Hitit sofralarını da süsleyen lezzetli bulgur
2006'da birkaç gönüllünün bir köylünün bahçesinde yetiştirdiği kavılca buğdayından aldıkları bir avuç tohumdan çoğaltıp hayata döndürdükleri ve Kars'ta da hayat bulan kavılca bulguru, Hititlerin sofralarını da süslüyordu
YEREL TOHUMLAR YOK EDİLİYOR
Hititlerin de sofralarını süsleyen bu buğdayın lezzetli bulgurunu tattık, dönerken de kilolarcasını İstanbul'a taşıdık. Ama gerek kırmızı buğday, gerekse kavılca, bu ülkenin üvey evladı. Kısır tohumlarla tarım devlet politikalarıyla desteklenirken, 10 binlerce yıldır bu topraklarda yaşayanları yabana muhtaç etmeyecek kadar ürün veren yerel tohumlar yok sayılıyor, hatta yok olması için özel çaba gösteriliyor. Aynı politika Doğu Anadolu'nun yerel sığır çeşitlerinde de uygulanıyor. Devlet, verimi yükseltmek için ithal sığırların üretimini destekliyor. Bu ilk bakışta olumlu gibi görünebilir. Çünkü yerel ırk, sadece 300-500 kilo süt veriyor. Ama bu ırkın meraya, ahır koşullarına, hastalıklara uygun oluşuna kimse bakmıyor. Bunların 6 kilo sütünden bir kilo kaşar peyniri yapılıyor. Yağ oranı yüzde 6.5 - 7'nin altına inmiyor. Kültür ırklarında ise 10 kilo sütten 1 kilo taze kaşar, 11 kilo 200 gramından 1 kilo eski kaşar çıkıyor. Anadolu'nun bitmeyen çilesi şap hastalığı yaz başında ithal holstein sığırını vurduğunda o yıl süt de yavru da vermiyor; tedavisi dört buçuk ay sürüyor. İthal simental ırkında iyileşme iki buçuk ayda gerçekleşiyor. Yöreye uyum sağlamış montafon cinsi, bir ayda kendini toparlıyor. Sütünden en iyi gravyer peyniri yapılan, Kafkas cinsi zavot ise bir haftada şap hastalığını yeniyor, 15 gün içinde eski verimine geliyor. Sizce hangisi daha verimli? Biliyorsunuz; Brüksel'de oturan birtakım bürokratlar masa başında Avrupa'nın tarım politikalarını belirliyor, kurallarını koyuyor, özellikle bizim gibi birliğe alınmayı uman ülkeler de o kurallara harfiyen uymaya çalışıyor. Avrupa'nın politikaları gereği düşük verimli tohum ve ırklara yer yok. Ayrıca ileri teknoloji ürünü kısır tohum üretenleri de bu yerel ürünler rahatsız ediyor. Çünkü onlar varken ülkelere her yıl sil baştan tohum satmak mümkün değil. Bu masa başı kararlar arasında daha pek çok yerel ürüne uymayan maddeler var ve tek tip kurallarla yerellik yaşatılamıyor. İlkokul çocuklarını üniformadan kurtaran, kişiliklerini öne çıkaracak giysileri serbest bırakan yönetim anlayışı yerel ürünlere de uygulanmalı. Bugün tarihi evleri yok edilmemiş tek tük kentimizi hayranlıkla geziyoruz. Geri kalanı yanlış bir çağdaşlık anlayışıyla beton yığınlarına dönüştü. Eğer manevi kültürel mirasımızı tümüyle yitirmek istemiyorsak, kavılca bulgurumuza, kırmızı buğdayımıza, zavot gibi yerel inek ırklarına, yasaklanan deri tulumdan çıkarılıp plastik bidonlara mahkum edilen tulum peynirlerimize, bizim topraklarımıza özgü tüm sebze, meyve türlerine sahip çıkmak, onları yaşatmak zorundayız..