Pazar 25.11.2018
Son Güncelleme: Pazartesi 26.11.2018

Tüm mazlumlar adına acı ve umutlarını sanata döktüler

Türk Kızılayı'nın sığınmacılara yönelik başlattığı "Umudun Renkleri" projesi kapsamında, 12 Suriyeli kadın, travmalarını, umutlarını sanata yansıttı. Ürettikleri eserler önümüzdeki hafta Ankara'da sergilenecek, Aralık ortasında ise serginin durağı İstanbul Metrosu olacak. İşte yaşadıkları travmaları, Türkiye'deki buldukları huzuru ve umudu sanata yansıtan 12 kadının hikayesi... Tüm mazlumlar adına anlattılar.

Bu coğrafya yüzyıllardır, mazluma, garibe hor görülmüşe, Tanrı misafirine kucak açtı... 'Bereket' sırrının sadece aşını değil, yeri geldiğinde toprağını, yuvasını da paylaşmaktan geçtiği sırrına vakıftı çünkü... Bu her zaman böyle oldu, böyle devam etti.

Son olarak Suriye halkına yaşatılan 'dünya cehennemi'nden kaçan yüzbinlerce sığınmacıya kucak açan Türkiye ve Türk halkı, onları bu topraklarda sahipsiz bırakmadı. Aşını, işini paylaştı. Günlük ve sosyal hayata dahil etmenin yollarını aradı. İşte böyle bir projeden bahsedeceğiz.

Bu kapsamda Türkiye'de yaşayan sığınmacıların ürettikleri sanat eserleri aracılığıyla bir farkındalık kampanyası yürütülecek. Ankara'da yaşayan, Sosyal Uyum Yardımı'ndan faydalanan ve sanata meraklı 12 kadın sığınmacı sanat eğitimi aldı ve yaşadıklarını eserlerine yansıttı. 12 kadın sığınmacı Ankara'da kolaj, patchwork ve baskı teknikleri alanında işler üretti. Bu sanat eserleri önümüzdeki hafta Ankara'da yapılacak bir lansmanla sergilenmeye başlanacak. Aralık ortasında ise Yenikapı Metrosu'na taşınacak.

Ayrıca, "Umudun Renkleri projesinde yer alan bütün sığınmacılar, temel ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla Avrupa Birliği tarafından finanse edilen, Türkiye Hükümeti'nin desteğiyle BM Dünya Gıda Programı ve Türk Kızılayı tarafından yürütülen Sosyal Uyum Yardımı (SUY) aracılığıyla nakit yardımı alıyor.

Sergiye katılan her kadın sığınmacının hikayesine ver verebilsek sayfalar yetmeyecekti. İşte yaşadıkları travmaları, Türkiye'deki buldukları huzuru ve umudu sanata yansıtan dört kadının hikayesi... Tüm mazlumlar adına anlattılar.


MEHE: "Şahin özgürlüğü simgeliyor"

31 yaşındaki Mehe'ye göre savaşın rengi gri, bombardımandan sonra havada oluşan toz ve duman karışımının rengi. "Yüzünün önüne siper ettiğin elini bile göremiyorsun. Her yere sadece gri renk hakim oluyor." Mehe dört yıldır Türkiye'de yaşıyor. Kocasıyla ve dört çocuğuyla birlikte, Halep'teki evlerinden üç ayrı bombardımana maruz kaldıkları zaman ayrılmaya karar verdiler. O anları "Bir gece evimizi bıraktık ve ertesi gece saat 1'de sınır kapısına vardık" diye hatırlıyor.

Türk halkının kibar ve misafirperver olduğunu söyleyen Mehe yine de evini özlediğini ve bir gün geri dönmek istediğini söylüyor. Geride bıraktığı evini düşündüğü zaman, evinden ayrılmak zorunda kalmadan hemen önce satın aldıkları yeni yatak ve mobilyalar aklına geliyor. Onlara ne olduğunu merak ediyor. Özellikle 'linocut' tekniğine ilgi duyuyor ve duygularını yansıttığı büyük tasarımlar ortaya çıkarmayı çok seviyor. "Linocut'ta dev bir şahin yaptım. Benim için özgürlüğü sembolize ediyor."

EMİNE N: "Umudun rengi mavi"

"Bence umudun rengi mavi," diyor 58 yaşındaki Emine. "Benim için hayattaki en güzel şey parlak bir günde açık mavi gökyüzünü görebilmek." Ülkesine geri dönmek ve yakın ailesiyle beraber günlük rutinine dönmek istiyor. Kızkardeşleri hâlâ Halep'te ve onlarla oturup, savaştan önceki zamanlarda olduğu gibi sohbet etmek istiyor. Kız kardeşlerinden biri terzi ve Emine, işin yoğun olduğunda ona yardım ettiği günleri gülerek anımsıyor. Kız kardeşiyle giysi dikmeyi ve onarmayı öğrendikten sonra, Umudun Renkleri projesinde 'kırkyama' yapma becerisini çok kolay geliştirdi. Ayrıca kolayca öğrendiği linocut yöntemiyle gurur duyduğu sanat eserleri üretti. Mavi onun için olumlu ilişkileri ifade ediyor. Bombardımanlardan sonra gördüğü kanları hatırlattığı için işlerinde çok fazla kırmızı rengini kullanmamış.


EMİNE D: "Çizebileceğimi bilmiyordum"

58 yaşındaki Emine D. için torunu Fatma'nın eğitimine devam etmesi ve her gün okula gidebilmesi çok önemli. Her sabah 16 yaşındaki torunu için kahvaltı hazırlayıp onu okula gönderiyor. Emine eğitime olan inancını "Eğitimin kör bir insana bile bir görme yeteneği verdiğine inanıyorum " sözleriyle dile getiriyor. Suriye'de ailesine ait kıyafetleri onardığı için kırkyama tekniğinin onun için en kolay yöntem olduğunu söylüyor. Ayrıca çizim yapmayı da seviyor. Heyecanını "Çizebileceğimi hiç bilmiyordum. Ürettiğim sanat eserleri beni çok mutlu etti " sözleriyle paylaşıyor. Sanatında kullandığı renklerin onun için belli anlamları var. Yeşil, ona Suriye'de incir ve zeytin topladığı ağaçları hatırlatıyor. Pembe çiçek demek, bazı kırkyama parçalarına işlediği gibi. Çok az da siyah var çünkü o, savaşın rengi, "karanlık ve ağır": "Bence umudun rengi beyaz, çünkü bu huzurun ve saflığın rengi" diyor. "Saf yürekli insanların yaşadığı huzurlu bir dünyada yaşamak istiyorum."

HANAN: "Su değirmenin sesini bombalar aldı"

43 yaşındaki Hanan, Suriye'nin nehir ve su değirmenleriyle ünlü Hama kentinden geliyor. Kenti ve evine dair aklında kalan son anılarından biri, su değirmenlerinden akan suyun sesini duymasıydı. "O ses benim için bir şarkı gibiydi" diyor. 2014'te savaş sürerken bomba sesleri su değirmenlerinin sesini bastırmaya başladı. Bu yüzden oğullarını ve birkaç giysisini alarak Türkiye'ye geldi. Bu arada iki kızı da eşleriyle birlikte Ürdün'e gitti. Hanan için, sarı umut rengi: "Annemin beni küçük bir çocuken oyun alanına götürüşü gelir aklıma. Yolda sarı çiçekler yetişirdi ve ben hep onları toplardım. Çok güzel günlerdi!"

MUNİRA: "Kocam çöp toplamaya başlamıştı"

Munira ve ailesi 4 yıl önce Türkiye'ye, eşinin bir giyim mağazası sahibi olduğu Halep'ten geldiler. O günleri tekrar düşündüğünde eviyle ilgili en çok hoşuna giden şeyin yaz aylarında balkonda oturmak ve bir de kitap okumak olduğunu söylüyor.

Sanat ve kitaplar onun için her zaman önemli oldu. Halep'te Kalila ve Dimna'dan öyküler ve Shakespeare şiirleri okuyordu. Hatta zaman zaman şiir de yazıyordu.

Bombardıman başladığında, Munira ve kocası üç gün boyunca çocuklarıyla beraber evlerinin bodrumunda saklandılar. Bombaların evlerinin büyük bir bölümünü yok etmesine karşın Munira'nın kayınpederinin teşvikiyle evlerini yeniden inşa edip 2 ay daha orada kaldılar. Ama daha sonra bombardıman tekrar başladı ve her şey daha kötü oldu. Bunun sonucunda kuzeye doğru kaçtılar; Türkiye sınırına doğru kilometrelerce yürüdüler.

İlk günler zordu. Munira: ''Kocam sokaklardaki ve çöplerdeki eski karton kutuları topluyordu. Sonra da bir kaç liraya onları satıyordu. Bazen, çocukların giymesi için eski kıyafetler bulup eve getiriyordu. Ben de onları yıkayıp onarıyordum'' diyor. O günlerde Munira, genellike makarna ve mercimek pişiriyordu çünkü marketlerdeki en ucuz yiyeceklerdi bunlar.

İki kızına, Umudun Renkleri faaliyetinde öğrendiği yeni sanat tekniklerini öğretmeyi çok seviyor. Son yıllarda yaşadıkları büyük sıkıntılardan sonra bu sanat projesinin bir parçası olmanın onu tam anlamıyla 'daha özgür' hissettirdiğini söylüyor Munira.

FERİDE: "Yeşil bana, Suriye'de yetiştirdiğimiz çiçekleri hatırlatıyor"

Feride ve ailesi, 22 aylık erkek torunlarının ölümünden sonra Halep'teki evlerini terk ettiler. Torunları balkonda oyun oynarken evlerinin yakınına bir bomba düşmüştü. Bu olaydan sonra orada kalmayı bir an bile düşünmediler ve beş çocuklarıyla birlikte kuzeye, kendilerini güvende hissedecekleri Türkiye'ye doğru yola çıktılar.

Feride ve kocası Cemal'in Halep'te bir bakkal dükkanı vardı. Cemal her gün bakkalda çalışıyor, ailesinin geçimini sağlayacak kadar para kazanıyordu. Aradan altı yıl geçti. Feride'nin ailesi şu an Ankara'da yaşıyor. Kocası düzenli bir iş bulmakta zorlanıyor. Zaman zaman birkaç lira karşılığında çorap satıyor.

Oğlu sokaklarda karton koli topluyor. Çöplerin içinde kullanılmış, eski kıyafetler bulursa annesi onları temizleyip tamir ediyor. Bu kıyafetleri ikinci el pazarında 1-2 TL'ye satıyorlar. Feride ve ailesi para biriktirmek için oğlu ve gelinleriyle aynı evde kalıyor. 3 yatak odalı evde 11 kişi yaşıyorlar.

Feride, Suriye'deki eski yaşamlarına dönmeyi gerçekten çok istiyor. En büyük isteği, çocuklarıyla torunlarının eğitim alıp iş bulması. Umudun renginin beyaz olduğunu, beyaz rengin sevgiyi ve huzuru temsil ettiğini söylüyor. Siyah ise tam tersini, savaş başladıktan sonra yaşadıkları ve evlerini terk etmek zorunda kaldıkları zor, karanlık günleri temsil ediyor. Feride'nin en sevdiği renk, yeşil. "Yeşil bana Suriye'deki evimizin balkonunda diktiğim bitkileri ve çiçekleri hatırlatıyor."

AMİRA: "Çocuklarımın benden daha iyi bir hayata sahip olmasını istiyorum"

Amira ve kocası Reşit, dört yıl önce Hama'ya bombalar düşmeye başlayınca şehirdeki evlerini terk ettiler. Güvende olacaklarını ve geçinmek için iş bulabileceklerini düşündükleri Türkiye'ye geldiler.

Ancak iş imkanı çok az olduğundan ve en temel ihtiyaçlarını bile düzenli karşılayacak paraları bulunmadığından kısa süre içerisinde borçlandılar. Amira o günleri hatırlayarak, "Sürekli veresiye almaya çalışıyorduk. Çocuklarıma bez bile alamıyordum" diyor. Amira'nın üç küçük çocuğu var.

Umudun Renkleri projesine katılarak kendisiyle aynı durumdaki başka kadınlarla tanışma ve sanatsal faaliyetler esnasında kendisininkine benzer pek çok hikayeyi dinleme fırsatı buldu. Bu deneyimin kendisine hayat ve gelecek hakkında umut aşıladığını belirtiyor.

Amira iyimserliğinin Umudun Renkleri projesinde ürettiği eserlerde görülebildiğine inanıyor. Bazı eserlerinde bir kuş var. Bu kuşun özgürlüğü sembolize ettiğini söylüyor. Kendisi gibi pek çok sanatçıya benzer şekilde, o da savaş bitince Suriye'ye dönmek istiyor.

En çok da çocuklarının "kocasıyla kendisinin yaşadığından daha iyi bir hayat yaşamasına" tanık olmak istiyor. Umudun renginin beyaz olduğunu düşünüyor. "Çünkü herkes saf, temiz ve pırıl pırıl bir hayat ister!"

HATİCE D: "Kendi ayaklarımız üzerinde durmak istiyoruz"

38 yaşındaki Hatice, sığınmacı olmanın en kötü yanlarından birinin özgürlüğünden mahrum kalmak ve başkalarına bu denli muhtaç olmak olduğunu söylüyor. ''Yardıma ve desteğe ihtiyacımız olduğunu hissetmeye alışık değiliz" diyor ve Suriye'deyken ailesinin kendi evi ve kendi arabasına sahip olduğunu ekliyor.

Hatice, kocası ve beş çocukları dört yıl önce yağmurlu bir günde Halep kırsalındaki evlerinden ayrıldılar. Kilis'ten sınırı geçip Ankara'ya geldiler. Burada önce akrabalarının yanında kaldılar. Sonra küçük bir ev kiraladılar. Hatice daha önce hiç kiralık bir evde yaşamamıştı. Bu da onun için pek çok yeni deneyimden biri oldu.

Hatice Türk halkının kendilerine karşı çoğunlukla nazik ve yardımcı olduğunu söylese de kimseye muhtaç olmamayı çok arzu ediyor. "Kendi ayaklarımızın üzerinde durmak istiyoruz" diyor. Bağımsız olmak ve kontrolü ele almak konusundaki isteği, Hatice'yi az da olsa Türkçe öğrenmeye sevk etmiş. Çocuklarıyla hastaneye giderken ya da alışveriş yaparken Türkçe konuşuyor.

Umudun Renkleri projesi Hatice'ye son dört yılda içinde biriken duyguları boşaltma imkanı tanıyor. Bu duygulardan biri, tahmin edilebileceği üzere memleketine duyduğu özlem. Suriye'deki evi ya da o evin basit bir çizimi, eserlerinden bazılarında görülüyor. Bir gün oraya döneceği ve çocuklarının orada büyümesine tanıklık edeceği umudunu taşıyor.

"Bence umudun rengi açık mavi, yani gökyüzünün rengi" diyor.

HENİD: "O günü her hatırladığımızda o adam için hayır dua ediyoruz"

Henid, Türkiye'ye geldiğinden beri çok sayıda nazik insanla karşılaştığını söylüyor. Dört yıl önce kocası ve üç çocuğuyla Ankara'ya geldiği zamanı hatırlıyor. Gece yarısı otobüs terminaline vardıklarında kendilerini karşılamasını bekledikleri akrabaları orada değilmiş.

"Sonunda bir Türk arabasıyla yanımızda durdu ve nereye gitmek istediğimizi sordu. Bizi akrabamızın evine kadar bıraktı" diyor Henid. "Çok büyük bir iyilik yaptı bize. O günü her hatırladığımızda o adam için hayır dua ediyoruz."

Henid Türkçe öğrenmek istiyor ancak talep çok yoğun olduğundan şu ana dek herhangi bir kursta kontenjan bulamamış. Bu arada, okulda Türkçe öğrenen oğlu ve kızından bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.

Aile Halep'ten Türkiye'ye gelmiş. Henid ve kocası Mustafa'nın Halep'te şehir merkezinde bir kırtasiye dükkanı varmış. Bir gün Mustafa dükkanda çalışırken yan dükkana roket atılmış. Mustafa başından ve kolundan yaralansa da neyse ki enkazın altından canlı çıkarılabilmiş: "Suriye'deki hayatımıza, barışın hüküm sürdüğü günlere dönmek istiyorum. Bence umudun rengi beyaz çünkü beyaz barışın rengidir."

MUNA: "Domates ektiğimiz bir bahçemiz vardı"

Halep'in dışında, şehir kırsalındaki eski evinin ayrıntılı bir resmi Muna'nın aklından hiç çıkmıyor. Evin üç yatak odası ve geniş bir oturma odası varmış. Mutfak zemini seramik kaplıymış, yatak odası mobilyalarını kocası Muhammed'le birlikte yeni almışlar. Evin küçük bir bahçesi varmış. Muna bahçeye domates, soğan ve nane ekmiş.

Ev bir bombardıman esnasında büyük zarar görmüş, birkaç gün sonra da yıkılmış. Savaş giderek kızışırken yaşayacak bir yerleri de kalmayınca Muna ve kocası Muhammed, beş çocuklarıyla birlikte Türkiye'ye gelmiş.

