Son Güncelleme: Pazar 30.09.2018
“Turne otobüsünde donarak ölecektik!”
- Sahneye ilk çıktığınız gün, o an hissettikleriniz aklınızda mı?
- Sahneye ilk çıkışım Ankara Devlet Tiyatrosu'nda oldu. Üç buçuk yaşımdaydım, kuş rolündeydim, kollarımı kanat gibi çırparak şarkı söylüyordum. Ancak alkışlardan başka bir şey hatırlamıyorum. Daha sonraki yıllarda, beş yaşımda bir piyeste daha rol aldım. Piyesteki başarımdan sonra Muhsin Ertuğrul Bey bana çok zor bir görev verdi. Ankara Devlet Operası'nda Peer Gynt Operası sahneye koyuluyordu. Cüneyt Gökçer başroldeydi, onun rüya sahnesinde meşhur Solveig'in Şarkısı aryasını soprano olarak söyleyecektim. Sahnedeki yerim hayli tehlikeliydi, rol gereği göklerdeymiş gibi söylemem gerektiğinden sahnenin en yukarısına el asansörüyle çıkarıldım. Bir koltuğa oturtulmuştum ve aşağısı karanlık bir uçurum gibi görünüyordu. "Aşağıya bakma!" diye sürekli uyarıyorlardı. Korkumu yendim ve aryayı başarıyla okudum. Çok alkışlandığımı ve duygulanarak ağlayanları hatırlarım.
ANILARIMI YAZACAĞIM
- Opera dâhil her tür var müzikal yolculuğunuzda. Ama arabeski de, sırrı sizde olan Neşe Karaböcek stiliyle yorumladınız. Arabesk sizin için ne ifade ediyor?
- Arabesk olarak adlandırılan müziğin toplumda büyük kabul görmesinin nedeni Arap ezgilerinden dolayı değildir. Türk Musikisi en az Arap müziği kadar kalitelidir, hatta mükemmeldir. Arabeskin etkisi ve sevilmesi iki üç Arap sound'unun yerli bestelere karışmasıyla değildir. Asıl sır sözleridir, sözlerinin toplumun duygularını dile getirmesidir. Bunu ilk başta Orhan Gencebay'ın şarkı sözlerinde görüyoruz. Aslında ciddi şiirler onlar. Sözleri elbette o dönemde daha derindi. 70'li yıllarda endişeli günler yaşıyorduk. Siyasi cinayetler, toplumsal direnişler, olaylı sendika hareketleri ve bunların arasında ezilen halk, Arabesk denilerek haksızlık edilen müzikte isyanının dile geldiğini gördü. Diyeceksiniz ki, arabesk demeyelim de ne diyelim? Orhan Gencebay'ın adlandırdığı gibi "özgün müzik" diyelim.
- Eski gazino günlerinizi nasıl hatırlıyorsunuz?
- Gazino günleri muhteşemdi. Ancak toplumdaki gelgitler, kentlerdeki nüfus artışıyla birlikte oluşan müzik zevki ve eğlence anlayışı çeşitliliği ve bir de televizyon, gazinoların kapanmalarına sebep oldu. Bugün sadece Günay Restoran gazino kültürünü yaşatan tek lokal. Onları kutluyorum. 29 Eylül Cumartesi gecesi değerli sanatçı Ferhat Göçer'le ve çok mutlu oldum. Anılarıma gelirsek kitap olur, bu sebeple anılarımı anlatan bir kitap yazmaktayım...
- Turneleriniz nasıl geçerdi?
- İzmir, Ankara ve Bursa hariç Anadolu kentlerinde otel sayılacak yerler kötü koşulluydu. Banyo, ısınma, temizlik felaketti. Bazı zamanlar yanımda annem, otobüste uyurduk. Konser salonları ise genellikle sinemalardı, aman Allah'ım ne yerlerdi ne yerler! Size bir anı: Erzurum'a konsere gidiyorduk. Çok kar yağıyordu. Otobüsümüz Nuh-u Nebi'den kalma bir antikaydı. Zigana Dağları'nı geçtik, otobüs stop etti. Mazotu donmuştu, kalakaldık. Biraz sonra otobüsün içi buz gibi oldu. Ne bulduysak sarındık ama faydası yok! Kar iyice şiddetlendi, o zamanlar cep telefonu yoktu ki imdat isteyelim. Zaman geçtikçe uyuşmaya başladık. İyice korkmaya başlamıştık, birdenbire karayolları kar küreme arabası yanımıza geldi ve bizi donarak ölmekten kurtardılar. İstasyonlarında bizi yine karlarla ovarak tedavi ettiler. Yiyecek, içecek ikram ettiler ve bizi kendi araçlarıyla Erzurum'a götürdüler. Orada halk bizi meşalelerle alkışlarla karşıladı. Ve o gece başarılı bir konser verdik. Bakın gözlerim doldu.
BAŞIMIZI KAŞIYACAK VAKTİMİZ YOKTU
Bir gazeteci-müzisyen evliliğinde taraflar birbirini nasıl dengeler? diye soruyorum Karaböcek'e, "45 yıllık evliliğimiz mutlulukla geçiyor ve huzurluyuz" diyor ve devam ediyor: "Gazeteci-sanatçı görüşmesi yaparken tanıştık. Karşılıklı anlayış ve saygı prensibimizdir. Eşim işine çok bağlıdır ve mesleğine tutkundur. Genel yayın yönetmeni sorumluluğunu yerine getirmek için projelerini evde hazırlardı. Gazetesinin tirajını yükseltmeyi daima onur meselesi yapmıştır. Şimdi kitap yazıyor, resim yapıyor eskisi gibi yorulmuyor. Bana gelince; gazino sahnesi, plaklar ve film çevirmek bir arada yürüyordu. Bu sebeple ikimizin de başını kaşıyacak vakti olmadığından işleri pek konuşmazdık. Aile işlerini görüşürdük. İkimiz de birbirimizin mesleğine saygı gösterdik."
KARABÖCEK SOYADIMI İNÖNÜ VERDİ
Muhsin Ertuğrul ve Mümtaz Zeki Taşkın birlikte Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro'yu kuruyorlardı. Gazeteye "Yetenekli çocuklar sınavla tiyatroya alınacaklar" diye ilan vermişlerdi. Gittik, beni dinlediler, şaşırdılar, yaşımı sordular. Annem "Üç buçuk yaşında" dedi. Bir ay sonra imtihanı kazandığım haberi geldi. İlk rolüm şarkı söyleyen kuştu. İkinci oyunum Mümtaz Zeki Taşkın'ın bana yazdığı Karaböcek piyesinde başroldü. Mümtaz Bey beni "Böceğim" diye severdi. Elimden tuttu, şeref locasına götürdü. Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın İsmet İnönü vardı locada. "Gel bakalım harika çocuk" deyip kucağına oturttu. "Şanını duydum, geldim. Seni takdir ettim. Sanatçı adın Karaböcek olsun" dedi. O günden sonra sahne soyadım Karaböcek oldu
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut