“Ruh değil akıl hastalanır”
Nörolog Sevda Sarıkaya, Türkiye’nin önde gelen Alzheimer uzmanlarından biri. Huzurevi huzurevi gezip gönüllü çalışmalar yapan Sarıkaya, deneyimlerinden yola çıkarak Ya Evde Yoksam adını verdiği bir ‘Alzheimer romanı’ yazdı
NEBİŞ VE SEVGİ'NİN HİKAYESİ
Sarıkaya yıllarca üzerinde çalıştığı Alzheimer hastalığına sadece hastalarından değil, yakın dönemde kaybettiği babasından da aşina: "Babam abimi ve beni doktor yapan kişidir. Bizi okutmak için pek çok farklı işle uğraştı ama bize hep 'Başkalarına yardım edecekseniz doktor olun' dedi. Ama ilginçtir, babamda beyin tümörü çıktı. Ne yazık ki teşhisini de ben koymak zorunda kaldım. Tümör bellek bölümünü tuttuğu için Alzheimer'in bütün belirtilerini gösterdi. Teşhisi ve vefatı beş ay sürdü."
ANNEM YA İYİLEŞİRSE!
Sarıkaya'nın kendi babasından ve yardım ettiği pek çok hastasından, hasta yakınlarından edindiği sayısız deneyim var. Ama aklından çıkmayan vakalar da var: "Bir hasta yakını geldi. 'Hocam çok utanıyorum ama size bir şey anlatacağım' dedi. Rüyasında annesinin iyileştiğini görmüş ve çok üzülmüş. Çünkü annesi rahatsızlanmadan önce araları çok kötüymüş. Hastalıktan sonra makul, yumuşak huylu bir insan olmuş... Bugüne kadar yakalayamadıkları yakınlığı rahatsızlıktan sonra yakalamışlar. 'Annem iyileşirse diye korkuyorum' dedi.
Öyle bir rahatsızlık ki bu, kimi insanlarda huylar, tabiatlar değişir. Çok sert birisi yumuşak, çok nazik kibar biri çok sert, küfürbaz olabilir. Fren mekanizması ortadan kalkar. Ama ilginçtir ego da ortadan kalkar. Menfaat duygusu da ortadan kalkar. Bir nevi ikinci çocukluk gibidir. Ben o yüzden, Alzheimer hastalarını çok seviyorum. Ruh hastalanmaz, ruh temizdir. Ama akıl hastalanabilir. Ben huzurevinde sokaktakinden daha güvende ve huzurlu hissediyorum kendimi. Bazı insanların kalbi hastadır. Kötülükle hastalanmıştır. Beni en çok öyle insanlar korkutur."
Sarıkaya'nın babasından da edindiği önemli bir tecrübe var. Bunu hasta yakınları da uygulamaya başlamış ve çok faydasını görmüşler: "Sabah güzel bir haber veriyordum. 'Baba, eşim doçentlik sınavını kazandı, biliyor musun?' diyordum. Çok seviniyordu. Bir kaç saat sonra aynı şeyi tekrar söylüyordum. Aynı şekilde seviniyordu unuttuğu için. Gün içinde farklı zamanlarda söyleyince, o günü çok mutlu ve rahat geçirdiğine tanık oldum. Hastalarım da bunu uyguluyor ve iyi sonuçlar alıyorlarmış."
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut