Son Güncelleme: Pazar 04.02.2018
Nefes, ruhumuza üflenen bir duadır
Biri klarnetin, diğeri ney’le harmanlanmış elektronik müziğin üstadı. 7 Şubat’ta birlikte sahne alacak Serkan Çağrı ve Mercan Dede’yi bir araya getirdik, ortaya söyleşiden çok; ruhlara şifa, zarif bir ‘aşık atışması’ çıktı
İki dev isim, önümüzdeki hafta, 7 Şubat Çarşamba günü İstanbul Cemal Reşit Rey konser salonunda sahne alacaklar. Her ikisi de kendi şarkılarının yanı sıra, doğaçlamaya da gönül verdiklerinden, topa gelişine göre vurmayı sevdiklerinden sürpriz bir konser bekliyor sevenlerini. Biz de büyük buluşma öncesi, iki ustayı bir araya getirdik. Ortaya söyleşiden öte, sakinlik ve dinlendiricilik dozu yüksek, zarif bir 'aşık atışması' çıktı. Şifa niyetine...
- Dostluğunuzun temellerini anlatır mısınız?
- Serkan Çağrı: Mercan Dede ismini duyduğumda henüz İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarı'nda öğrenciydim. Bu yıllarda ortak dostumuz olan perküsyon virtüözü Mehmet Akatay bir gün beni aradı. "Biz Mercan Dede ile birlikte çalışıyoruz ve seni de aramızda görmeyi çok istiyoruz. Çok yakın zamanda uzun soluklu bir Avrupa turnemiz olacak, bizimle olmak ister misin? Arkın da senle yüz yüze tanışmak istiyor" diyerek birlikte konservatuara ziyaretime geldiler. İlk karşılaşmamızda ben Arkın'ın sohbetine ve mütevaziliğine hayran kaldım. Provalar yaptık. Daha sonra gideceğimiz konserlerin listesi geldi ve turneye "Mercan Dede&Secret Tribe" ismiyle çıktık.
- Mercan Dede: Dostluğumuzun temelleri büyük ihtimalle ezelden bir yerlerde atılmış olmalı ki, her zaman yakın, içten ve samimi bir dost olarak gördük birbirimizi. Tanışıklığın üzerinden 20 yıldan fazla bir zaman geçti. Serkan'ın icrasına, sanatına, müziğine her zaman büyük bir saygı duydum.
- İlk tanışmanız, ilk birlikte çalışmanız size neler hissettirdi?
- S.Ç: Müzik kurallarından kurtulup tamamen hissettiklerimi üfleyebildiğim bir ortamdaydım. Ruhlarımızın müzik aracılığıyla sohbetini yaşıyordum.
- M.D: Çok iyi hatırlıyorum, bir araya gelip iki dakika çaldıktan sonra hemen sanatsal anlamda bağlantının orada olduğunu hissettik. Eğer bağlantı varsa, o zaman her şey su gibi akar gider.
- Nasıl bir proje hazırladınız 7 Şubat konseri için? Arkın Kanada'da yaşıyor. Aradaki mesafeleri nasıl giderdiniz üretim aşamasında?
- S.Ç: Bizler an'ın hissettirdiğini yaşayan müzisyenlerdeniz. Bana göre buluşmamız müziğin diliyle bir sohbet olacak. Bu nedenle her ne kadar ortak bir repertuar hazırlasak da özgür ruhların kalp kalbe verip müziğe akmasıyla konuşacağız. Ortak duygularımızı çok iyi tanıyoruz ve dostluğumuzdan yansıyan müziklerimiz var. O yüzden bizim için zaman ve mesafenin pek bir önemi yok.
- Müzik üretmek için kendinize kurduğunuz dünyayı anlatabilir misiniz? Bir izolasyon mu, yoksa kalabalıkta da üretebiliyor musunuz?
- S.Ç: Müzik üretmek yaşamın izlerini seslerle tarif etmektir. Her an her yerde duyabilir ve üretebilirsiniz. Zaten doğa en zengin müziği üretiyor. Dinlemeniz yeterlidir. Bu uyumu yakalamak üretmek için fazlasıyla yeterlidir. Müzik üretirken hem bu seslere hem de geçmişten bu güne kadar ruhumda etkisini sürdüren her şeye kulak veriyorum. Ama aslında ikimizin de entrümanında en önemli nokta nefes. Nefes sadece müzikle ilgili bir kavram değil, ruhumuza üflenen bir duadır o.
- M.D: Ben çoğu zaman kendimi kalabalıkların içinde izole hisseden, çok kendi dünyasında yaşayan hatta biraz utangaç biriyim. Benim için yaratma süreci biraz meditasyon gibi.Telefonların kapanması, internet bağlantılarının kesilmesi lazım ki kalpteki bağlantılar kurulabilsin. Bu anlamda Montreal'deki evim benim yaratma sürecindeki büyülü mekânım. 30 yıldır televizyon seyretmiyorum.
- Her ne kadar "Ben klasik bir neyzen değilim" desen de müziğinde, kimliğinde öne çıkan saz ney. Ney, kendi iç dünyanı aktarırken nasıl bir vasıta senin için?
- M.D: Kendini neyzen olarak gören biri değilim. Ney her zaman benim sırdaşım, yoldaşım oldu. Ama hayatımda yapmak zorunda olduğum seçimler, ney gibi aslında zor olan bir saza hak ettiği zamanı ayıramadım. Rey kendi kendime, çoğu zaman yalnızken kırık dökük, ama hâlâ aşkla üflediğim bir dost benim için. Kendi hakikatimin, kalbimin sesleri var ney'de...
DÜNE AİT NE VARSA DÜNDE KALDI
- S.Ç: Çocukluğumdan itibaren üflediğim klarnette de dikkatleri üzerime çekmekten hep korkmuşumdur. Hâlâ klarnette yaptığım yorumlamalarda buna dikkat ediyorum. Gereksiz ve abartılı olan her şeyden uzak kalmak beni daha iyi anlatıyor.
- M.D: Evet dostum. Muhabbetimiz eskilere dayanıyor. Her zamanki gibi son derece içten ve derinliği olan bir sohbet (bu yüzden röportaj demiyorum) ve bunun için sana minnettarım. Ben bu anlamda yetenekli biri olmadığım gibi, kendimi bir müzisyen olarak da görmüyorum. Kendi halinde müzikle ve sanatla nefes alan biriyim.
- Her ikiniz de sahnede doğaçlamalara yer veriyorsunuz? Doğaçlamanın müzisyenin kendi iç dünyasını keşfetmesinde nasıl bir etkisi var?
- S.Ç: Doğaçlama, tamamen insanın o andaki duygu ve düşüncelerinin ve de içinde bulunduğu ruhsal halinin doğrudan yansımasıdır. Müzikte en önemli unsur bence doğaçlamadır.
- M.D: Mevlana; "Düne ait söz dünde kaldı, bugün yeni bir söz söylemek lazım" derken aslında her an tekâmül eden, her nefesle yeniden değişmesi gereken insan kalbinden bahsediyordu, diye hisseden biriyim. Doğaçlama da böyle.
GEMİMİZ KALP AYNI
- Arkın, bir anlamda Doğu ve Batı seslerini, tasavvufun derinliğiyle modern yaşamın tınılarını bir araya getiriyorsun. Bir ayağın tıpkı semazen metaforunda olduğu gibi aynı sabitede duruyor. Diğer ayağınla dünyayı, dünya müziğini geziyorsun... Bu karışım müziğine ve hayatına nasıl yansıyor?
- M.D: Aslında cevap da sorunun içinde. Müziğim yaşamımın bir yansıması, yani müziğime yansıyan hayatımın kendisi. Türkiye'de doğdum, son 30 yıldır Kanada'da yaşıyorum. Doğu-Batı zaten hayatımın bir parçası. Gerçekten bir semazen gibi gönlümüz öncelikle Anadolu'da, köklerimiz Doğu'da, ama diğer ayağımızla dünyayı dolaşıyoruz. Ben her zaman kendimi bir dünya vatandaşı olarak gördüm ve dünyayı dolaştıkça anladım ki dili, dini ne olursa olsun aslında bizler aynı geminin yolcularıyız.
KALP AYNI AKORDU
Müzikle notasız temas kurmanın sendeki artıları ve eksileri neler?
- M.D: Hâlâ nota bilmiyorum! Evdeki klavyenin üzerine A, B,C gibi notaları yazdım, arada tuşlara basarken onu dahi ıskaladığım oluyor. (Gülüyor) Müzikle elbette hem notalı hem notasız, mümkün olsa her yolla temas kurmak lazım. Benim için nota bilmiyor olmak, kendini ifade etmek için kendine has tarzlar geliştirmelisiniz gibi bir süreci tetikledi. Çöpten adamlara benzeyen notalama işaretleriyle kağıda aktardım. Ayrıca son 25 yıl bana öğretti ki, en önemli akort, kalbin akordu. O doğru oldu mu, notaları bırak, bütün yaşamın içinde bir ahenk, uyum olduğunu duyabiliyorsun.
- Serkan, sen bu konuda neler söylersin ,bir akademisyen olarak?
S.Ç: Müziğin notası kalptir. Nota bir yön göstericidir. Olmazsa olmaz değildir. Çocuk yaşta başladığım klarnetle önce müziğin ruhsal diliyle tanıştım. Daha sonra bilimsel olan yanını öğrendim. Ancak bana göre müziğin ruhsal tarafı her şeyden önemlidir.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut