Pazar 16.02.2020
Son Güncelleme: Pazar 16.02.2020

Paspal pijamalar içinde günde 12 saat çalıştım

Özellikle genç okurların merak ettiği yazar Kaan Murat Yanık artık Turkuvaz Kitap’ta... Yazdığı ilk romanla bir dahaki kitabı özlemle beklenenler kategorisine giren Yanık bu kez Dünyasızlar’la okurun karşısında... Kitap yazarken dünyayla bağlarını koparan, gerekirse simitçi, dilenci kılığına bile giren yazarı gelin yakından tanıyalım

Türk edebiyatının son dönemde en dikkat keçen yazarlarından biri Kaan Murat Yanık. Kendisi bu tanımlamadan hoşlanmasa da onun için "genç yetenek" tanımlaması sıklıkla kullanılıyor. İki buçuk yılda yazdığı son romanı Dünyasızlar, Turkuvaz Kitap tarafından 50 bin baskıyla piyasaya sürüldü. Yani Yanık'ın hatırı sayılır bir kitlesi var. İlk kitabı henüz 23 yaşındayken yayımlanan Kaan Murat Yanık, bu şiir kitabının ardından 2014 yılında bir öykü kitabıyla okuyucuyla buluştu. Aldığı tepkiler oldukça cesaretlendiriciydi. Bu nedenle 2015 yılında yayımlanan Butimar isimli romanı ona geniş kitlelerin kapısını açtı. Bu roman ESKADER tarafından yılın en iyi romanı seçildi. Ayrıca, yurt dışından da ödüller aldı. 2017 yılında Uzakların Şarkısı romanı onu artık sevilen, bilinen ve yeni romanları özlemle beklenenler kategorisine soktu. O da bu beklentiyi karşılıksız bırakmadı ve iki buçuk yıl süren sıkı bir çalışmanın ardından Dünyasızlar isimli romanıyla 2020'nin ikinci ayına damgasını vurdu. Biz de bu 'genç' yazarı yakından tanımak, Dünyasızlar'ı konuşmak üzere bir araya geldik:
- Genç yazar tanımlamasından rahatsız oluyor musunuz?
- Genç yazar tanımlaması zaman zaman rahatsız edici olabiliyor. 32 yaşımdayım. 23 yaşında kimsenin tanımadığı bir yazar olmanın ayrı bir tadı vardı elbette. Ama şimdi üçüncü romanımı yayımladım, hâlâ genç yazar olarak anılıyorum. Türkiye'de genç yazar sınırı sanırım 50! Sadece bu genç yazar tanımı kitabın önüne geçtiği için rahatsız oluyorum. "Ne yaşamıştır ki, ne yazmıştır" klişesini kırmak için de genç takısının atılması gerekiyor belki. Sadece kendim için konuşmuyorum, 20'lerinde, 30'larında yazmaya başlamış herkes için söylüyorum bunu.


- 23 yaşında kimsenin tanımadığı bir yazar olmanın nasıl bir tadı vardı? Tanınmamak daha mı keyifli bir yazar için?
- Her yazar kitaplarının çok okunmasını ister. Bunun aksini iddia eden çok da doğru söylemiyordur. Okurların yaptığı yorumları kalbim güp güp atarak, heyecanla incelerim. Kitapları çok okunan bir yazar olmak kesinlikle isterim. Ama ismin ve görüntünün kitapların önüne geçmesinin bir romancının çok isteyeceği bir şey olmadığının da altını çizmek gerekiyor.
- Yazı dünyasında çok fazla kirlenme var, 10 günde kitap yazanların kitapları en çok satanlarda yer alırken, buna aylarını harcayan kişilerin bu karmaşadan sıyrılması çok zor değil mi?
- Çok zor. Dünyasızlar'ı iki buçuk yılda yazdım. Bir oda düşünün; güneş alan, fakat panjurları kapalı bir yer. Oraya kapanıp günde 12 saat çalıştım. Berbat paspal pijamalar içinde, kilo alarak... Strese, aslında bağışıklık sistemimin düşmesine bağlı beş altı hastalık atlattım. Boynumda lenf lobları şişti, vücudumda kist çıktı. Çünkü o romanın dünyasındaydım ve orada iki buçuk yıl yaşadım. Dışarı çıksaydım, 2019 yılı İstanbul'u bile bana fazla gelirdi. İki buçuk yılımı her şeyden feragat ederek bu romana haslettim. Sonrasında 15-20 günde üretilmiş bir kitabın, kitap bile demeyelim; kağıt yığınının, rafları çekirge sürüsü gibi işgal etmesi, yarattığı esere emek veren herkes için çok üzücü bir şey. Tabii bunda sosyal medyanın da payı var. Ama ilginçtir ki, niteliksiz kitapları öne çıkaran şey sosyal medya ama nitelikli olanları öne çıkaran da yine sosyal medya. İyi kitaba bir kez ulaşan birinin, kötü kitap okuması mümkün değil.


- Bu yeni dönemin hastalığı yani...
- 1950'lerde, 60'larda, 70'lerde, 80'lerde böyle bir ortam yoktu. Kitap endüstrisi yine vardı ama kıskaçları bu kadar uzun ve güçlü değildi. Her şey nasıl endüstriye dönüştüyse, kitap sektörü de dönüştü. İnsanlara tılsımlı kitaplar satanlar oluyor, dini istismar eden kitaplar ortaya çıkıyor. Avrupa ve Amerika'da da bunun örnekleri var. Ama oralarda bu herkesi kuşatmıyor da, kafam dağılsın diye okuyan, edebiyat okuru olmayan kitleyi sarıyor. Onlar take away kahve gibi, fast food gibi bakıyor okuma olayına. Ama bunun dışında geniş bir entelektüel kitle de var ve onları kuşatan kitaplar farklı. Ama ülkemizde kitap endüstrisi herkesi kuşatmaya çalışıyor. Yeni kitap okumaya başlayan ama iyi kitap okumak isteyen insanlar ilk başlarda bu endüstrinin dayatmasıyla kötü kitaplara maruz kalıyor. Sonra yolunu bulabiliyor.
- Yazar ve ideoloji konusuna nasıl bakıyorsunuz?
- İdeolojik ayrımlara inanmıyorum. Dünya görüşü olarak da ideolojiler ve bu tür meselelerin romandan beri olması gerektiğini düşünüyorum. İdeolojilerin romanda yeri var elbette, romanda komünizm tartışabilirsin, liberalizm tartışabilirsin. Ama bunlar gündelik siyasete alet edilmemeli.
Simit de sattım dilenci kılığına da girdim
- Kitaplarınızı yazma aşamasında, kılık değiştirip araştırma yaptığınızı okudum... Neler yapıyorsunuz?
- Çarşaf giyip İstanbul sokaklarını gezdiğimi açıklamış ve değişik tepkiler almıştım bir dönem... Ama hoşuma gidiyor böyle şeyler yapmak. Edebiyat zaten bir oyun, kurmaca zaten bir oyun. O oyunun yazarı olmaktan daha fazlasına ihtiyaç duyuyorum, bizatihi karakter olmak gibi. Karakter olarak romanlarımda sakallı olarak geçerim zaten. Uzakların Şarkısı romanım için bir simitçinin yanında epey vakit geçirdim, simit sattım da. Dilenci kılığına girdiğim de oldu.
- Dünyasızlar'da böyle bir deneye gerek yoktu sanırım. Birinci bölüm bir kadının dramıyla başlıyor...


- Dünyasızlar'da, Nergis karakterinin başına kötü şeyler geliyor, kadınların dünyası meselesi bu... Ve Bakü giriyor sonra devreye... Bakü'ye gittim ve yerinde incelemeler yaptım. Çok farklı kaynaklardan faydalandım. 2. Dünya Savaşı denince Nazileri, Yahudilere yapılanları, 75 milyon insanın öldüğünü biliyoruz. Ama Azerbaycan coğrafyasında, 15'le 50 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 60'ının cepheye gittiğini pek bilmiyoruz. Bunların yüzde 80'i de dönmemiş. Üstelik bizim savaşımız bile değildi. Hitler'le Stalin savaşıyor ama Azerbaycan Türkü hayatının baharında o cephede savaşmış. Bu olaylara da girdim romanda. Nergis ise ayrı bir vaka romanda ve onun gibi birini yazmak için özel bir çabaya gerek yok, her yanımızda Nergis'inki gibi hikayeler var. Nergis bugüne kadar yazdığım insanlar arasında en merhamet duyduğum karakter.
Önce tek kişilik bir roman yazdım
- Dünyasızlar'ı hangi kategoriye sokuyorsunuz?
Bir aşk romanı mı? - Dünyasızlar salt bir aşk romanı değil. Modern bir Harut ile Marut hikayesi var. Kadim hikayeleri alıp modernize etmeyi seviyorum. İkinci Dünya savaşı romanı olarak da adlandırılabilir, dostluk çok önplanda. Tüm bunların ortasında tuhaf bir aşk var. - İki buçuk yıl kapanıp kitap yazmak nasıl bir ruh haline sokuyor insanı? - Böyle dönemlerde elbette tam anlamıyla bir kapanma söz konusu olmuyor, aileye vakit ayırmak gerekiyor. Evden dışarıya çıktığımda bile yadırgadığım oluyordu, güneşi, korna seslerini, akan hayatı yadırgıyordum. İki buçuk yıl boyunca eve kapanmış değildim ama son beş ay tamamen kapandım. Günde 13-14 saat çalıştım. İki buçuk yıl içinde gezerek yazdığım da oldu. Kuzey İtalya'dan güneye doğru indim... İspanya'ya gittim... Sonlara doğru olan süreç tam anlamıyla kozaya çekilmek. Roman bitip matbaadan çıktığında inanamadım. Bitmiyor çünkü hâlâ rüyalarıma karakterler giriyordu. Eski roman karakterleri karışıyor romana, Tolstoy geliyor... Bilinçaltı, bilinçüstü birbirine dolandı yani. Yani yazarken canım çıktı (gülüyor).


- Çılgın bir konferans trafiğiniz var. Sürekli bir yerlerde imza gününde ve konuşmadasınız...
- Her yazar okurlarını över ama benim okurlarım başka... En başta kendim için bir roman yazma fikriyle yola çıkmıştım. Bir kişilik yazmıştım, bir kişilik yemek yapmak gibi. Sonra bunu beş bin kişilik yapayım. Anında bitti. Sonra rakamlar çoğalmaya başladı. Yaptığım yemeği hep birlikte yiyoruz. Bana eline sağlık diyorlar. Başkalarının kafalarında yaşamak inanılmaz bir şey. Onbinlerce evde yaşıyorum. İmza günlerine gitmek beni çok mutlu ediyor
Osmanlı da benim Türkiye de benim
- Sizin hikayeniz nerede başlıyor?
- Azerbaycan Türküyüz. Ruslar zamanından kalan, Iğdır'da yer alan bir konakta doğdum. Orada büyüdüm. Çok kalabalık bir aileydik. Ninemden dinlediğim masallar vardı. Anneannem de, Azerbaycan, İran masalları anlatırdı. Büyülü gerçekçilik akımını onlardan öğrendim. Üniversitede Marquez, Carpentier, Borges'i okuduğumda, bunlar aynı ninenim anlattıklarını yazıyorlar diye düşünmüştüm. Bunlar beni çok besledi. Bir gün babaannemlerin evinde bir sandık buldum, içinde amcamların tüm romanları vardı. Onları okuyup anlayamayacak kadar küçüktüm. Ama onlarla meşgul olmak çok hoşuma gidiyordu. Kendimi bildiğim günden beri zaman makinesi yapmak istedim. Ailem bir süre sonra endişe etmeye başladı ve "Mühendis olursan yapabilirsin" dedi. Bir süre sonra anladım ki, mühendis olsam da yapamayacağım. Zamanda yolculuk yapabileceğim şeyin kitaplar olduğunu fark ettim. Kendi gitmek istediğim dünyaları yazma fikri öyle ortaya çıktı.
- Siz kendinizi hangi kültüre daha yakın hissediyorsunuz?
- Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bir sözü vardır; "Ne Doğulu olmayı başarabildik, ne Batılı olmayı başarabildik, medeniyet krizini bu yüzden yaşıyoruz" diye. Ben de o krizin içindeyim. O krizin içinde olmak olumsuz değil, olumlu bir şey. Üniversite eğitimimden itibaren Doğu'ya dönük bir hayat sürdüm. 25-26 yaşıma kadar böyle devam etti. Azerbaycan Türküyüm ve ninemden dinlediğim masalların etkisinde kaldım. Sonrasında yüzümü Batıya döndüm ve Kavimler Göçü'nden günümüze Avrupa okumaları yapmaya başladım. Bizim atladığımız bir nokta var, bazıları sadece 1923'ten öncesi Türkiye'ye dair bir şeyler yazıyor, bazıları sonrasına dair. Oysa bu ikisi de benim. Osmanlı da benim, Türkiye Cumhuriyeti de... Doğuyla Batıyı birleştirmek ve o sentezi yapmayı çok önemsiyorum. Bu anlamda Orhan Pamuk'u çok beğeniyorum. Bunu çok iyi başarıyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.