Son Güncelleme: Pazar 25.02.2018
Tam bir akademi gibiydi
Muhabbetler çaylar eşliğinde derinleştikçe derinleşir, edebiyat, siyaset, kültür, felsefe ve daha nice konular adapla tartışılır, konuşulurdu. Müdavimlerine de marmaratör denirdi. İşte yazar Cem Sökmen’in Marmara Kıraathanesi Beyazıt’ta Bir Hayat Sahnesi kitabından Marmara Kıraathanesi’nin portresi
Türkiye'nin önde gelen isimlerinin buluşma noktası olan Marmara'nın müdavimlerine ise marmaratör deniliyor. 1957 ile 1983 yılları arasında bir devre damga vurmuş bu mekân artık yok. Burada doğan birliktelik ise başka mekânlarda hâlâ sürüyor. Kahvehaneler alanında araştırmalarıyla bilinen yazar Cem Sökmen, Kültür A.Ş'den çıkan Marmara Kıraathanesi Beyazıt'ta Bir Hayat Sahnesi kitabında da Marmara Kıraathanesi'nin adeta tarihsel serüveni ele almış; Beyazıt'ın tarihi, kahvehane kültürü, Marmara Kıraathanesi'nden anekdotlar, marmaratörlerle görüşmeler ve anıları bir araya getirmiş. Kitaptan yola çıkarak Marmara Kıraathanesi'ni ele aldık. Bir tarafı Marmara Denizi'ne bir tarafı Beyazıt Meydanı'na bakan Marmara iki bölümlü. Birincisi sohbetlerin ağırlıklı olduğu alan, mekânın arkası ise bir semt kahvesi havasında. Marmara'ya sağın entelektüelleri geldiği gibi toplumun her kesiminden insan geliyor.
Halka açık bir üniversite atmosferinin hâkim olduğu Marmara'nın müdavimlerinden yazar Mehmed Niyazi Özdemir, mekâna gelenleri şöyle tasvir ediyor: "Kimler gelmezdi ki! Uluslararası üne kavuşmuş bilim insanlarından, dünyada ciddi, en güvenilir kabul edilen ansiklopedilerde yer almış sanatkârlara kadar çok değişik, renkli kişiler gelirdi." Marmara'da kimin nerede oturacağı da belli! Her bir masaya bir ad verilmiş; tasavvuf, edebiyat ve siyaset masaları gibi. Bunlardan birinde siyaset ağırlıklı sohbetler yapılır, Marmara'nın Son Osmanlıları olarak adlandırılan Adli Tıp Başkanı Prof. Saip Atademir, Prof. Dr. Nuri Karahöyüklü ve Maliyeci İbrahim Bey ve emsalleri otururmuş. İkincincisi Muzaffer Ozak'ın masasıymış. Marmara'nın müdavimi Hazım Yivlik, "Biz Marmara'ya tasavvuf masasından girdik. Muzaffer Ozak'ı dinledik. Edeple soru sorulur huşu ile dinlenirdi. Tasavvuf kültürü adeta kahvelerde yaşamaya devam ediyordu" diyerek anıyor. Üçüncü masa matbaasından her gün Marmara'ya gelen, Osmanlı, İslam ve tasavvuf tarihi bilgisi derince olan Ziya Nur Aksun'a atfedilirmiş. Bilgi deryasını paylaştıkça paylaşır, sorulara titizlikle cevaplar verirmiş.
SANKİ İKİNCİ EV İKİNCİ YAZIHANE
Edebiyat dünyasından birçok ismin adeta yazıhanesiymiş Marmara. Birçok gazete, dergi çalışanlarının da uğrak yeri. Şair Sezai Karakoç'un da bazı yazılarını da yazdığı kıraathanede şiir eksik olmazmış. Cahit Zarifoğlu genelde şiir yazmakla meşgul olduğu için Karakoç'un masasında yaşanırmış edebiyat sohbetleri. Sezai Karakoç Marmara için "İstanbul Üniversitesi'nin karşısında. Arkadaşlarla buluşma. Sohbetler. Sağ-sol kavgalarının kızıştığı ortamda yazdığımız yazılar. Gelenler gidenler, Anadolu'dan gelenler de bizi orada arıyor. Kitaplarımız orada, gazete yazılarımız ilkin orada ortaya çıkıyor. Dostluklar, nadiren de olsa kırgınlıklar. Sanki ikinci ev, ikinci yazıhane orası" diyor.
SOHBETLERİNE DOYUM OLMAZDI
Filozof Cemal da Marmara'nın renkli kişiliklerinden. Hoş sohbet bir isim. Felsefe bölümünde okurken bir rahatsızlık geçirip ayrılmış okuldan. Bir anısını Reşat Şen şöyle anlatıyor: "Filozof Cemal üniversite mezunu değildi ama bir oturuşta 500 sayfa kitap okuyup kalkan bir adamdı. Oturuyoruz. Cemal anlatmaya başladı. Arif Nihat Asya müthiş birikimli bir adam, o da hiç konuşmuyor, dinliyor. Sabah ezanı okununcaya kadar anlattı. Meczup görünen ama dahi bir adamdı." Hilmi Oflaz ise Marmara'nın demirtaşlarından. Üniversite mezunu olmasa dahi evideki kütüphanede 30 bin kitabı olan bir şahsiyet. İnsanların dertleriyle dertlenir, sohbetine doyum olmazmış. Marmara'nın bir de romanı var. Dahiler ve Deliler romanının yazarı Mehmed Niyazi de "Dostluk ve vefa abidesi Hilmi Oflaz'ın aziz hatırasına" diyerek ithaf ediyor.
MARMARATÖRLER MARMARA'YI ANLATIYOR
Reşat Şen: "Marmara'dan nasibini almamış kişi, demini almamış çaya benzer... Herkesin bir arada bulunduğu ve herkesin birbirinden istifade ettiği bir yerdi. Marmara bir sığınaktı" Mustafa Kutlu: "Mekân bize halim olmayı, feragat ve merhameti, hizmet ve hörmeti telkin eder. Had ve ham duygusunu getirir!" Ahmet İyioldu: "Üniversitede duymadığımız şeyleri ikinci üniversite olan Marmara'dan öğrendik" Ahmet Nuri Yüksel: "Marmara bir akademidir. Ancak sesli ve sözlü bir akademi. Tezgâhından geçemeyenin olgunlaşması zordur diye düşünürdük."
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut