Giriş Tarihi: 14.5.2023

“En yoğun katılımlı ve güvenilir seçim bizde yapılıyor”

Türkiye’de, yakın siyasi tarih denince akla gelen en önemli isimlerden, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi, siyaset bilimci Prof. Dr. Cemil Koçak, “Seçimlere yoğun ilgi, 1946’da Demokrat Parti’nin kuruluşuyla birlikte başladı ve artarak devam etti. Dünyada en yoğun katılım bizim ülkemizde. Seçimlerimiz güvenli ortamda gerçekleşiyor. Bugüne kadar ‘seçimlerde hile’ konusu asılsız iddialardan öteye gidemedi” diyor

- Türkiye'de sizce halkın seçimlere ilgisi, seçmen davranışı zaman içinde nasıl değişti? Nereden nereye geldi?
- Bir genelleme yapmak gerekirse; seçimlere olan yoğun ilgi elbette 1946 ile başladı diyebiliriz. Yani Demokrat Parti'nin kuruluşuyla birlikte; unutulmasın ki, ondan önceki seçimler, yani tek parti dönemini kast ediyorum, adeta sembolik bir törenden ibaretti ve bu yüzden seçime ilgi ve katılım çok düşüktü. Bunun nedeni basitti: Seçimler iki dereceli yapılıyordu; seçmenler milletvekili seçiminde kendileri adına oy kullanacak ikinci seçmenler için oy kullanma imkânına sahipti. Sonucu belli olan bir seçime katılmanın heyecanlı bir yönü olmadığı zaten açıktır! Bu tarihten itibaren seçmenler, hangi koşulda olursa olsun, siyasi şartların önlerine koyduğu seçenekler arasında bir tercihte bulunabilmek için her zaman seçime geniş ölçüde katıldı.
DÜNYADA EN BÜYÜK SEÇİM KATILIMI TÜRKİYE'DE
- Dünya ülkeleriyle, kıyaslandığında
Türkiye seçim konusunda başarılı mı sizce? Hem katılım hem seçim güvenliği açısından...
- Bugünden bakıldığında Türkiye, seçime katılma oranı açısından Avrupa'da başka bir ülkeyle karşılaştırılamaz derecede ileridedir. Ve bu hep böyle olmuştur. Seçmenler siyasi tercihleri temelinde ülkeye yön vermek konusunda yüksek hassasiyete sahiptir. Elbette bütün bunların tek bir hamlede gerçekleştiği söylenemez; özellikle 27 Mayıs'tan sonra seçim güvenliğinin hayli yüksek seviyede gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu süreç de son 60 yıla damgasını vurdu. Bir önemli hususu da unutmamak gerekir sanırım; o da oyların sayımının çok kısa sürede tamamlanabilmesidir. Hele son yıllarda ulaştırma, haberleşme ve teknolojik imkânların artması; on milyonlarca oyun hızla sayılarak, neredeyse birkaç saat içinde sonuçların açıklanmasını mümkün kıldı. Türkiye'de seçimlere hile karıştırıldığı ya da bir şekilde seçim sonuçlarının değiştirildiği yönündeki iddialar -özellikle de son birkaç on yılda- yalnızca siyasi ithamlar olmaktan ileriye gidemedi. Zaten gerçekten böylesi bir iddiaya inanan bir siyasi parti olsaydı, bir daha seçime katılmazdı!
GEÇMİŞ İTTİFAKLARIN SİYASİ MACERALARI
- Günümüzdekine benzer siyasi parti
ittifakları daha önceleri de denendi mi? Yoksa bu ilk kez mi oluyor?
- Evet denendi; 1950 sonrasında -o sırada seçim sistemi nispi temsil değil de, çoğunluk esasına dayandığından- birinci partinin seçim çevresinde bütün milletvekilliklerini kazanmasına imkân tanıyan sistemde; Demokrat Parti'nin bu avantajının önüne geçebilmek için muhalefet partileri -tıpkı bugün gibi- kendi aralarında ittifak yapmak istediler. Bu partiler ana muhalefet partisi olan CHP ile zamanında Demokrat Parti'den ayrılmış olan Osman Bölükbaşı'nın partisi olan Cumhuriyetçi Millet Partisi idi. -Sonra adı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi oldu. 1954 ve 1957 seçimleri öncesinde böyle bir girişimde bulundular. Fakat Bölükbaşı, CHP ile karşılaştırıldığında pek küçük bir oranda oy alabiliyordu. Ama kendi partisiyle CHP'yi eşitlemek istedi. Bu şartlarda CHP kendisiyle oy oranı bakımından yarışamayacak olan bu küçük partiye ancak küçük bir kontenjan ayırınca da, bu birliktelik mümkün olamadı. Çünkü Bölükbaşı yarı yarıya bir ortaklık talep etmişti! Ama elbette bu talep siyasi gerçeklerle pek bağdaşmıyordu! 1957 seçiminde böylesi bir ortaklık mümkün olabilseydi; elbette iki partinin toplam milletvekili sayısında hissedilir bir yükselme olabilirdi!
Ancak daha yakın dönemlerde de partiler arasında benzer ittifaklar oldu. Mesela 1991 seçimine Refah Partisi ile Milliyetçi Çalışma Partisi -bugünkü MHP- ve Islahatçı Demokrasi Partisi birlikte katılmışlardı. Ortak aday listesinde bulunan ve milletvekili seçilen isimler daha sonra kendi partilerine geçmişlerdi. Ama partiler arasında ittifak politikası hayli istisna kaldı.
POLİTİK HEYECANA ALIŞIĞIZ
- Seçimler bizde
milli bayram havasında geçiyor, ilginçtir... O akşam herkes televizyonlarının başında saatler geçiriyor. Ve Türkiye halkı seçimleri siyasiler kadar çok ciddiye alıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
- Seçime katılım oranı yüksek ve seçmenler de teyakkuz halindedir diyebiliriz. Bu teyakkuzdur ki, seçime katılım oranını hep yüksek tutuyor. Politikayı da sertleştiriyor. Zaten tarihsel planda politik kültürümüz bu yönde ve alışılmış kısmı böyle... Belki de dışarıdan bakıldığında hayli telaşlandırıcı bir görüntü olabilir; ama neticede yüz yıldan uzun zamandan beri politik heyecana ve katılıma alışığız.
- Son 40 yılda en zorlanılan (hükümetin kurulma süreci, koalisyonların dağılması, koalisyon kurulamaası gibi) seçimler hangileri oldu sizce?
- 1961 seçimlerinin ardından ilk kez koalisyon hükûmetlerine tanık olduk. Neticede dört yılda dört koalisyon kuruldu. 1973 seçimini takiben 1980 darbesine kadar sürecek olan yeni koalisyonlar devri de hatırlanmalıdır. Koalisyonların kısa ömürleri, bir bakıma kuruluş dönemlerinde görülen uzunlukla adeta tezat teşkil etmekteydi. Benzer bir gelişmeye 1991 seçiminin ardından da rastlandı ve bu 2000'li yıllara böyle sürdü. Bugünden geriye bakıldığında; neredeyse bütün partilerin çeşitli koalisyonlarda yer aldığını söyleyebiliriz.
AÇIK FARKLA KAZANILAN SEÇİMLER
- Açık farkla tek partinin kazandığı seçimlerimiz hangileri oldu? Bu tür seçimlerde arayı en çok açan parti ve seçim hangisiydi?
- Açık ara fark elbette herkese göre değişebilir; fakat örneğin 1950 seçiminde DP'nin yüzde 52'sine karşı CHP'nin yüzde 40'ı açık ara sayılır-ama bir sonraki seçimde aradaki farktan altı puanın muhalefete geçmesi halinde seçimin başa baş gelebilmesinin de mümkün olduğunu hatırlamalıyız-. 1954 seçiminde bu farkın daha da açılması, açık ara fark deyimini doğrular. Ama Adalet Partisi'nin 1965 seçimindeki yüzde 53'ü karşısında CHP'nin yüzde 29'u sanırım açık ara farkı gözle görünür hale getirmiştir. 1969'da da benzer bir sonuç çıktı: Adalet Partisi'nin oy oranı yüzde 47 kadar; CHP'ninki de yüzde 27 kadardı. Bu artık bayağı bir fark... Biraz daha yakına gelirsek; AK Parti'nin 2007 seçimindeki oy oranı yüzde 46 kadarken CHP'ninki yüzde 20 idi. Yine bariz bir açık fark söz konusu oldu. Bir sonrakinde de benzer bir netice çıktı: AK Parti yüzde 50 kadarken CHP yüzde 25'i ancak geçmişti. Ama bu türden açık farkların istisna olduğunu da belirtmeliyim; genellikle partiler arasındaki oylar birbirine yakın olduğunda -ve elbette nispi temsil yönteminin sonucunda- koalisyon dönemlerine geçilmiş oluyordu.
EN YÜKSEK KATILIM ORANI
1950'de yüzde 90'a varan katılıma çok yaklaşıldı, ama bu oran sadece 1983 ve 1987 seçimlerinde geçildi. En başından beri yüzde 85 civarında bir katılım görülüyor. Ama 1969 seçiminde yüzde 64 ile dibe vurulmuş gibi. 1973'de ise yüzde 66... Sonra katılım hızla tekrar yükseldi. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 75 kadar bir katılım varken; bir sonrakinde yüzde 85'i rahatça geçebildi. Rakamları saptamak, o dönemin genel siyasi atmosferini tasvir; fakat iş neden-sonuç ilişkisine gelince; çetrefilli. Ayaküstü değerlendirmek doğru olmaz.
REFERANDUMDA DA TECRÜBELİYİZ
- Ve referandumlar... Türkiye'nin referandum tarihine baktığınızda hangi detayları, anekdotları hatırlıyorsunuz en çok?
- Referandum (ya da halk oylaması) ile hayli geç bir tarihte tanıştık açıkçası: 1961 anayasasının kabulü için ilk kez referanduma gidildi. O zaman referendum kelimesi hemen hemen hiç duyulmamıştı; o kadar ki, bazıları yurt dışından MR. referendum adında birinin geleceğini sanmıştı! O zaman anayasa % 60 oy oranıyla kabul edilmişti. Sonra ama uzun zaman sonra 1980 darbesinin ardından 1982 anayasası için aynı şey yapıldı; ama bu kez yüzde 90'dan fazla kabul oyu çıktı. Anavatan Partisi döneminde 1982 anayasası ile siyasilere konulan yasağın kaldırılması için yeniden referanduma gidildi. Kıl payı kabul oyu çıktı. 1988'de ise yerel seçimin erkene alınması için referanduma gidildi ve ilk kez yüzde 65 ile öneri reddedildi! Son yıllarda 2008 yılındaki anayasa değişikliği önerisi ise yüzde 70'e yakın oyla kabul edildi. Bu değişiklik Cumhurbaşkanının doğrudan seçimine ilişkindi. 2010 anayasa değişikliği önerisi de yüzde 58 kadar bir çoğunlukla kabul edildi. Ve nihayet 2017 tarihli son değişiklik de aslında kıl payı kabul edildi. Aradaki oy farkı, bir buçuk milyon oy bile değildi!

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.