Belediyeyle nişanlandık sıra evlilikte
Ekimde Beyoğlu Belediyesi ressam Devrim Erbil’e Beyoğlu Nişanı verdi. Asıl sürpriz ise başka. Erbil adına İstanbul’da bir müze açılacak. Sanatçı “Belediyeyle önce nişanlandık şimdi müze ile evleneceğiz” diyor
Resmin şairi deniyor onun için. Çağdaş Türk sanatının en büyük temsilcilerinden biri olarak gösteriliyor. Öyle ki daha önce Ara Güler'e verilen Beyoğlu Nişanı geçtiğimiz ekim ayında ona takdim edildi. 80 yaşındaki usta ressam aynı zamanda bir diğer ustanın, Bedri Rahmi'nin öğrencisi ve şu zamana kadar en öne çıkmış yapıtları artık duvarları süsleyen İstanbul çizimleri.
Erbil, Beyoğlu Nişanı'nı aldı ama onunla ilgili bir sürpriz daha var. Beyoğlu Belediyesi sanatçı için özel bir müzenin çalışmalarına başladı. Erbil'le müzeyi konuştuk.
- Beyoğlu Belediyesi'nin üstün hizmet nişanı benden birkaç yıl önce de Ara Güler'e verilmişti. Zannediyorum ki benden sonra da Beyoğlu'na, Türk sanatına hizmet eden birçok değerli sanatçılara bu ödül verilecektir. Beyoğlu gerek benim öğrencilik yıllarımda gerek sanat yaşamımda her daim sanatın kalbinin attığı bir yer olmuştur. Bunun anlamı tüm Türkiye'de sanatın kalbinin attığı yer demektir. Hatta bu olay başka bir şeye de vesile oldu. Benim hayalimde eserlerimin sergilendiği, geleceğe ulaştığı bir müze vardır ve İstanbul'da bir müze için adım attık.
15 YILDIR ESERLERİMİ SAKLIYORUM
- Devrim Bey İstanbul'da müze mi açılıyor sizi için?
-Tabii. Başkan Demircan geçen hafta vakıflardan bir yer buldu. Bina yıkılıp yeniden inşa edilecek, başkan bunun aracılığını yaptı ve mesafe kat etmeye başladık. Türkiye'nin önde gelen isimleriyle çağdaş ve çok amaçlı özel bir müze yapacağız umarım.
- Bildiğim kadarıyla Balıkesir'de adınıza açılmış bir müze var?
- Doğru ama orada bencil davranmadım. Birçok arkadaşımın, yakınlarımın, öğrencilerimin de eserlerine de yer verdim. Ama şimdi müzenin İstanbul'da olması da büyük anlam taşıyor. Mesela ben 10-15 yıldır kendimce en önemli eserlerimi saklıyorum. İşte şimdi Beyoğlu Belediyesi bana bir nişan verince "O halde bir müze ile bunu evlilikle taçlandıralım" dedim. Başkan dahil herkesin hoşuna gitti bu fikir.
- Daha çok İstanbul resimleriyle tanınmış bir sanatçısınız. Kabataş'ta duvarlarda resimlerinizi görünce ne hissettiniz?
- Benimkiler birer İstanbul peyzajı değil, bir bakış açısı. Ondan önce de titreşimler, ritmik devinimler gibi birçok temada Anadolu şiirsel soyutlamaları ve çeşitlemeleri diye benim hem Türkiye'de hem de yurtdışında tanınmama sebep olmuş eserlerim de var. Ama nedense İstanbul'un çok sevilmesinden midir bilemiyorum benim o resimlerim çok sevildi. Resimlerimi görünce de, ne diyebilirim ki, mutlu oldum, sevindim. Sadece orada değil kalemlerin üzerine, UNICEF'in kupalarına dahi basıyorlar çizimlerimi, hoş bir duygu tabii...
Usta ressam Devrim Erbil'in İstanbul üzerine yaptığı eserler her zaman ilgi görüyor. Erbil'in imzasını taşıyan İstanbul Kırmızısı-Kuşlar ve İstanbul'a Dokunmak eserleri de ilgi gören yapıtlarından.
SANAT EĞİTİMİ YAYGINLAŞMALI
- Sanatta eski ile yeni arasındaki ilişkiden sıkça bahsediyorsunuz. Bugün sanat dünyamızda geleneksel ve çağdaş nasıl konumlanıyor sizce?
- Eskiye sahip çıkmak çok güzel. Fakat bu tek başına yeterli değil, çağdaş olmak da gerekir. Sadece çağdaş eserler üretmek değil mesele, çağdaş düşünebilmek. Sanat eğitiminin yaygınlaşmasıyla bu mümkün. Düşüncede özgürlük sanatta özgürlüğü kendiliğinden getirir. Bu özgürlük, eğitim programlarının, yaşamın içine girmediği müddetçe biz gösterişte kalan binalar, sergiler, bienaller yapmaya devam ederiz oysa bunu içselleştirmek gerekir. Bu da kültürle olur. Anadolu aydınlanmasının bunda büyük rolü olacak.
BİZ SANATÇILARA YORUMLAMAK DÜŞER
- Peki, Beyoğlu'nun ve İstanbul'un dönüşen mimarisi hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Bugün yapacağınız İstanbul resimlerinizde şehre daha farklı yaklaşır mısınız?
- Sanatçı olarak bir durumu kabullenmek değil yorumlamak da bize düşüyor. Bizim yapmamız gereken bir çarpıklık varsa ironik bir bakışla bunu anlatıp göstermek. İstanbul'un şanssızlığı ise şu oldu. Ben 1954'te İstanbul'a geldiğimde nüfus 760 bindi. Şimdikiyle karşılaştıramayacağımız bambaşka bir İstanbul vardı. Şimdi nüfusa 14 milyon diyorlar ama ben en az 20 milyon olduğunu düşünüyorum.
- Artan nüfus kimi düzenlemeleri de güçleştirdi diyebiliriz o halde?
- Asıl İstanbul SİT alanlarını belirlemekte çok geç kaldı. Ancak 1980'li yıllarda tarihi yarımada SİT bölgesi ilan edildi, o zamana kadar neredeydi mimarların, şehir planlamacıların aklı? Şehircilik anlayışının İstanbul'a yerleşememesinde ve tarihi bir kentin bu hale gelmesinde şüphesiz bir sürü sorumlu var. Maalesef batıdaki gibi kültürel mirasa sahip çıkma olgusu biz de oturmadı.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut