Pazar 20.10.2019

Önce dünyaya sonra kızına neşe oldu

Selen Yılmaz bir bale sanatçısı... Yıllar önce İskoçya’ya yerleşip, orada bebeklilere, yaşlılara, hastalara, hatta mahkumlara dans ve müzikle neşeli olma üzerine eğitimler veren bir Türk girişimci. Aynı zamanda en verimli zamanını yaşarken, kızı Lydia’ya lösemi teşhisi konmasıyla hayatı altüst olan bir anne... Yılmaz’la Hayatımın Dansı adlı kitabını ve yaşadıklarını konuştuk

Herkesin hayatı bir film aslında. Ama bazılarımızınki içinde hem sevinci, hem başarıyı, hem acıyı, hem da mücadeleyi barındırıyor. Belki de, bu kadar duygu durumu bir hayatın içine serpiştirilince, onu yaşayan kişi de ister istemez bir hikayenin kahramanı olarak buluyor kendisini. Selen Yılmaz işte öyle biri, yani seçmeden kahraman olanlardan... O önce küçük kızı Lydia'nın, sonra dünyanın dört bir yanına yaydığı Joimove neşe hareketinin kahramanı... Sıradan başlayan ama sıradışı devam eden bir hayatı var... Okudukça anlayacaksınız... Uzun süredir İskoçya Glasgov'da yaşayan Selen Yılmaz'la, özlemini duyduğu Arnavutköy'de buluşuyoruz. Önümüzdeki hafta raflarda yerini alacak Hayatımın Dansı ismini verdiği kitabının hikayesini, hayatını konuşuyoruz:
- Sizin hikayeniz nasıl başlıyor?
- Ankara'da başladı benim hikayem. Anne ve babamın mutlu olmadığı bir ailede doğdum. Ve bu birlikteliği bir süre sonra sonlandırdılar. Hayatımda neşeyi seçmekle ilgili yolumu hazırlayan ilk başlangıç bu. Ankara'dan İstanbul'a taşındık bir süre sonra. Tüm bu süreçte bale, dans hayatımda hep vardı. İstanbul'a taşınınca İstanbul Üniversitesi Konservatuarı Bale Bölümü'ne girdim. 10 yaşımdan 20 yaşıma kadar hayatım oradaydı. Dans etmeyi çok seviyordum ama çok rekabet vardı işin içinde, eğitmenlik bana daha iyi geldi. Bale sanatçısı olmak çok meşakkatli bir süreç. Ağlamak var, mücadele var, hırs var... Benim daha neşeli bir şeylere ihtiyacım vardı. O yüzden konservatuvardaki son beş yılım öğretmenlikle harmanlanmış vaziyette geçti. Çocukları mutlu eden bir öğretmen olmak istedim hep. Çocuklar dans ederken çok mutlu oluyorlar çünkü...
- Yurt dışıyla yolunuz nasıl kesişti?
- Avusturya'ya müzikle dans pedagojisi üzerine seminerlere katılmak, bir şeyler öğrenmek için gittim. Viyana'daki bale okullarında eğitmenlik yaptım. İstanbul'a döndüm. Eşimle bir tango gecesinde tanışıp, üç ay içinde evlendik. Hep yurt dışında yaşamak aklımızdaydı. Ama burada da hayatımız akıyordu bir yandan... Bir dönem Akdeniz Üniversitesi'nde eğitmenlik yaptım. Eşim de kendi işleriyle ilgileniyordu. Tam yerleşik düzen kurmuştuk, ben de kızım Lydia'ya hamile kalmıştım ki, eşime İskoçya'dan bir teklif geldi. Ve gittik. Lydia üç aylıktı. Ve bir maceraya atıldık.
- Kendinize bir çıkış aramaya başladınız sanırım...
- Lydia dokuz aylıktı. Bebeklerle dans diye bir hareket başlattım. Bebeklerimizi taşıyarak dans ediyorduk. Bir belediye salonu kiraladım ve bebekle dans dersleri başlattım. İlk dersime 28 kişi geldi. Altı ay sonra BBC'den telefon geldi, haber yapmak istiyorlardı. Bu sürede 800 aileye ulaşmıştım. Ardından başka televizyonlar geldi. Sonra insanlar... Lydia bu sırada bir buçuk yaşına geldi... Sırtımda Lydia, onun bebek arabasında müzik seti, dans sırasında kullandığımız materyallerle binip bir otobüse şehrin bir ucuna dans dersine gidiyordum.
- İnsanlar da talep edince nasıl bir yol çizdiniz?
- Bu kez tekrar sağlık uzmanları ve akademisyenlerin kapısını çaldım, bir eğitim modeli hazırladık. Eğitici yetiştirme eğitimi... Ve bu bir markaya dönüştü, Dance With Babies... Şimdi dünyada 20 ülkede, 100'ün üzerinde eğitmen var.
- Bebeklerle dans olarak başladı ama durum farklılaştı...
- Evet. Lydia büyüdü, çocuklarla dans modülünü hazırladım. Down sendromlu çocuklar, yaşlılar, hamileler derken şu anda hapishanelere kadar uzanan bir harekete dönüştü. 2020'de İskoçya'daki hapishanelere gireceğim. 2013'ten bugüne dört kıtaya yayıldık, 10 binden fazla kişiye ulaştık. İşler çok büyüdü. Benim yaptığım; neşeden beslenen insanların kendini müzik ve dansla ifade etmesine aracı olmak.
- Ve burada hiç aklınıza gelmeyen bir şey başınıza geldi...
- Evet Lydia'da bir yorgunluk var... Hiç kondurmadık ama hastaneye götürdük yüksek ateşle... Testler yapıldı, lösemi olduğu anlaşıldı. Her şey o kadar ani oldu ki! Babası İskoçya'daydı, biz tatil için buradayız. Dört hafta burada kalacaktık. O süre boyunca hastanede kaldık. Kemoterapi gördü Lydia. İlk kür çok ağırdı...
- Siz bu sırada ne haldesiniz?
- Ağlıyorum ve hemen organize olmam gerekiyordu. Zaten Lydia benim gözüme baktığında umut, neşe, komiklik görsün istedim. Konuyla dalga geçmekten söz etmiyorum. Tam tersine yaşam enerjisi görsün istedim. Onu hep güldürdüm hastanede yattığı sırada. Üç buçuk yaşında bir çocuktan söz ediyoruz. Sadece ayak parmaklarını kıpırdatabildiği anlar oluyordu, onları kıpırdatarak dans ediyorduk. O sırada galiba ben de duygularımı kapattım ve yerine neşe koydum. Üzüntüyü saklamak değildi bu. Yapabileceğim tek şey kızıma birazcık sevgi, neşe vermekti. Çok da iyi geldi ona. İskoçya'daki hastaneye nakledildi sonrasında...
- Orada farklı bir mücadele başladı sanırım...
- Yeni yıla orada girdik. Uzun bir tedavi sürecine başladık. Hep dans ettik, hastane koridorlarında yürüme barları vardır, orayı bale barı gibi kullanıp dans ediyorduk. Her sabah koridorda bale yapıyorduk. Haftada bir anneleri dans ettirdik... Hiç keyiflenecek bir durumda değildik ama çocuklarımıza hissettirmememiz gerekiyordu. Maksat yüzümüz gülsündü... Sonra 2018 Ocak'ta Lydia'nın tedavisi bitti.
- Siz de bittiniz mi?
- Hep bana sonrası için destek al dendi. Niye biten hastalık için tedavi alayım diyordum. Çok gerekliymiş. Çünkü böyle bir süreçten çıktıktan sonra kemoterapi devam etsin, her gün biri gelsin ve kızımın kanını kontrol etsin istedim. Sürekli bir endişe ve acaba haliyle yaşıyordum. Tekrarlayacak korkusuyla başa çıkmak kolay değil. Öyle bir hal oluyor ki, "Çocuktur hastalanır, geçer" diyemiyorsun artık.
DANS EDİP SARILIYORDUK
- Tüm bunlar yaşanırken, çok önemli bir başarı elde ettiğiniz işiniz ne oldu?
-
Ara verdim. Bir tek dersim vardı onu bitirmedim sadece. Şehrin diğer ucuna gidiyordum her hafta. Çünkü orada 60 yaş üstü 40 kadın vardı. Çünkü onların her birinin bir hikayesi vardı, biri göğüs kanserini yenmiş, birinin eşi Parkinson, diğerinin kızı diyalizde yaşıyor. Yani hepimiz aslında yaralıydık. Birbirimize iyi geliyorduk. Dans ediyorduk, sarılıyorduk. Beni de o tedavi etti aslında. Eğitmenlerle ilişkimi hiç bırakmadım. Bir yandan o işi de sürdürmeye çalıştım. Neşeyi seçmek çok kolay değil.
LYDİA DA KİTAP YAZDI
- Lydia'nın bir kitabı çıktı Birleşik Krallık'ta değil mi?
- Evet ben önümüzdeki hafta satışa çıkacak Hayatımın Dansı kitabını yazarken Lydia da bir kitap yazmak istedi. Onun çizimleri ve cümleleriyle hastaneyi seviyorum konulu bir kitap yazdı. Kendi sözü var çok kıymetli, "Bugün dans et, tıpkı doğum gününmüş gibi. Çünkü her gün kutlanacak bir şey var." Onun kitabı bitti, lansmanı yapıldı. Hastaneye bağışladık. Hastanenin vakfı, oradaki çocuklara veriyor bu kitabı. Kızımın kitabının Türkçesi yok ama benim yazdığım Türkçe bir kitap. Her şeyi anlatmak istedim. Hayatımın Dansı aslında benim hikayem. Çocukluğum, dans kariyerim, İskoçya'daki hayatım, kızımın hastalığı, o süreci nasıl atlattığımız...

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.