Pazar 28.07.2019
Son Güncelleme: Pazar 28.07.2019

Milli takımın maskotu oldu

Yıllarca NBA’de oynadıktan sonra, 36 yaşında oyunculuk kariyerine son veren ve Türkiye Basketbol Federasyonu başkanı olan Hidayet Türkoğlu, iki buçuk yıldır görevde. Ailesindeki basketbol sevgisi de herkesin ilgisini çekiyor. Büyük kızı Ela ise milli takımın maskotu. Hidayet Türkoğlu: “Kendi kendine oyunculara doğum günlerinde, bayramlarda mesaj atar, biz sonradan duyarız” diyor

Yaz mevsimi keyifli. İnsanlar kışın boğuculuğundan kurtulduğu için sohbetler daha keyifli oluyor. Türkoğlu ailesiyle işte böyle sıcak, güzel bir Bodrum öğleninde buluştuk. Onlar tatilin tadını çıkarırken, küçük bir sohbet molası için kapılarını çaldık. Yıllarca ülkemizi NBA'de oynayarak gururlandıran, şimdi Basketbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenen Hidayet Türkoğlu, eşi Banu ve kızları Ela ve Lina'yla Bodrum'da Caresse Resort'ta buluştuk, neşeli fotoğraflar çektirdik. Hidayet Türkoğlu, Amerika'dan gelir gelmez önce Cumhurbaşkanı Başdanışmanı oldu, ardından federasyon başkanı. Yönecilik zor iş, oyuncu olmaya benzemiyor. Profesyonel bir oyuncu sahada, tribünden gelen seslere kulaklarını tıkar. Ama yöneticikte durum böyle kolay değil. Yöneticilik demek eleştirilmek, hatta acımazsızca eleştirilmek demek. Peki 25 yıl her tür eleştiriyi duymaya alışmış bir sporcu, yöneticilik koltuğuna oturunca bu eleştirilere ne kadar tahammül edebiliyor. Tüm bunları, hayatı, kızlarını konuştuk Türkoğlu Ailesiyle...
- Bugüne kadar çıktığınız en uzun tatil olduğunu söylediniz. Profesyonel spor hayatı uzun tatillere pek imkan tanımıyor anlaşılan...
- Banu Türkoğlu: Bu tatil de kesintisiz değildi aslında... Arada bir İstanbul'a gidip, işlerimizi yoluna koyup geri geldik. Ama yıllardır gün sayısı bu kadar fazla olan tatilimiz olmamıştı, çok iyi geldi.
- Hidayet Türkoğlu: Çocuklar için de çok iyi oldu. İş yoğunluğundan, stresten uzaklaştık. Ailece bir arada uzun vakit geçiremiyorduk.
- Amerika'dan döneli iki yıl oldu. Alıştınız mı artık?
- H.T: Sadece yaz döneminde gelip, birkaç ay kalıp dönüyorduk önceden. Artık hem eşimin iş düzeni, hem de benim üstlendiğim görev nedeniyle kendimizi Türkiye'ye adapte ettik. Çevremizi, ailemizi daha çok görüyoruz. Artık evimiz belli, çocukların okulu belli, iş düzenimiz belli. Biz aslında değişikliklere kolay adapte oluyoruz. Amerika'ya da çok çabuk adapte olmuştuk. Hemen oranın insanı gibi yaşamaya başlamıştık.

- NBA'de profesyonel basketbol oyuncusu olarak başarılı bir kariyerin ardından, Türkiye'de Basketbol Federasyonu başkanı oldunuz. Sanırım oyuncu olmaktan daha zor bu görev. Eleştiriye çok açık. Bu açıdan bakarsak, yıprandınız mı?
- H.T: İnanın sporculuk zamanımda da en çok eleştirilen insanlardan biriydim. Yönetici olup, insanlar farklı noktalardan eleştirmeye başlayınca, şaşırmadım desem yalan olur. Ben ülkeme hizmet etmek, Amerika'da saha içi ve saha dışı edindiğim tecrübeleri ülkemizin sporuna aktarmak için buradayım. Beni yaptığım işle eleştirin. Spor anlamında ülkeme katkım var mı, yok mu? Eleştirenler bu açıdan bakmaya çalışırlarsa istedikleri cevabı alacaklardır. Farklı noktalara çekmeye çalıştıklarında, gerçek tabloyu görme şansı bulamıyorlar. Ben hem Sayın Cumhurbaşkanı'nın spordan sorumlu başdanışmanıyım, hem de Türkiye Basketbol Federasyonu başkanıyım. İki görevim de spor üzerine. Eleştiri olacak mı? Mutlaka ve her zaman olacaktır. Hiçbir zaman herkesi mutlu edemem. İki kızım var, ikisi de birbirinden o kadar farklı ki. Babaları olarak bazen ikisini de aynı anda mutlu edemiyorum. Yani insanların düşüncelerine saygı duyuyorum. Eleştiri iyidir, insanların sizi takip ettiği anlamına gelir.
- Yapıcı olan eleştiriler tamam da, kırıcı olanlara ne diyeceksiniz?
- H.T: Kırıcı olanlar da var tabii. Özellikle sosyal medya üzerinden olanlar. Maalesef ülkemizin sosyal medya merakı ilginç. Kendini buna kaptıran insanlar görüyorum, neyse ki biz kaptırmadık. Oraya kaptırdığınız da dipsiz bir kuyu. İçinden mantıklı, kendinize ders çıkaracağınız eleştiriler mutlaka çıkar ama yüzde 80'i negatiflik üzerine. Onları okumamaya, kulak asmamaya çalışıyorum. Bunlar artık hayatımızın bir parçası.
- Eve yansıtır mısınız bu tür negatif durumları?
- H.T: Başarımızın sebeplerinden biri de bu; hiçbir zaman ne iyisiyle, ne kötüsüyle işimi eve getirmezdim. Hâlâ da getirmiyorum. Maç biterdi, yemeğe giderdik. Beş dakika ya da on dakika basketbolla ilgili konuşurduk, o kadar. Geri kalan bizim hayatımıza dair bir sohbet olurdu. Çocuklar doğduktan sonra tamamen buna dikkat eder olduk. Bu bir iş, işimizi en iyi yapmak için elimizden geleni yapacağız, gerisini eve taşımanın bir anlamı yok. İşimizi en iyi yapmak için gece gündüz çaba sarf eden insanlarız. Maç bitti, çok iyi geçti diye evde parti de yapmıyordum, kötü geçtiğinde bunalıma girip "Bunun altından nasıl kalkarım?" diye kara kara da düşünmüyordum. Bu anlamda birbirimizi çok iyi dengeliyoruz eşimle. En büyük başarı buydu.
- B.T: Sporculuktan yöneticilik kısmına geçti Hidayet ve bu bambaşka bir dünya.

HİDAYET'İN ASISTANI OLDUM
- Siz istemiş miydiniz federasyon başkanı olmasını?
- B.T: Çok istediğim bir şey değildi. Ama kendi bu görevi çok istemişti ve ben buna karşı çıkacak kadar büyük bir sorumluluğu üzerime alamazdım. Sporculuk hayatında hayat bireysel, çok farklı. Yöneticilik kısmında eleştirilerin, durumların, çıkabilecek sorunların bambaşka olabileceğinin farkındaydık. İnsanız ve bu tür eleştirilerden etkileniyoruz. Ama bunları minimumda tutup, eve getirmemeye çalışıyor. Geldiği kadarını da aramızda konuşarak, bundan ne sonuç çıkarabiliriz diye düşünüyoruz. Büyük bir kaos yaratmıyor evimizde. Bu bir insanın eşi ve çocukları adına muhteşem bir şey.
- Genç yaşta evlendiniz. Profesyonel bir sporcunun hayatında eşi bir noktadan sonra en yakın asistanı gibi oluyor mu?
- B.T: Bu bir sporcunun, eşini ne kadar dahil etmek istediğiyle, eşin de ne kadar dahil olmak istediğiyle ilgili. Bizde bu uyum çok iyi oldu. Hidayet bunu talep etti, ben de yapım gereği üstlendim. Elimden gelen tüm olumlu desteği göstermeye çalıştım. İyi bir iş çıktı galiba (gülüyor). Danışan bir yapısı var Hidayet'in, ben de öyleyim. Basketbolu küçük yaşta onunla beraber gerçekten öğrendim. Eğitim almış gibi oldum.
- Okullu değil ama alaylı oldunuz yani...
- B.T: Kesinlikle (gülüyor).
- H.T: Ben kaç maç oynadıysam, sen de o kadar izledin her şeyden önce.
- B.T: Aynen. Yıllarca sadece Hidayet'in maçlarını izlemekle kalmadım; birlikte sezon boyunca diğer takımların maçlarını da izledik. Bayağı bir bilgi birikimim var. Profesyonel seyirci durumundaydım.
BABAMI SAHADA HATIRLAMIYORUM
- Keyifli miydi o dönem?
- B.T: Çok keyifliydi. Hidayet'in basketbol oynadığı günleri o kadar özlüyorum ki, anlatamam!
- Erken mi bıraktınız yani Hidayet Bey basketbolu?
- H.T: Bunu kızım Ela cevaplasın...
- Ela Türkoğlu: Evet erken bıraktı. Ben babamı izlediğimi hatırlamıyorum.
- H.T: Kızlar küçüktü ve maç sırasında salonların çocuk odalarında olurdu kızlar. Şu an daha bilgili basketbol konusunda. Ve bana "Onlar hâlâ oynuyor sen niye oynamıyorsun?" diye isimler veriyor. 36 yaşımda bıraktım, erkendi diyebiliriz. Birkaç sene daha oynayabilirdim. Ama erken yaşta başlamanın bir dezavantajı oluyor.
- Bıkkınlık mı yaşıyor insan?
- H.T: Bıkkınlık değil de, belli bir yaştan sonra kafayla vücut uyumla hareket edemiyor. Kafa olarak yapmak istiyorsunuz ama fiziken müsait değilsiniz. 36 yaşında koşuyordum ama o gücü hissetmemeye başladım. Belki biraz daha dinlenip, oynamak isteseydim olabilirdi ama o da bir süreçti. Eşimle oturduk, konuştuk ve bıraktık.

NBA MAÇLARINI İZLERKEN İÇİM GİDİYOR
- 20 yılın alışkanlığı, "Bıraktım" deyince bırakılıyor mu?
- H.T:
Tabii ki hayır. Her sabah erken kalkar ve antrenmana giderdim. Basketbolu bıraktım, bir sabah kalktım, yine eşyalarımı hazırladım evden çıkmaya hazırlandım. Banu, "Nereye?" dedi. "Eee antrenmana" dedim. "Ne antenmanı, sen bıraktın ya!" deyince kendime geldim. O gün tuhaf hissettim. Sonra kendimi alıştırdım ve Türkiye'ye dönüş süreci başladı. Şimdi de güzel bir yöneticilik macerası yaşıyorum.
- Maçları izlerken içiniz gitmiyor mu?
- H.T:
NBA maçlarında içim gidiyor. Türkiye liginde çok az oynadım, 16 sene Amerika'da oynadım. Şu anki NBA maçlarını izleyince, tekrar sahada olmayı hayal ediyorum. Galiba benden çok kızım Ela'nın içi gidiyor.
- B.T: Amerika'ya gidip maçı canlı olarak salonda izleyince içim buruluyor. Hatta ilk zamanlar, sanki sahaya çıkacakmış gibi geliyordu bana. Değişik bir his.
BEN KADINLARI ANLAMADIYSAM KİMSE ANLAYAMAZ!
- İki kızınız birbirinden çok farklı... Ela çok sosyal, Lina daha sessiz galiba...
- B.T:
Biz de çözemedik. Aynı evde, aynı kişiler tarafından yetiştirilen iki farklı kızımız var. Bambaşka iki karakter. Ama bizim için çok keyifli bir şey. Küçük kızımız Lina prenses havasında. Ela muhteşem bir sosyallik içinde.
- İki kız babası olmak nasıl bir duygu?
- H.T:
Evde beş kadın var!
- B.T: Geçen gün şöyle dedi, "Ben bu kadınları anlayamadıysam kimse anlayamaz, beş taneyle uğraşıyorum" dedi (gülüyor).
- H.T: Eşim, kızlar, iki yardımcımız toplamda beş kadın var evde. Bir de köpeğimiz vardı, o da dişiydi. Ama şimdi bir erkek kurt köpeği aldık neyse ki... Cennetlik durumdayım.
- Kadınlar yüzünden mi?
- H.T:
Yok (gülüyor). Ama kız babasıyım öyle derler ya... Ama beş kadın nedeniyle de bana bir öncelik tanınır belki (gülüyor). Küçük kızım bildiğiniz prenses. Saçlarına dokunulmayacak, ıslanmayacak. Ayağına kum değmeyecek. Ela, atlayayım, kırayım, zıplayayım derdinde. Çok keyifli bizim ev. Ela'yla maçlara gidiyoruz. Ben yoksam bile gider, final serisindeki tüm maçlara kendi gitti, belim rahatsız diye ben gidemedim, o gitti. Oyuncularla arası çok iyi, hepsiyle mesajlaşır. Bayramlarda, doğum günlerinde hep arar tebrik eder. Maç sonrası yazar onlara. Haberimiz olmuyor bunlardan. Kendi başına yapıyor.
- Kızlarınızdan birinin sporcu olmasını ister misiniz?
- H.T:
Ela'nın voleybolcu olmasını isterim.
- Lina'da durum ne?
- B.T:
O sadece jimnastik yapıyor, hocasını severse devam ediyor. Kendini yoran ve fazla efor sarf edeceği şeylere gelemiyor.
ÇİN'DE KAZANIRSAK HERKES AĞLAYACAK, BABAM DA!
- Ela'cığım baban yanında olmasa bile maçları kaçırmadığını biliyorum. Çok mu keyif alıyorsun basketbol izlemekten?
- E.T:
Çok heyecanlanıyorum, çok seviyorum basketbolu.
- Hangi takımı tutuyorsun?
- E.T:
Onu söyleyemem (gülüyor). Yani söylerim ama yazmayın.
- Ama sen bir taraftarsın... Bence yazalım...
- E.T:
Babam Anadolu Efes'te forma giyip, terlettiği için Anadolu Efesliyim.
- Ben de Fenerbahçe Bekoluyum. Tanıştığımıza memnun oldum.
- E.T:
Ben de Fenerbahçeliyim aslında. Biz ailecek Fenerbahçe taraftarıyız. Basketbolda Anadolu Efes'le gurur duydum bu sezon. Anadolu Efes'in kazanmasını istedim çünkü babam bir zamanlar o takımda oynadığı için yüzük kazanır sandım. Çünkü yüzüğü yok. Eskiden oynayanlara yüzük dağıtılmıyormuş ama... (gülüşmeler).
- Basketbol camiasından kimlerle aran iyi Ela'cığım?
- E.T:
Kerem abi (Tunçeri), Ufuk abi (Sarıca)...
- Oooo epey üst düzey tanıdıkların varmış... Peki oyuncular?
- E.T:
Kankilerim var. Çok var hem de. Semih Erden, Cedi Osman, Furkan Korkmaz, Sertaç Şanlı, Metecan Birsen, Doğuş Balbay... Çok kişi tanıyorum ben.
- Kankaların arasında en komiği hangisi?
- E.T:
Semih abi ve Cedi abi...
- Seni sık sık görüyorum maçlarda, babanın televizyon yayınlarında da oradasın. Ekranda olmayı da seviyorsun galiba.
