Onları anlamaya çalıştık

Sizi bu araştırmayı yapmaya iten neydi?
- F.Ü: Aslında araştırmadaki görüştüğümüz kişiler bizim çok yakın çevremizde olan, olabilecek kişiler. Yakın çevremizdeki kişilerle görüştük demek değil bu; 'zaten bildiğimiz bir şey' anlamında söylüyorum. Okulların mail gruplarından tutun, çok yakın arkadaşlarımıza kadar bu tür söylemlerin özellikle son dönemlerde çok yükseldiğini fark ettik.
- 'Bu tür söylemler' derken?
- F.Ü: Mesela nitelikli eğitim veren okulların mail gruplarında orduyu göreve çağıran söylemler... Ya da, çoğu zaman birlikte yaşadıkları halde gayrimüslimlere yönelik, Kürtlere yönelik ötekileştirici söylemler. Çok sık rastlıyorduk bunlara. Dolayısıyla biz aslında normal insanlarla konuştuk! Bazı TV kanallarında araştırmayla ilgili görüş veren kişiler, 'Bu tür insanları hiç tanımıyoruz, burası Patagonya mı, Kenya mı?' diye sorular sordular. Hayır burası Türkiye ve son derece doğal bu insanlar! Bizim yaptığımız da onları anlama çabası.
- B.C: Biz de görece seçkin tiplerin geldiği bir üniversitede ders veriyoruz yıllardan beri. Öğrencilerimizin arasında da var bu insanlardan. Milliyetçiliğin yükselmesi düzenli bir şekilde bütün toplumsal kesimleri etkiliyor tabii ki.
- F.Ü: İkimiz de yurttaşlık meselesi üzerine çalışıyoruz... Dolayısıyla herkesin kendini yurttaş kabul ettiği ama birtakım insanların diğerlerini dışladığı, sosyal mesafe koyduğu, mesafelerin giderek arttığı, bazen ikinci sınıf yurttaş olarak ya da sözde vatandaş olarak kabul edildiği bir sürece girildi.
- Yani tehlike çanları çalmaya başladı...
- F.Ü: Evet, Türkiye demokrasisi açısından kutuplaşmaların artmaya başladığı bir sürece girdik; biz de bunu hissettik.