Suriye'deyken Muhammed taksi şoförlüğü yapıyor, kazandıkları parayla aile mutlu mesut yaşıyormuş. Muhammed'in kendi ebeveynlerinin arazisinden aldığı buğday, nohut ve bakliyat ihtiyaçlarını karşılıyormuş.

Fakat Türkiye'ye gelince hayatlarında ilk kez ne bir gelirleri ne de yiyecekleri varmış. Kocası da, o zaman 18 yaşında olan oğlu Yusuf da iş bulamamış. Kocası giderek hastalanmış, Yusuf da zaten evlerinin yıkılmasına neden olan bombardıman esnasında ağır yaralanmış.

Bu süre zarfında Muna'nın oğlu Yusuf Türkiye'de üç kez ameliyat oldu ve şimdi daha iyi. Şu an Muna'nın en büyük dileği, kocasının hastalığını yenmesi ve ailesinin normal hayatına geri dönebilmesi.

MURFET: "O günden sonra Suriye'de kalamadım"

Halep'teki ağır bombardımanlara rağmen Murfet ve kocası Musa ülkelerini terk etmek istemediler. Aylarca Suriye içerisinde bir yerden diğerine geçip durdular, böylece savaştan kaçmaya çalıştılar. Bunu bir süre başardılar. Ancak dört yıl önce bir düğünde gittiklerinde, bomba patlaması sonucu küçük kızlarını kaybettiler.

"O günden sonra orada kalamadım," diyor Murfet. Böylece kocası ve kalan iki çocuklarıyla birlikte Türkiye'ye gelmişler. Önce akrabalarının yaşadığı Kayseri'ye gitmişler, sonra Ankara'ya geçmişler. Suriye'deyken Murfet'in annesi terziymiş. Bildiklerinin bir kısmını kızına da öğretmiş. Bu sayede Murfet, Umudun Renkleri projesine dahil olunca kırkyama tekniğini öğrenmede hiç zorluk çekmemiş. Kumaş parçalarını birbirine dikmek ona Suriye'deki eski hayatını hatırlatıyor. Hatta Halep'teki eski evinin görüntüsünü kumaşa işlemiş.

Murfet, Suriye'deki hayatının "her anını" hala özlediğini söylüyor ama Umudun Renkleri projesi kapsamında sanat çalışmalarına katılmanın kendisine iyi geldiğini anlatıyor: "Artık kendime zaman ayırmaya başladım"

Murfet'in tek arzusu, bir gün Suriye'ye geri dönebilmek. Son yıllarda yaşadığı karanlıklar ve acılardan sonra hayatının "aydınlık ve ışık dolu" olmasını istiyor. Bu nedenle umudun renginin beyaz olduğunu düşünüyor.

SALHA: "Türkiye'de bize çok misafirperver davranıyorlar"

Halep kırsalından tek ebeveyn olan Salha, Suriye'deki iç savaş sırasında kendisi gibi pekçok Suriye vatandaşını kabul ettiği için Türkiye'ye minnettar olduğunu söylüyor. "Türkiye'de bize çok misafirperver davranıyorlar. Türkiye'deki insanlar çok nazik." Salha, 16 yaşındaki oğlu Velid'in okula giderek eğitimine devam etme şansı bulmuş olmasından dolayı özellikle mutlu.

Salha ve Velid, saldırılar başlayınca Halep yakınlarındaki köylerinden iki yıl önce ayrılmışlar. "Oğlum için kaçmak zorundaydım." Salha, seyahat masraflarını karşılayabilmek için malının mülkünün büyük bölümünü satmış ve doğrudan Ankara'ya, akrabalarının yanına gelmiş.

Umudun Renkleri projesi kapsamında sanatla meşgul olmak Salha'nın geçmişin izlerinden zihinsel olarak kurtulmasına yardımcı olmuş. "Üzüntümü unutuyorum," diyor Salha. Suriye'de terzilik yaptığı için kırkyama tekniğini çok kısa sürede öğrenebildiğini ekliyor. Salha umudun renginin yeşil olduğunu düşünüyor: "Yeşil bana ilkbaharı ve doğayı çağrıştırıyor." Yaptığı bazı çalışmalarda, açmakta olan çiçekler çiziyor. Çünkü, yeni bir hayat başlangıcı fikri içini umutla dolduruyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.