu bazen de tatlı ama hep çok baharatlı... İstanbullu da öyledir, baharatlı... Köprüleri isimleriyle değil, sayılarla söyleyecek kadar tembelliktir. "Nerede oturuyorsun?" sorusuna "Karşıdayım" diye her aldığınız cevapta, "Hangi karşı?" diye sormaktır İstanbullu olmak...
İstanbul'da yaşayanların yüzde 57,5'i ev sahibi
İstanbulluların yüzde 53,9, ev telefonu kullanmıyor
Evinde internet olanların oranı yüzde 68.3 (Rakamlar Ipsos araştırmasından alındı)
Virüs kapmış İstanbulluyu tanıma rehberi
Sakın göz göze gelme!

Çünkü selam vermek gerekir. En önemli aksesuvar güneş gözlüğüdür bu şehirde. Milyonlarla birlikte yaşıyor ama günde kaç kişiyle göz göze geliyoruz? Eğer başarılı bir İstanbul insanıysanız, bir tek kişiyle bile göz göze gelmeden günü tamamlayabilirsiniz. Çünkü İstanbul insanı güneş gözlüğü takar. Kapalı mekanlarda hatta kış mevsiminde bile. Edinmek kolay, 5 TL'ye de var 5 bin TL'ye de... Bizden söylemesi 5 TL'lik olanlardan kaçının. Yoksa eziklerler sizi bu şehirde!
Kedilere mama var, sana yok!
Sokak hayvanları için duyarlıdır, özellikle kedileri sever İstanbul insanı. Sokaklara kap kap yemek, su bırakmayı ihmal etmez. Ama aynı özeni sokaktaki insana hatta çevrelerindekilere göstermezler genellikle.
Ömür biter trafik bitmez
Trafik deyince, istisnasız her İstanbullunun tüyleri diken diken olur. Bu şehirde bir yerden başka bir yere gitmek Sırat Köprüsü'nü geçmek kadar zordur. Hem yaya hem de şoför olarak 'yol vermek yok, almak var'ı benimserseniz yola devam edebilirsiniz. Aksi takdirde trafikte birine yol verseniz, sabaha kadar olduğunuz yerde bekleseniz bile kimse acıyıp da size yol vermez. Trafikzededir İstanbullu.
Panik atak, depresyon, ülser
Böylesine büyük ve kaotik bir şehirde yaşamanın olmazsa olmazlarıdır bu üçlü. Depresyondan panik atağa, panik ataktan kişilik bozukluğuna kadar gider bu süreç. Ülser ise metropol yaşamının bonusudur. Bir öncesi reflü'dür.
Hani komşu komşunun külüne muhtaçtı?
'Komşu komşunun külüne muhtaçtır'dan, kapı çalınsa bile açma aşamasına geçiş nasıl oldu bilemiyorum. Ama kimse yan dairede oturan komşusunu bile tanımıyor. Tanımak da istemiyor. Bu kocaman, kalabalık şehirde yalnızdır İstanbullu.
Eğlenmezsen bitersin
Ölsen bile eğleniyormuş numarası yapacaksın. Baş ağrısı, diş ağrısı, ailevi sorun fark etmez. Eve gidince, yalnızken ağlarsın. Sonuçta çevrende bulunan İstanbulluları sıkarsan, bizden söylemesi: Bitersin! O yüzden eğlenceli ol. Eğlen, eğlendir.
Sarı bela
Sevgi nefret ilişkisine benzer taksicilerle İstanbullular arasındaki ilişki. Her iki taraf da birbirine güvenmez. Tuhaf bir durum ama her ikisi de haklıdır güvenmemekte. Taksi aradığında bulamaz bu şehrin insanı. O nedenle taksi beklediği çok açık olan hemşehrisinin iki metre önüne geçerek, gelen ilk taksiyi kapmaya çalışır. Yok utanmaz. Çünkü gözlük aksesuvarını edinmiştir. Sizinle göz göze gelmez. Bu şehrin taksicisi de yolcusu da asla bozuk para taşımaz.
İstanbulluca
Bu bir yabancı lisan sayılabilir. Daha çok mimikleriyle konuşur İstanbullu. Ses çıkarması gerektiğinde, kısa cümleler kurar. "Bay", "hay" "O haaaa" (Görüşürüz, merhaba, yavaş ol)... Uzun cümleleri de vardır: Ay inşaalah canım yaaaaa! gibi.
Vapur, simit, martı
Vapurda martılara simit atmak eski bir İstanbul adetidir. Vapurda martılara simit atan biri yüzde 99 turisttir. İstanbullunun martı besleyecek zamanı mı var? Unutmadan martıya simit atmak teknik beceri gerektirir.
Asansör, metro, metrobüs
Kural şu: Önce inilir, sonra binilir. Asansörde, metroda, metrobüste insanların inmesine müsaade etmez İstanbullu. Asansörler küçüktür ve taşıma kapasiteleri bellidir. Siz siz olun yolunuz İstanbul'a düşerse eğilip bükülerek o küçük kabine binmeye çalışmayın. Durduk yerde nefret kazanırsınız. Metrobüs bu üçlünün en vahşisidir
İstila eder
Hep yeni lokasyonlar arar ve bulurlar. Nasıl olduğunu anlamazsınız ama yılların semtleri sessiz sedasız hayata devam ederken, birden bire insanların akınına uğrar. Önce irili ufaklı mekanlar açılır, medyada haberler çıkmaya başlar, tüm fiyatlar fırlar. Semt insanı kendine gelemeden, istilacılar başka bir lokasyona doğru yola çıkmıştır bile.
Salatayı sev, yeşili koru
Dışarıda yemek yenilecekse, tek seçenek salatadır. Bu kuralı hiç kimse sorgulamasın, tartışmasın. Eve zor atar kendini, çünkü açtır. Salata kesmez. Oysa evde ister ekmek arasına çökelek basar, ister makarnayı ekmekle götürür. Ama kimseye söylemez. Taşralı derler adama. Yeşilden laf açılmışken, çevreye karşı duyarlı olmayı ihmal etmez hiç kimse. Çevre mevre umurunda olmayabilir ama belli etmez.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.