Pazar 17.03.2019

Sakın bunu jübile sanmayın her şey yeni başlıyor

Türkiye’nin en melankolik ve farklı seslerinden Alpay’ın 50. sanat yılı. Bu vesileyle 84 yaşındaki büyük müzik çınarıyla anılarda bir yolculuğa çıktık... Bakın neler anlattı

Hüzün desek değil, efkar desek değil... Melankoli var sesinde... Yerlerde süründürmeyen, yakışıklı, başını eğmeyen bir melankoli. Öyle bir ses ki hayatla, geçmişle, hesaplaşan, talihin defter-i kebirine her insanın not düştüğü artıları eksileri, gelenleri, gidenleri derin derin düşündüren... Taa İspanyol diyarının flamenkosuyla, bu coğrafyanın kederli makamlarını dikiş izi göstermeden teğelleyen bir ses. Memleketin ve abartısız belki de dünyanın en şahsiyetli, nev-i şahsına münhasır şarkıcılarından birinden, Alpay'dan bahsediyoruz. Sahnede kullanmadığı soy adıyla, Alpay Nazikioğlu'ndan... Fabrika Kızı, Eylül de Gel, Gözlerin, Maria ve daha yüzlerce hitte emeği olan Alpay önümüzdeki hafta, müzikteki 50. yılını kutlayacak. Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde 22 Mart'ta vereceği 50. yıl konseri için heyecanı büyük... "Ama sakın bunu bir jübile sanmasınlar" diyor usta müzisyen: "Daha her şey yeni başlıyor. Yeni single'lar, yeni albüm yolda... Yaşadığım sürece müziğe devam..." 84 dünya yılına neler neler sığdırmış Alpay. Tabii ki her şeyi bir röportaja sığdırmak imkansız... Ama uzun görüşmemizden süzdüklerimiz bile bu koca müzik çınarının hayatına ilişkin fikirler verecektir. Alpay bir tasavvuf meşrebinden geliyor öncelikle. Köklü sufi bir aileden. Dedesi Naziki Dergahi'nın kurucusu Naziki Efendi. Padişah Abdülmecid Efendi Topkapı Sarayı'nın yakınlarında dedesine bir yer veriyor ve dergah faaliyetlerini burada sürdürüyor. Alpay dergah faaliyetlerinin az sayıdaki insan tarafından hâlâ sürdürüldüğünü söylüyor ve "Aslında şu anda şeyhlik bende, yani o toplantılara gitsem birçok müritim var" diyor, tebessümle. "Ama" diyor, "O gelenekten, terbiyeden gelsem de o işlerle pek ilgim olmadı. Dinleyicilerimden kurulu dergah bana yetiyor."

ALPAY'IN RUHUNA DOLAN SESLER
Nazikioğlu soyadını neden kullanmadığını da şöyle anlatıyor: "İlkokul yıllarımda son derece şikayetçi idim. Her arkadaşım farklı söylerdi ederdi, kimisi 'Nazikli', kimisi 'Nazikoğlu' derdi. Ben de bu durumdan hiç hoşlanmazdım. Sonra, böyle bir işle bağdaşacak bir soyadı değil, fazla uzun. Şarkıcı olarak kullanmadım ama büyüyünce soyadımın son derece köklü bir soyadı olduğunu öğrendim. Durup dururken alınmış bir soyadı değil, bunun bir kökeni, anlamı var. Ve şimdi gurur duyuyorum." Aslında hukuk fakültesinde okumuş Alpay. Ama sonrasında avukatlık yapmak istememiş. Profesyonel olarak futbol oynamış Ankara'da. Ama baba müzisyen, keman çalıyor. Eve babasının radyodan arkadaşları geliyormuş sık sık. Meşkler falan derken, kulak müzikle doluyor aslında. Sonra plaklar, İspanyolca şarkılar giriyor devreye... Alpay'ın ruhuna doluyor bu sesler. İlk sahne macerasını şöyle anlatıyor: "Kuzenlerimden Şanar Yurdatapan ve ağabeyi Oktay profesyonel olarak müzik yapıyorlardı. Şanar, Kentet Dogo grubunun basçısı... Grubun şefi Doruk Onatkut'a, kısaca 'Dogo' denildiği için, grubun adı bu... Zamanın gözde kulübü, Suadiye Dağ Kulüp'te çalıyorlar. Bir yaz gecesi Dağ Kulüp'te onları dinliyorum. Gecenin ilerleyen saatlerinde, Doruk ve Şener tutturdular 'Hadi bir şarkı söyle' diye. Yahu ben ne söyleyeceğim. 'Adios Maria'yı söyle dediler. Utana sıkıla çıktım sahneye ve Şanar'ın arkasına gizlenip başladım söylemeye. Kimse beni görmüyor, insanlar değişik bir sesi fark etmiş, sus pus dinliyorlar. Şarkının bitiminde öyle bir alkış koptu ki, heyecandan dizlerimin titrediğini hatırlıyorum. Sonra kulübün sahibi Muzaffer Dağ geldi. Kulüpte sahneye çıkmam için astronomik rakamlar teklif ediyor. Öğrenci olduğumu, böyle bir şeyi asla düşünmediğimi söyledim. Sonra Doruk'la Şanar 'Alpaycığım, ortalıkta senin gibi şarkı söyleyen yok. Sahneye çıkmak istemiyorsun bile, bazı şarkıları kaydedelim. Kentet Dogo eşliğinde Alpay...' Bu teklif sıcak geldi. Tanınmadıktan sonra niye söylemeyeyim."

ÇOK ÇİRKİNMİŞ VE KAMBURMUŞ!
Tam da burada devreye girelim. Alpay sporcu bir geçmişten, özellikle futbolun erkek dünyasından çıktığı için, şarkıcılıkla ünlü olmanın kendisine biraz 'efemine' bir durum olarak geldiğini söylüyor. Ama kayıtlar yapılıyor. Radyolarda Alpay fırtınası esiyor... Plaklar geliyor arka arkaya. Ama Alpay'ın yüzünü bilen yok... Henüz hiç konser vermemiş. Ama bir yandan da hakkında "Çok çirkinmiş ve kamburmuş. O yüzden görünmek istemiyormuş" gibi şehir efsaneleri yayılmaya başlamış. Tam da bu noktada ayağına bir fırsat gelmiş: "Bir gün kapımıza Fransız asıllı Amerikalı bir adam geldi. 'Kimi dinlemek istersiniz' diye bir anket yapmış. Anketten ben çıkmışım. Araştırmış, bulmuş beni. Konser vermemi istedi. Ancak ben konserlerimin, çıkardığım plaklardaki ses kalitesine sahip olmasını istiyordum. Ona, böyle bir sistemin Türkiye'de olmadığını söyledim. 'Ses sistemi getirirsem konser yapar mıyız?' diye sordu, ben de kabul ettim. Aradan 3-5 gün geçti, benim peşimde koşan ve konser organizasyonları yapan arkadaşa bir telgraf geldi. 'Ses sitemiyle geliyorum, beni karşılayın' yazıyordu. Ankara'da Büyük Sinema diye bir sinema vardı, ses sitemini orada kurduk. Dünya starları bile o sahneyi kullanırdı. Acayip bir konser yaptık. Yıkıldı ortalık. Bu konser tüm büyükşehirlerde tekrarlandı. Ben böylece deşifre oldum. Öncesinde 'Bu adam sakat, kambur, cüce, çok çirkin ondan ortaya çıkmıyor' diye spekülasyonlar dolaşıyordu. İnsanlar beni ilk o konserle tanıdı ve bugünlere geldik."