- E.T:
Gözükmeyi seviyorum. İnsanlar beni tanıdığında da hoşuma gidiyor.
- Çin'e Dünya kupasına A Milli takımı desteklemeye gidecek misin?
- E.T:
Tabii. Beni istiyorlar zaten. Oyuncular istiyor orada olmamı. Onları mutsuz olduğu zaman eğlendiriyorum. Neşeleri yerlerine geliyor. Biz Ankara'daydık Slovenya'ya karşı oynuyordu milli takım. Oyuncuların yayında oturup, mısır yiyordum. Ben o takımın yanındayken maçı kazandılar. Takım için önemli bir parçayım. Sonra milli takım İspanya'ya gitti. Milli takımla her saniye birlikte olmak istediğim için babama beni götürmesini rica ettim. Okulum olduğu için götürmedi. Kaybettiler. Gitseydim kazanırlardı. Çin'e gitmem şart. Grubumuzda Amerika var üstelik. Ama duyduğum kadarıyla çoğu oyuncu Amerika kadrosunda yok. Lebron James, Anthony Davis yok. Onlar yoksa bizim milli takım iyi oynayacak. Çoğu kişi bizim milli takımımız Amerika'yla aynı grupta diye umutsuzluğa kapılıyor. Ben asla öyle düşünmüyorum. Bence yenerler. Kazanırsak herkes ağlayacak, babam da ağlayacak. Çünkü o 2010'da milli takımdayken kaybettiler. O zaman ben bir yaşındaydım.
AMACIMIZ TÜRK BASKETBOLUNU İLERİ TAŞIMAK
- Basketbol son yıllarda yükselen bir değer oldu ülkemizde... Yanılıyor muyum?
- H.T:
Sporu takip eden bir insan vicdani olarak elini göğsüne koyduğunda bunu zaten der. Basketbol şu an geçmişe göre daha iyi bir yerde. Bu anlamda kendimi çok huzurlu hissediyorum. Özellikle iki buçuk senede yaptığımız değişikler bizi çok mutlu ediyor. Bir ülke sadece futboldan ibaret değildir. Tüm branşların ülke sporunun gelişimine çok büyük katkıları vardır. Kazanılan her bir madalya, dünya çapında ülkemizin prestijini bir kat yukarı taşıyor. Basketbol ve voleybol bu açıdan lokomotifi çeken branşlar. Biz de bunu ülke çapında herkesin bilmesi için mücadele ediyoruz. Son beş seneye bakın mesela, Fenerbahçe Beko'nun elde ettiği başarılar, Galatarasay'ın Euro Cup'taki şampiyonluğu, Darüşşafaka'nın şampiyonluğu, Anadolu Efes'in Final Four'da yıllar sonra final oynaması. Milli takım kızlarımızın Avrupa, Dünya Şampiyonasına gidiyor olması. Bu sporcular medyatik anlamda da desteği hak ediyorlar. Tüm bu başarıları elde eden sporcuların yüreklerine sağlık, yöneticilerin ellerine sağlık.
- Bir dönem birlikte top koşturduğunuz isimlerle, emek verdiğiniz spor dalı için bir şeyler yapıyor olmak güzel bir his olmalı...
- H.T:
Kesinlikle. Tüm bu isimler sadece benim dönem arkadaşım değil, Türk basketboluna çok büyük emek vermiş kişiler. Basketbolun buraya gelmesinde hepimizin ayrı ayrı başarı hikayesi ve katkısı var. Ufuk Sarıca en büyüğümüz A Milli Takım'ın Teknik Direktörü, Haluk Yıldırım direktör olarak federasyonda, Hüseyin Beşok yönetim kurulunda, Kerem Tunçeri takım menajeri, Ömer Onan üst düzey yönetici olarak federasyonda. Hepimizin aynı çatı altında toplanıp, katkı sağlaması beni mutlu etti. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Hepimizin amacı basketboldaki eksikleri, yanlışları değiştirip, Türk gençlerine bir şey kazandırmak. Umarım istediğimiz noktaya getirmiş oluruz.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.