Pazar 10.01.2021

Öfkemi törpüledim ve mücadele etmeye başladım

Oğlu Eren Şahin’i PKK’nın düzenlenlediği terör saldırısında kaybeden inşaat mühendisi Oya Eronat çok acı çekti, çok öfkelendi hatta kendini suçladı: “Neden şimdiye kadar bir şey yapmadım?” diye... Sonra kollarını sıvadı ve tüm bu olanlarla mücadele etmek için siyasete girdi. Şimdi tüm enerjisini şehit ailelerine, çocukları dağa kaçırılan annelere harcıyor... Eronat süreci ve mücadelesini anlattı

Tarih 3 Ocak 2008'i gösterdiğinde, Türkiye kara bir güne uyandığından habersizdi. 13 yıl önce o gün, Diyarbakır Dağkapı Semti'nde kentin en kalabalık yerlerinden biri olan Selahattin Yazıcıoğlu Caddesi'nde, bir dershanenin önünde, PKK'nın bomba yüklediği, yol kenarına park eden araçlardan biri infilak etti. Altısı öğrenci, yedi kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Türkiye günlerce bu olayı konuştu, günlerce şehit gençlere ağladı. Ölenlerden biri Eren Şahin'di. Eren'in inşaat mühendisi annesi, işini gücünü bir kenara bırakıp, oğlunun ölümünün ardından kendini terörle mücadeleye adadı. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat'tan söz ediyorum. Bu yıl 13. kez oğlunun katledildiği yerde, anmalara katıldı. Ömrünü önce oğluna, onun ölümünün ardından Diyarbakır'da huzura adayan bu kadınla bir araya geldim. 10 yıl sonra ilk kez gittiğim şehirdeki değişime inanamadım. Sokakları, caddeleri, adeta huzuru değişmiş bu şehirde umut vardı. Oya Eronat da tam olarak bunları göstermek istediğini söylemişti telefonda. Onunla kardeşinin evinde buluştuk. Beni kapıda kırmızı ceketiyle karşıladı. "Ben ilk kez kırmızı giyiyorum. Hep siyah, gri giyinirim aslında. Çünkü biz hep şehit cenazelerine hazır haldeyizdir. Ama artık kırmızılar giyme zamanı" dedi. Eronat yaşadıklarını anlattı...
- Geçtiğimiz haftabaşında, tek çocuğunuz Eren'in terör saldırısında şehit düşmesinin 13. yıldönümüydü. Her yıl olay yerinde yapılan bu anmalar bir anne olarak sizi yoruyor mu?
- Hiç aklımızdan çıkmıyor ki o. İçtiğimiz suda, yediğimiz yemekte, bir oyuncakta, onun sevdiği bir cingıl'da mesela Hababam Sınıfı'nın cingıl'ını duyunca ailece birbirimizin gözüne bakarız. Çocuğunuzla çok anı biriktiriyorsunuz. Onunla iç içe yaşıyorsunuz. Çok anı birikince o sevda bitmiyor. Ben 28 yaşımda anne oldum. Ben çocuk anne olmadım ama ben de çocuğumla büyüdüm. Onunla her şeyi yeniden öğrendim. Onun zevklerini öğrenmeye başladım. Ben rock müzik seven biri değilim ama o seviyor diye seyahatlerimde müzik dükkanlarını gezer, Linkin Park, Eminem, Metallica CD'lerini alırdım (gözleri doluyor). Tek çocuktu ve biz ailece ona odaklandık, canımızdan parça gitti. Ve öfke doluydum.

KATİL SEYRETMİŞ
- Şimdi öfkeli değil misiniz?

- Öfkemi törpüledim, törpülemeye çalıştım. Doğruyu, yanlışı ayırmaya başladım. Sapla saman iç içeydi. PKK'dan, dağda olan herkesten çok nefret ediyordum. Ama sonra, 13-14 yaşındaki o çocukların da, benim çocuğum gibi kurban olduklarını anladım. Benim ki şehirde şehit oldu, onlar da annelerinin kucağından alındı, götürüldü. 13 yaşında bir çocuğa kızamayacağımı öğrendim. 2018 seçimlerinde kendi büromda, yardım ve yataklıktan dört yıl içerde yatmış bir çocukla çalıştım. Çünkü bana hapishaneden mektup yazmıştı, yardım istiyordu. Cezası sırasında onun naklini buraya yaptırdım. Ailesiyle temasa geçtim, cezası bitince benimle çalıştı, düğününe gittim... Dağın kıyısından çevirdiğim çocuklar da oldu.
- Siyaset hayalinizde var mıydı yoksa oğlunuzun olayının ardından mı karar verdiniz?
- Hiç hayalimde olmayan bir şeydi. 3 Ocak 2008'de evladımızı kaybettikten sonra altı ay çok büyük bir şok yaşadım. İnsanları tanımama noktasına geldim. Sonra kendime kızdım.
- Terör saldırısında kaybettiğiniz için acınız daha mı büyük?
- Hastalığı olsa ölüme hazırlanıyorsunuz. Kaza olsa Allah'tan diyorsunuz, tabii ki terör bizim durumumuzda Allah'tan ama birilerinin sizin dershaneye gönderdiğiniz çocuğunuzu seyrederek ölüme göndermesi inanılmaz. Çünkü katili bombayı bırakıp gitmemiş, seyrederek patlatmış. Birinin çocuğunuzu bu şekilde elinizden almasını kabullenemiyorsunuz, çok öfke duyuyorsunuz (sesi titriyor). Sonradan kendime çok kızdım.
- Neden?
- Dedim ki kendime, "Sen bu şehrin kızısın, burada doğup, büyüdün, okudun. Şehrin bu teröristlerin eline geçerken, niye mücadele vermedin, işte geldi seni buldu!" Bu konuda kendimi suçlu hissettim. Niye bunlarla mücadele etmedim? PKK bağırdıkça, üste çıktıkça niye sustum? Silah alıp onlar gibi dağa çıkacak halim yok, kalkıp birilerini tarayacak halim yok. Siyaseti sesimi daha çok insana duyurabilmek, köklü değişiklik yaratabilmek için seçtim.
- Oğlunuzun şehit olduğu saldırıyı gerçekleştiren kişiyle yüzleştiniz mi?
- Hayır yüreğim kaldırmadı. Ama şu an nerede yattığını, ne yaptığını biliyorum, izliyorum. İşin ilginci, bu kadar cani, izleye izleye çocukları katletmiş bu kişi, demokrasi için açlık grevi yapan ekibin içindeydi.
- Bu dokuz yılda ne değişti peki?
-2011'de seçildim. Bir şey fark ettim seçim çalışmaları sırasında, bir evin kapısını çalarsam ve kapıyı açan kadın sessizce yüzüme o kapıyı kapatırsa, çocuğu dağda demektir. Bu evlat kaybetmenin sessizliği. Seçim zamanı bu annelerle tanışınca, onların acılarının da aynı olduğunu anladım. 13-14 yaşındaki bir çocuğa nasıl kızabilirsiniz, çocuk o daha! Kandırılmış. O çocuklara "Burada bir ülke kuracağız, orada sen de bakan olacaksın, senin kod adın var, al bu da silahın" diyor. O çocuk önemsendiğini sanıyor ve kanıyor buna. Ben bu çocukların ailelerinin de çok acı çektiğini anladım.Türkiye'nin çoğu şehidinin ailesini tanırım. Çocuğu dağda olan anneler de bana ulaşıyor artık.
- Ne oldu da bu kırılma yaşandı peki?
- Sur'da çukurlar kazıldı. Bu çukurlarda insanların evi başına yıkıldı. 75 Yol Caddesi vardır Diyarbakır'da, orada Bağdat Caddesi'ndeki kafelerin birer örneği vardır. Diyarbakır'da Kürtçülük yapan zengin bir burjuva topluluğu Sur'u alkışladı, "Eylemini yap, devam et" dedi. Ama kendi işte 75 Yol'da gece ikilere kadar, jipi kapının önünde, parası cebinde o kafelerde keyfini yaptı. Kırılma burada yaşandı. Bir annenin cümlesi aklımdan çıkmıyor "Senin çocuğun özel okula, benim çocuğum dağa..." Bu anne isyan etti, "Niye hep ben" dedi. Kendiliğinden oluşan bir sivil toplum hareketi içinde 180 annemiz. Muhalefet partileri diyor ki, anneler niye HDP'nin önünde oturuyor? Bir baba dedi ki, "Çocuğumuzu burada kaybettik, buradan istiyoruz, buraya gide gele, kandırılarak, dağa kaldırıldı" dedi. Bakın 2014 yılında Lice'de bir okulun çocuklarını pikniğe götürüyoruz diye dağa götürdüler. Tunceli'de bir sınıfı komple dağa çıkaran öğretmen vardı.

Hani barıştan yanaydınız?


- Çözüm sürecinin gidişatı sizi üzdü mü?
- Çok üzüldüm ama biteceğini görmüştüm. Çözüm süreci olunca en çok arkasında ben durdum. Çünkü canım yanmıştı. İnsan Hakları Komisyonu'nda bir terör alt komisyonu kurmuştuk, orada yaşam hakkı ihlallerinin incelenmesiyle ilgili 170 insanı dinleyerek rapor hazırlamıştık. Şehit ailesini, çocuğu dağda olan aileyi, köyü yakılmış adamı, 90'ların derin devletinin çektirdiği acıları, işkenceleri dinledik. Bu 170 insandan sadece iki kişi "Bölünelim" dedi, geri kalanı "Bu iş bitsin, huzur gelsin" dedi. Şimdi HDP'nin kapısında anneler ne diyor, "Çocuğum dağdan gelsin". Biz işte onu çözüm sürecinde, o zaman demiştik. Cumhurbaşkanımız, "Siyasi hayatıma da mal olsa bu işi bitireceğim" dedi. Ülkenin birçok yerinde çözüm sürecini anlattım. En radikal, sağcı kişiler bile ikna oldu. Her şey gayet güzel gidiyor önce Gezi olayları başladı. Çünkü emperyalist güçler bu ülkede huzur ister mi? Trilyonlarca dolar silaha, bombaya gitmiş, tazminatlara gitmiş... Silahların bırakılması şarttı. Kobani bahane edildi...
- Kobani'de olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Kobani namusumuz da, Diyarbakır değil mi? Selahattin Demirtaş 6-7 Ekim'de sokağa çıkın çağrısı yaptı. Bunlar çözüm sürecinin içinde olan olaylar. Çünkü onlara dendi ki, barışa yanaşmayın, Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulur, siz de onun başına geçersiniz... Siz Kobani'yi korumadınız dendi. Kobani'den bu ülkeye kaç Kürt geldi biliyor musunuz? 170 bin! Bu ülke topraklarına geldi. Yezidi kampları kuruldu, ziyaret ettik. Bu insanları ağırlamışsam, onların güvenliğini sağlamaya çalışmışsam, nasıl Kobani'yi korumadınız dersin. Yalancısın, sahtekarsın! Bu halkı kullanıyorsun. 2015 Haziran seçimlerine geldik. Çukurlar kazılıyor, ölenler... 53 polisimiz şehit oldu, 700 vatandaşımız şehit oldu. İnsanların evleri başlarına yıkıldı. Hani barıştan yanaydınız? Suruç'ta iki polisin ensesine kurşun atıldı. Lice'de bir teröristin dev bir heykeli dikildi. Bunlar çözüm sürecinde, kaşımak değil midir? Burada İkinci Jet Üssü'nde Türk bayrağı indirildi. Surlardaki çukurlar nasıl kazıldı sizce? Sur Belediyesi'nden kepçeler gitti. Belediyenin kepçesi, Sur'da siper kazıyorsa ve biz çözüm sürecindeysek, o insanın çözüm süreci istediğini söyleyebilir miyiz?
Diyarbakır benim sevdam
- Diyarbakır başka türlü anılmayı hak ediyor, değil mi?
- Diyarbakır turizmin Altın Elma ödülünü aldı. Artık Diyarbakır denince akla taş, sopa, ölüm, gözyaşı gelmesin. Ve gelmiyor artık. Diyarbakır denince akla turizmi gelsin, tarihi gelsin, biz bunu hak ediyoruz. Şu anda Diyarbakır misafir ağırlamaya hazır. 2011'de milletvekili olduğumda gelen turist sayısı 50 bindi. Şu anda 500 binlere ulaştık. Milyonlara doğru gideceğiz, şehrim güzellikle anılacak. Diyarbakır benim sevdam.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.