YA PARTİLERE GİT DANS ET YA DA SPORU BIRAK
"Özellikle sporda çok yetenekliydim. İyi futbol oynardım ve 16 yaşındayken milli takım kadrosuna çağırdılar. Babam iyi bir sporcuydu. Bir gün bana 'Çok kötü bir sporcusun' dedi. Ben de 'Baba beni milli takım istiyor' demiştim. Bunun üzerine 'Oğlum başarı demek Allah'ın verdiği yetenekleri son kertesine kadar kullanabilmek demektir. Allah bir adama dünya çapında star olacak yetenek vermişse ve o Türkiye çapında olmuşsa başarılı değildir. Sen ya kızlarla dans et, partilere git ya da sporu bırak' dedi. Ben de hayatımı yaşamak istiyordum ve 19 yaşında sporu bıraktım."
ALPAY'A 5 BİN, EROL BÜYÜKBURÇ'A 2 OY
Milliyet Müzik Kulübü sayfasını hazırlayan gazeteci Doğan Şener, o dönem gazetede sık sık anket yapıyordu. Tüm anketlerde ben birinci oluyordum. İkinci sırada da Erol Büyükburç vardı. Ben 675 oy, Erol Büyükburç 495 oy alıyordu. Bir yıl boyunca yapıldı anket ve senenin sonunda ben yılın sanatçısı seçildim. Bir gün İstanbul'a gelmiştim, Doğan Şener'i ziyaret ettim. Çok da şeker bir insandı. Dedi ki: 'Bak mektuplar geldi, birlikte bakalım'. Bir çuval mektup vardı. Anket için gelmişti mektuplar. Açtık ve Alpay 5 bin oy, Erol Büyükburç 2 oy. Doğan, 'Her hafta böyle oluyor' dedi. Ben de dedim ki: 'Sen öyle yazmıyorsun ama...' O da 'Ne yapayım. Ben gerçek sonucu yazsam anketin heyecanı kalmaz' dedi. Bunlar yaşanırken kimse beni bulamıyor tabii."
TARKAN ABARTILIYOR
"Ben daha çok yabancı müzik dinlerim. Özellikle Latin müzikleri söylerim biliyorsunuz. Repertuvarım çok geniştir. Türkiye'de çok isim yok beğendiğim. Hatta bana bu yüzden ukala derler. Ama mesela Gökhan Tepe ve Burcu Güneş çok iyi sesler. Bana hep Tarkan'ı sorarlar. Evet çocuk doğru söylüyor ama mesele bir şarkıyı sadece doğru söylemek değil. Ona ruh katmak. Bana göre Tarkan'dan geleceğe kalacak tek şarkı: Kış Güneşi'dir. Bir tarz... Bir ekol olmak zorunda. Türkiye'de Tarkan gibi söyleyen yüzlerce genç erkek var. Tarkan abartılıyor. Dans desen o dans değil. Bir Ricky Martin gibi dans edebilse neyse... Kaşla, gözle olmuyor bu işler. Kendini yenilecek ve geliştireceksin."
20 YAŞINDA YAŞLANAN VAR
"Kimse ölmek istemiyor. Ama herkes de üretmekten kaçıyor. Herkes hayata dört elle sarılmış ama herkes de üretmediği haliyle sadece ölümü bekliyor. Ben her şeyden önce bir insan olarak üretmediğim zaman, yeni bir şeylere ulaşmadığım zaman, öleceğimi düşünürüm. Yeni single'lar yapmaya devam ediyorum. Bir de Şiirli Şarkılar diye bir projem var. Büyük şairlerimizin şiirlerinden oluşuyor. O da albüm olarak yayınlanacak. Ben hiçbir zaman çok sevilmiş bir iki şarkıma yaslanıp gelmedim bu günlere. Her zaman yeni arkılar üretmeyi prensip edindim. Dünyada 20 yaşında yaşlanıp, 21 yaşında göçen çok insan var. Bir de Picasso gibi, Salvador Dali gibi, Madonna, Tony Bennet gibi delikanlı kalanlar... Bilmem anlatabildim mi?"
DÜNYADA İKİ TÜRLÜ ŞARKICI VARDIR
"Bir şarkıyı yaptığın zaman 'Bu şarkı hit olur' diye hüküm vermek çok zor. Fabrika Kızı bana göre bir yorumcunun işi değil. Dünyada iki türlü şarkıcı vardır. Bir şarkıların hayat verdiği şarkılar. İkincisi şarkılara hayat veren şarkıcılar var. Ben şarkılara hayat vermeyi seviyorum. Fabrika Kızı öyle bir şarkı değil. Fabrika Kızı'nı sokaktaki herkes benim kadar söyler diye düşünüyorum. O şarkı başka türlü söylenemez zaten. Ama bir Eylül'de Gel, Hayalimdeki Resim, Gitme, Ayrılık Rüzgarı gibileri kolay kolay altından kalkılacak şarkılar değil."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.